Kapitalist sistem krizinden etkilenmeyen bir alan, toplumsal kesim, sınıf, tabaka düşünmek mümkün değildir. Kapitalist sistem, toplumların iç ve dış yapısına sürekli savaşı, dağılmayı, çözülmeyi dayattığından toplumu, toplum olmaktan çıkarma sistemi görevi görmektedir. Kadın kırım, toplum kırım olarak iç içe yaşanmakta olup sistemin aşınma yaratma politikaları kadın üzerinden işlemektedir. Kapitalist sistem, toplumu aşındırdığından her yerde büyük sorunları biriktirmiştir. Kâr amaçlı doğayı yıkıma uğrattığından iklim dengesinde bozulma, canlı türlerinde hızla yok olma, hastalık ve ölümlerde çoğalma yaşanmakta, tükenen toplum durumu alarm vermektedir. Toplum ve doğa, görülmemiş saldırılar altındadır ve yaşamın ortadan kalkma riskleri çok yüksektir. Doğa sinyaller verirken krizler ise her geçen gün katlanarak çoğalmaktadır. Adına sistem krizi denilen gerçeklik ise iflas etmiş erk zihniyetli uygarlığının ta kendisidir.
Kapitalist sermaye güçleri ve ulus-devletler, milliyetçiliği derinleştirmektedirler. Kadını ezmeden, silikleştirmeden, bir meta, ucuz iş gücü, vasıfsız ev kadını, erkeğin uzantısı, dolayısıyla sistemin eki yapmadan başarılı olmayacağını bildiği için bunları geliştirmek amacıyla bazı argümanlar kullanmaktadırlar. Bu projesini cinsiyetçilik politikasıyla yürütmekte, dincilik ve bilimcilik ile beslemektedir. Toplumsallık ilkesinden tamamen kopan analitik aklın yarattığı kapitalist Modernite sistemi, kadını sömürgeleştirerek toplum ve doğayı sömürgeleştirmeyi hedeflerken esasen kazdığı kuyuda boğulmaktan da kurtulamamaktadır. Bu yüzyılda yaşadığımız savaş emperyalistler için sistemlerini kurtarma, ezilenler için demokrasi ve özgürlük sistemlerini kurma savaşıdır. Dikkat edilirse dünyanın her yerinde beklenmedik halk ayaklanmaları gelişmektedir. İran, Sudan, ABD’de kadın başkaldırıları gelişirken, Hindistan, İspanya, Arjantin, Filistin gibi yerlerde çok yaygın sınıf-ulus-cins çelişkisinin iç içe geçtiğini görülmektedir. Yine her yerde cins çelişkisinin bu iki çelişkiyi kapsadığı bir dönemi yaşamaktayız. Kadın özgürlük çağının sancılı dönemlerinden geçtiğimiz bu süreçte, bir çağ tıkanıp komple bir krize girmezse yeni bir çağ doğmaz.
Demokratik mücadele için objektif koşullarının olgunlaşması lazım. Şimdi kadının demokratik haklarını koruması ve geliştirmesi için objektif koşulları vardır. Sübjektif koşullar ise örgütlenme ve eyleme geçmedir. Kadınların alanlara görkemli çıkması bazı ülkelerde halk ayaklanmalarına dönüşmektedir. İran, Sudan, Fransa, İspanya, Avrupa ve Hindistan’da böyle oldu. Kadınlar, değişimin iradesi, ruhu ve eylem gücü olduklarını gösterdiler. Kadınlar artık sadece hak talep etmemekte, sistemle hesaplaşma içinde olup değişim için ayağa kalkmaktadırlar. Kadınlar, siyasette, büyük halk gösterilerinde ve protestolarında, grevlerde kendi renkleri ve kimlikleriyle gidişatı belirleyenler oldular. Sınıfsal, ulusal, toplumsal mücadelelerde kadınlar salt misyon olarak değil, pratik olarak da öncü ve belirleyendirler. Günümüzde toplumsal sorunlar şiddet, eşitsizlik, huzursuzluk, güvenlik-gelecek kaygısı, çevre, ekonomi, sağlık, işsizlik sorunu olarak patlak vermektedir.
Sistemin gücü felsefe, sanat, siyaset, medya, sporla v.b kitle psikolojisini rahatlatmaya, kendisine bağlamaya yetmez duruma gelmiştir. Toplum ilişkilerinde, ev ortamında tüm çelişki ve farklılıklar, sorunlar doğrudan şiddet olarak şekillenmektedir. Ulus-devletler ve kapitalizm toplumu çıldırtma noktasına getirmiş ve hezeyan duygusuna neden olmuştur. Zamanının çoğunu internet ortamında geçiren çocuklar, gençler ruhsal olarak tükenmekte, intihara sürüklenmektedirler, bunun farklı yansımalarını toplumun diğer kesimlerinde de görmek mümkündür. Toplumda istikrar olgusu geçmişte kalan bir gerçeklik haline gelmiştir. Toplumsal huzurun, istikrarın olmadığı bir ortam değişim ortamıdır. Krizli toplumlar sorunları büyük patlamaların cereyan etmesiyle yaşarlar ve bundan kurtulmak için ise alternatif arayışına girerler. İşte şu an Türkiye de yaşanan gerçeklik de tam olarak bunu gerektirmektedir. Kadın yaşamın her aşamasında ve anında emek verip toplumu ve toplumsallığı örmek çabasındayken, var olan sistem ise kadının emeğini ve mücadelesini sömürmenin ve bu emeği kendi sistemine kanalize etmenin arayışına girmiştir.
Kadın emekçiler krizin derinleşmesiyle birlikte artan ekonomik sorunlar, gericileşme ve muhafazakarlaşmanın etkileri ile çalışma hayatında yer almak zorunda kalmaktadırlar. Bir yandan yüksek kadın işsizliği, diğer yandan istihdam edilen kadınlar bakımından işsizlik tehdidi, ayrımcılık, eşitsizlik, mobbing, güvencesiz ve geçici istihdam koşulları ile birlikte iş ve aile yaşamını uyumlulaştırma odağındaki istihdam politikalarının da en yıkıcı etkilerini yaşadılar. Devlet politikalarında ve toplumda cinsiyet ayrımcılığı daha da pekişirken kadına, toplumsal hayatta uygulanan ayrımcılık ve şiddetin işyerinde bir turnusol gibi kendini gösterdiği bir durum söz konusudur. Tüm bu uygulamalara karşı dur demenin vakti gelmiş te geçiyor. Kadınlar birlikte mücadele ederek güçlenip, yaşanan bu haksızlıklara, sömürüye ve tüketilmeye karşı durabilirler. Emek verdiğimiz her çalışma alanında – ev de dahil- birkaç gün hatta birkaç saat durursak ne olur!
İşte değişim böyle başlar…