Türkiye siyaset tarihinde, burjuva ideologların en önemli özelliği, kavramları tersyüz etme becerisidir. Siyasi terminolojide ‘sağ’ kavramı muhafazakâr, dindar, gerici ve tutucu eğilimleri tanımlarken, ‘sol’ kavramı ile de bunların zıttı olan devrimciler, ilericiler, dini inançları siyasetin dışında tutanlar ifade edilir. Oysa işin özündeki ayrışma, sermaye ile emek arasındadır. Bu genel kabule göre sağ sermayenin payandasıdır, sol ise emeğin.
Küresel ölçekte geçerli olan bu kavramlar, düşünce mirası oldukça zengin Türkiye burjuvazisi tarafından kolaylıkla gerçek anlamlarından saptırıldılar. ‘Bizans entrikası’ ve ‘Osmanlı oyunu’ gibi deyimlerle yüklü bir arka planı olan Türkiye’de temel bir boks taktiği olan sol gösterip sağ vurmak yerleşmiş bir gelenek haline gelmiştir. Nitekim askeri müdahalelerin ardından yapılan ilk açıklamalarda darbenin esas olarak kimlere karşı yapıldığı ancak birkaç gün sonra net olarak ortaya çıkmıştır. 12 Eylül darbesinden sonra dönemin MHP genel başkanı Alpaslan Türkeş bu ayrımı günler sonra yapabilmiş, darbecilerin ideolojik olarak kendisi ile aynı çizgide olduklarını anladıktan sonra saklandığı yerden çıkarak teslim olmuştu.
Kavram kargaşasına önemli katkılar getiren siyasetçilerden biri, CHP’nin eski genel başkanlarından İsmet İnönü olmuştur. Partisinin siyasi yelpazedeki yerini ‘ortanın solu’ olarak tanımlayan İnönü, Türkiye tarihinde ilk kez muhafazakâr bir harekete sol gömlek giydirmeyi başaran kişidir. Ardından gelen Bülent Ecevit bu yanılsamayı alabildiğine yükseltmiş, aşırı milliyetçi siyasi kimliğini ‘Karaoğlan’, ‘halkçı Ecevit’ makyajlarıyla, sosyalist terminolojiden alıntıladığı “Toprak işleyenin, su kullananın” söylemleriyle, ‘toprak reformu’ vaatleri ile kamufle etmeyi başarmıştı. Dönemin parti organı işlevi gören ‘Özgür insan’ adlı dergide Türkiye’nin sosyalizme geçişte Yugoslavya örneğine uyup özyönetim modelini mi, yoksa İsveç sosyalizmini mi esas alması gerektiği tartışılıyordu o günlerde. Ecevit’in ‘Demokratik sol’ adlandırması ile topluma sunduğu program, ülkenin en gerici unsuru olan Necmettin Erbakan ile ortaklık kurduğunda bile alıcı bulmakta zorlanmadı. Dönemin ‘ilerici’ yayın organı Cumhuriyet’in köşe yazarları bu koalisyonun hikmetini özellikle taşrada öğretmen ve imamın işbirliği olarak sundular. Sanırsın Gramschi İtalya’sında Don Camillo ve Peppone’den bahsediyoruz.
Sonuçta Bülent Ecevit, 70’li yılların başında önemli bir ivme kazanan sol-sosyalist potansiyeli sekteye uğratmak üzere kurgulanmış bir proje olarak hayata geçirildi ve beklenen sonuç alındı.
Türkiye insanı önce siyasetçiler, ardından da kamuoyu oluşturma gücüne sahip basın eliyle fena halde aldatıldı. Bu aldatmanın en trajik aşaması ise İdris Küçükömer’in “Türkiye’de sol sağdır, sağ da sol” tespitini referans alarak AKP’yi sol bir parti diye sunmak olmuştur.
Neyse ki 24 Haziran seçimlerine giderken, biraz da kurulan ittifaklardan sonra manzara netleşmeye başladı. AKP, MHP, BBP bir çatı altında sağ blok oluşturmuşken onların karşısında CHP, SP ve İYİ partilerin sol bir blok oluşturduğunu kimse iddia edemez.
Eskiler bu durumu “Takke düştü, kel göründü” diye betimlerdi. Partiler seçim programlarını açıkladıkça net olarak görülen ise, Türkiye solunun tek temsilcisinin HDP olduğudur. Bu aşamada burjuva ideologlarının ısrarla sürdürdükleri “HDP Türkiye partisi olacak mı, olamayacak mı?” tartışması anlamını yitirmiş oldu.
24 Haziran tarihinde seçmenin önüne konan sandıktan çıkan oyların iki anlamı olacak. Bir yanda ehven i şer dürtüsüyle ve taktik hesaplarla kullanılanlar, ya da o tür ince hesaplara hiç bulaşmadan, aklın, vicdanın ve sağduyunun yansıması olanlar. Biri ile mevcut bozuk düzenin yöneticileri, diğeri ile ise bizatihi düzenin kendisini değiştirmek mümkün.
Tarihi boyunca yaşanan her değişimden mağduriyetle çıkmış olan Türkiye insanı için gerçekten de zor bir seçim var önümüzde.
Açık seçik görünen gerçek Türkiye’de emekten, adaletten, barıştan yana olanların, demokrasi isteyenlerin destekleyeceği tek bir oluşum var. Gerisi sağcıların kendi aralarında sürdürdüğü koltuk kavgasından ibarettir ve dolayısıyla bizleri zerre ilgilendirmiyor.