‘Barışa Çağrı’ ve ‘Özgürlüğe Çağrı’ deklarasyonu imzacılarından DAD Eş Genel Başkanı Musa Kulu ve EHP Genel Başkanı Hakan Öztürk, barış, kardeşlik ve özgürlüklerin sağlanması için Kürt sorununun çözümüne ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın rolüne dikkat çekti
İstanbul’da aralarında siyasetçi, akademisyen, aydın, yazar ve gazetecilerin de olduğu 78 isim, 28 Ekim tarihinde Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümü ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride son verilmesi için imzacısı oldukları “Barışa Çağrı” deklarasyonu kamuoyuna açıkladı.
Amed’de ise 29 Ekim’de aralarında siyasi parti, dernek ve kurumların da olduğu 200’e yakın kuruluş da, tecridin son bulması ve Kürt sorununun demokratik çözümü için “Özgürlüğe Çağrı” deklarasyonunu kamuoyuyla paylaştı.
Her iki deklarasyonla ülkedeki barış ortamının tekrar oluşması ve İmralı Adası üzerindeki tecrittin kaldırılmasının önemine dikkat çekildi.
“Özgürlüğe Çağrı” ve “Barışa Çağrı” deklarasyonlarının imzacılarından olan Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanı Musa Kulu ve Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Hakan Öztürk deklarasyonların ülke için önemini Mezopotamya Ajansı’na değerlendirdi.
‘Ülkedeki inkar demokrasi önündeki en büyük engeldir’
“Özgürlüğe Çağrı” deklarasyonu imzacılarından DAD Eş Genel Başkanı Musa Kulu, deklarasyonun aynı zamanda bir barış çağrısı olduğunu vurgulayarak, 100 yıllık Cumhuriyet’te barış ve demokrasinin olmadığını, sürekli darbelerin, inançların, halkların ve etnik kimliklerin inkârının olduğunu söyledi.
İnkar ve asimilasyonla sürdürülen Kürt sorunu, Alevi ya da diğer inançların sorununa 100 yılda çözüm getirilmediğini hatırlatan Kulu, “Bu durum ülkede ekonomik, siyasi ve toplumsal olarak bir ayrıştırmayı getirmiştir” dedi.
Türkiye’de barış ve kardeşliğin sağlanması için Kürt sorununun çözümünün yanı sıra her halkın, her inancın hakkının anayasal güvenceye alınması gerektiğini ifade eden Kulu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İnkarla, imhayla, asimilasyonla yüzyıldır süren bu projenin yeni yüzyılda hayat bulma şansı yok. Eğer bu zihniyet asimilasyon, yok etme, imha ile uğraşırsa bu yeniden sorun üretmek demektir. Bu Türkiye’nin de Kürtlerin de çıkarına değil. Bu anlamıyla demokrasi dediğimiz şey bir birey dahi olsa hakkının teslim edildiği, güvence altına alındığı bir sözleşmeyle mümkün olacaktır. Bu ülkenin dörtte bir nüfusuna sahip olan Kürtlerin kimliksiz, dilsiz bırakılması, Alevilerin inkarı, diğer halkların varlığının kabul edilmemesi bu ülkede demokrasi önündeki en büyük engeldir. Bu ülke demokrasi ile buluşmak istiyorsa, ülkenin ekonomisinin savaşa, mermiye harcanması istenmiyorsa yapılacak tek şey oturup karşılıklı halkların, inançların hakkını yeni bir rıza anayasası ile güvence altına almaktır.”
‘Kürt sorunu taraflarıyla çözülür’
Kürt sorununun ancak sorunun tarafları ile çözülebileceğini vurgulayan Kulu, “Aslında Türk’ün mutlu olabilmesi için diğer halkların hakkının verilmesi lazım” dedi.
Kulu, PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan haber alınamama durumu ve bunun halklara yansımalarına dikkat çekerek, “Cezaevinde herhangi birinin ne kadar hakkı varsa Abdullah Öcalan’ın da o kadar hakkı vardır. Bu hakkı teslim etmek zorundasınız” dedi.
Kulu, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Sayın Abdullah Öcalan, Ortadoğu’da şimdiye kadar kendi fikirleriyle, paradigmalarıyla topluma bir yön vermiştir. Türkiye’de bundan 10-15 sene önce ‘Abdullah Öcalan İrademdir’ diye imza atarak, devlete bir mesaj verilmek istendi. Bu ülkede Türk’ün de Arap’ın da Kürt’ünde huzur içinde ‘artık barışa gidiyoruz, bu kavga bitecek’ dediği bir süreç yaşandı. Bunun Türkiye’deki ekonomiye, kardeşliğe, insanların birbiriyle konuşmasına etkisini gördük. Bugün İmralı’nın kapılarının kapatılması gazetecilerin, aydınların cezaevine alınması, susturulması bu ülkenin hayrına değil.”
‘Öcalan konuştuğunda ülkede hiçbir şey yıkılmadı, her şey rahatladı’
Abdullah Öcalan ile görüşmelerin yapıldığı süreçlere değinen Kulu, Abdullah Öcalan’ın çözüme ilişkin ifadelerini hatırlatarak, şöyle devam etti:
“Abdullah Öcalan konuşursa Türkiye’nin kafasındaki kurgu, yanılgı, endişe de ortadan kalkar. Bu durum Türkiye’de Kürt’ün, Türk’ün düşman değil, kardeş olma imkanına yol açabilir. Ülkenin ekonomik, ruhsal ve fiziksel olarak kendisini yenileme imkan ve olanağı da sağlanır. Bunu yapmadığınız sürece bu sorunu biraz daha kangren haline getirirsiniz. İmralı’nın kapılarının kapatılması ekonomik olarak, siyasi olarak, beraber yaşama arzusunu sürekli sıkıntıya sokan, zarar veren şeydir. Abdullah Öcalan konuştuğunda, Türkiye’de hiçbir şey yıkılmadı, her şey rahatladı. Demek ki siz inkâr ve zorbalıkla hiçbir şeyi düzeltmiyorsunuz. Esas olan hakkını teslim ederek, bu ülkede barışa, kardeşliğe, demokrasiye katkı sunacak her sesin toplum tarafından işitilmesini sağlamaktır. Onun için Abdullah Öcalan şahsında bütün ülke tecrit altında, aydını, gazetecisi, tecrit altında. Bu ülkede barışı, kardeşliği, demokrasiyi yaşamak, hissetmek, özümsemek ve yaşamımızı rıza, kardeşlik düzeyine çıkarmak, ülkeyi gül bahçesine çevirmek mümkündür.”
‘Daha önce yeni bir süreç başladıysa yine başlayabilir’
Kürt sorununun diyalog, görüşme ve müzakere yoluyla çözülmesi gerektiğini vurgulayan EHP Başkanı Öztürk, “Barışa Çağrı” deklarasyonunun bu noktada çok önemli bir çağrı metni olduğunun altını çizerek, “Bu uzun vadede karşılık bulacak bir girişimdir. O yüzden bu tutumu sürdürmeliyiz. Kürt hareketi her zaman barış isteğini dile getirmiştir” dedi.
“Biz halkların kardeşliğini savunan bir çizgi olarak bunu yaptık. Daha önce, bütün zorluklara rağmen olduysa (çözüm süreci) yeniden olabilir” diyen Öztürk, barış konusunu sürekli toplumun gündeminde tutmanın önemine işaret ederek, “Çünkü bunu gündemde tutamazsak sürekli acılarla gündemimize gelecek. Bunu engellemenin yolu kendimize bir barış kapısını aralamaktır” dedi.
Öztürk, Kürtlerin anadillerini yaşatma istekleri olduğunu hatırlatarak, “Eğer bu konuya özgürlükler çerçevesinde bakmazsak, sorunları dile getirilenlere karşı tedbirler alınır. Türkiye’deki tansiyonun büyümesinin sebebi de budur. Bizim Kürt halkının isteklerinin olağan ve haklı istekler olduğunu anlamamız lazım. Kendi anadilimize nasıl değer veriyorsak, Kürt halkının da kendi anadiline, kendi haklarına böyle bir değer verdiğini biliyor olmamız lazım. O açıdan çözüm için adım atılmalı. Bu meseleyi özgürlükler temelinde önümüze koymamız gerekir” diye konuştu.
HABER MERKEZİ