PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik yürütülen tecrit politikalarına dair konuşan DEM Parti Wan Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit, ‘Tecrit tüm topluma sirayet etmiş durumda ama aynı zamanda orada açığa çıkmış 26 yıllık bir direniş de var’ dedi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik sürdürülen tecrit 43 aydır mutlak iletişimsizlik hali ile devam ediyor. Avukat ve ailelerin görüşme taleplerine ilişkin yaptıkları başvurular disiplin cezaları gerekçe gösterilerek reddedildiği gibi telefon görüşmelerine dahi izin verilmiyor. Sadece İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’yle sınırlı kalmayan tecrit sistemi, Türkiye ve Kürdistan’daki tüm cezaevlerine de sirayet ediyor.
‘Bir düşman hukukuyla karşı karşıyayız’
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Wan Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit yürütülen tecrit politikalarına ilişkin değerlendirmede bulundu.
9 Ekim komplosunun yıl dönümünü hatırlatan Kaçmaz, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde 26 yıldır bir tecrit politikasının yürütüldüğünü ifade etti. Kaçmaz, “43 aydır süren bir mutlak iletişimsizlik hali var. Çünkü hiçbir şekilde dışarıyla bağlantı kurulmasına izin verilmiyor. Hatta oradaki tutsak arkadaşlar ceza sürelerini tamamlamalarına rağmen, oradan dışarıya bir sesin çıkmaması için tahliye edilmiyor. Böylesine bir düşman hukukuyla karşı karşıyayız” dedi.
‘26 yıllık bir direniş var’
Tecridin PKK Lideri Abdullah Öcalan şahsında tüm Kürt halkına yönelik yürütüldüğünü belirten Kaçmaz, “Barış, eşitlik, özgürlük isteyen tüm halklara karşı verilen bir mesaj var. Hayatımızın her noktasında tecrit politikalarının çok ince bir şekilde işlendiğini, çok detaylı bir şekilde hayatımıza sirayet ettiğini görüyoruz. 26 yıldır ilmek ilmek işlenen bir sistemden bahsediyoruz. Bugün Sayın Abdullah Öcalan’ın fiziki olarak tecrit edilmesi durumu var. Bir de orada bir direniş var bunu da görmek gerekiyor. Evet tecrit tüm topluma sirayet etmiş durumda ama aynı zamanda orada açığa çıkmış 26 yıllık bir direniş de var” şeklinde konuştu.
‘ATK ölümlerin sorumlularındandır’
Gülcan, Abdullah Öcalan’ın barışın inşa edilmesi talebine değinerek, “Masum bir talep. Ama düşmanca bir hukukla hiçbir şekilde iletişim sağlanmıyor kendisiyle. Bugün Türkiye’deki cezaevlerine baktığımız zaman tecrit hem Türkiye hem de Kürdistan’daki cezaevlerine de sirayet etmiş durumda. Cezaevlerinde her gün bir arkadaşımız yaşamını yitiriyor. Yakın zamanda Abdulkadir Kuday yaşamını yitirdi. Üstelik defalarca bununla ilgili söz kurduk biz. ‘Ağır hasta mahpuslar tahliye edilsin, Adli Tıp Kurumu (ATK) üzerine düşen yapsın’ dedik. Kürtler üzerinde uygulanan düşman hukuku aslında devletin tüm birimlerinde var. ATK bu ölümün temel sorumlularındandır. Çünkü ATK’nin ‘cezaevinde kalabilir’ raporu için verdiği her imza arkadaşlarımızın ölümü için atılmış bir imzadır” vurgusunda bulundu.
‘Varlığımıza yönelik bir tecrit politikası var’
Dil kurumlarına yönelik saldırılara da değinen Gülcan, “Yani bir taraftan ‘Feqiyê Teyran da bizimdir’ diyen zihniyet sonraki gün Feqiyê Teyran’ın anadilini mahkum etmeye çalışıyor. Ve onun anadili üzerinden bizim Kürt dil kurumlarımıza yönelik bir baskın açığa çıkarıyor. Dilimize, kültürümüze, kimliğimize, varlığımıza yönelik bir tecrit politikası var” diye konuştu.
Türkiye’nin sahip olduğu bütçenin yüzde 11’ini savaşa aktardığını ifade eden Gülcan, “Biz bu bütçe ‘barış için, eğitim için, sağlık için’ kullanılsın diyoruz. Yani burada ‘özgür, eşit bir yaşam sürdürelim’ diyoruz. Ve Türkiye’de şu an yaşanan çoklu krizlerin temelinde, Sayın Öcalan üzerinden açığa çıkarılmış tecrit politikaları ve onun etrafa sirayet etmiş hali var. Bu yüzden bu tecrit politikalarının en kısa sürede ortadan kaldırılması ve Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi gerekiyor. Biz yıllardır bunun mücadelesini veriyoruz. Bundan sonra da bunun mücadelesini vereceğiz” dedi.
Haber: Memihan Zeydan-Neslihan Kardaş\JINNEWS