DEM Parti Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli, ‘iktidarın yargıya müdahalesi ve yargının bağımlı halinin’ Meclis tarafından araştırılmasını talep etti
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli, iktidarın yargıya müdahalesi, yargının taraflı, bağımlı hali ve politik yargılama süreçlerinde yaşanan hukuk dışı uygulamaların tespiti ile genel hukuk düzenine verdiği zararların ortaya çıkarılması amacıyla Meclis Başkanlığı’na araştırma önergesi verdi.
Demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz kurallarından birinin kuvvetler ayrılığı olduğuna dikkat çekilen önergede, “Türkiye’de 2017 Anayasa değişikliğiyle beraber getirilen yeni hükümet sisteminin yapısal sorunları ve ülkenin tarihsel zeminine dayanan egemen siyasal kültürden kaynaklı, kuvvetler ayrılığı ihlal edildiği gibi yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığına da aynı sebeplerle gölge düşmektedir. Türkiye’de çoğunlukla iktidarın siyasi hedeflerini sağlamak amacıyla ya da yüzyıllardır süregelen devlet aklını sürdürebilme gayesiyle yargı istisnasız her dönemde bir aparat olarak kullanılmış hem mevzuat hem uygulama boyutuyla hukuk bu hedef ve gayelere göre şekillendirilmiştir” denildi.
‘Hukuk düzeni yerle bir ediliyor’
Kobanê Davası, Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) dönük kapatma davası, Gezi Davası, kayyım atamaya sebep olarak gösterilen belediye eş başkanlarının dosyaları ile Özgür Basın’a yönelik davalar başta olmak üzere pek çok davanın uluslararası sözleşmelere, anayasa, ulusal mevzuat ve içtihatlara göre yürütülmediği belirtilen önergede, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının yok sayıldığı, siyasi yargılamaların tüm hukuk düzenini yerle bir ettiği ifade edildi. Önergenin devamında ise, şu ifadelere yer verildi:
“Tarihteki İstiklal Mahkemeleri, Dersim Yargılamaları, Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Sıkı Yönetim Mahkemeleri, AKP iktidarı döneminde yerini 15 üyeden oluşan ve 12’sini Cumhurbaşkanı’nın seçtiği Anayasa Mahkemesi’ne, iddia edilen suçun işlendiği tarihten sonra kurulan ve hakimlerinin de sonradan atandığı özel yetkili mahkemelere, özel yetkilerle donatılmış sulh ceza hakimliklerine ve hatta mahpusların ‘iyi hal’ gerekçesiyle koşullu salıverme hakkını engelleyerek adeta yeni bir yargılama yapan infaz hakimliklerine bırakmıştır.
Kobane Davası
“Bugün HDP’nin kriminalize edilerek siyaset dışı bırakılma çabasının bir sonucu olarak Kobanê Kumpas Davası’nda HDP eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere onlarca siyasetçiye hapis cezaları verilmiştir. Bu dava aynı zamanda sicil numarasız ve imzasız bir şekilde hazırlanıp dosyada ‘unutulan’ TEM bilgi notundan anlaşıldığı üzere HDP’yi kapatmak için zemin olarak kullanılmaya çalışılmıştır.
AİHM kararları tanınmıyor
“AİHM Büyük Daire’nin kesinleşen Demirtaş ve Yüksekdağ kararında suçlama konusu yapılan tweetin şiddet çağrısı olarak görülemeyeceği, 6-8 Ekim olaylarında meydana gelen ölüm ve zararların bu tweetin sonucu olamayacağı belirtilmesine rağmen bu karara yargı makamlarınca direnilmektedir. Yargılanan siyasetçiler iktidarın açıkça yağdırmaktan hiç çekinmediği talimatlarıyla rehin tutulmaktadır. Nitekim bizlere yargının nasıl bir kumpas aracı olduğunu ispatlayan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘AİHM’in verdiği karar bizi bağlamaz. Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz’ şeklindeki sözleri hala hafızamızdadır. Bunun bir diğer ispatı ise AİHS’in 18. maddesine atıfla ve ‘hukuki değil siyasi gerekçeyle ‘tutuklama’ gerekçesiyle ilk defa Türkiye’yi mahkum etmesidir.
Can Atalay davası
“Yine milletvekili seçilen Can Atalay’ın yasama dokunulmazlığı vesilesiyle Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasında ortaya çıkan yargı krizi, bazı siyasilerin bu vesileyle ‘AYM’yi ya kapatacağız ya yeniden yapılandıracağız’, ‘AYM malul olmuş bir yapıdır’, ‘Yargıtay’ın şerefli hakimlerini yürekten kutluyoruz’, ‘Kim milli yargıdan yana, kim değil belli olur’ şeklindeki söylemleri de yargının sadece tarafsız ve bağımsızlığını yitirdiğini değil aynı zamanda yargıdaki çeteleşmeyi de göstermektedir.
Kayyım politikaları
“31 Mart 2024 seçimlerinde Colemerg’de belediye eşbaşkanı seçilen Mehmet Sıddık Akış’a verilen hapis cezası ardından belediyeye kayyım atanmasının arkasında da aynı saikler var. Kayyım atanmasına gerekçe gösterilen, Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosya usulü işlemler yapıldıktan sonra hiçbir işlem yapılmayarak tam 60 celse, 14 yıl sürmüş, 20’ye yakın heyet değiştirmiş, bugüne dek her duruşma arası en az 6 ay olurken seçimlerin ardından yapılan ilk duruşmada alelacele savcıdan mütalaa alınarak duruşma sadece 13 gün sonraya ertelenmiş ve hapis cezasıyla sonuçlanmıştır. Anayasa’da sadece görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan seçilmişler hakkında İçişleri Bakanlığı tarafından görevden geçici olarak uzaklaştırma kararı verilebileceği belirtilmesine rağmen Belediye Kanunu’na OHAL KHK’si ile getirilen düzenlemede ‘terör soruşturmaları’nın istisna tutularak Anayasa’ya aykırı bir kanun ihdas edilmesi, sadece yargı kararlarıyla değil, iktidarın yasa yazımı yoluyla da yargıyı siyasallaştırdığını göstermektedir.”
Önergede, Erxenî Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Kaya’nın, yerine kayyım atanmasına gerekçe gösterilen dosyada verilen beraat kararının kesinleşmesine rağmen göreve iade edilmemesine de dikkat çekildi. Hukukun üstünlüğünü ortadan kaldıran ve yargıyı siyasallaştıran politikaların demokrasinin önündeki en büyük engellerden biri olduğuna vurgu yapılan önergede, yargının taraflı ve bağımlı hali ve politik yargılama süreçlerinde yaşanan hukuk dışı uygulamaların tespit edilmesi gerektiği belirtildi.
ANKARA