Öncelikli olarak devletin tekli ideolojik ve yaşamsal dayatmaları esasta aşıldı. Devlet artık toplumsal rıza üretmede ağır güçlükler yaşıyor. Rıza üretemeyince geriye çıplak zor kalıyor
Haydar Ergül
‘Memleket hali ne olacak sorusu’, son yüzyıl içinde en çok sorulan sorulardan biridir; belki de en önde yer alanıdır. Öncesi de var; ancak o zaman henüz Türkiye yoktu, memleketten kast edilen Osmanlı oluyordu. Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Osmanlı dağılarak tarih sahnesinden çekildi ve yerini Türkiye Cumhuriyeti aldı. Ancak memleketin hali ne olacak sorusu hiçbir zaman dinmedi, sürekli tekrarlandı.
1950’ye kadar tek parti yönetimi altında parti-devlet modeli uygulandı. Bu dönmede ağır gelişmeler yaşandı. Ulus-devlet inşası adı altında bütün farklı etnik ve inançlar tekli pota içinde eritilmek istendi. Bunun için şiddet ve zorla yerinden göçertme yapıldı. Burada en uç noktada yaşanan 1937-38 Dersim Tertelesi oldu.
Ancak yüzyıl sonra ulus inşa amaç ve hedefi kimi sonuçlara ulaşsa da homojenleştirme gerçekleştirilemedi. Başta Kürtler olmak üzere asimile olmaya direnen kesimler zaman zaman direnmede güçsüz kalsalar da, özellikle son 50-60 yıldır direnme ve mücadeleleri daha sistematik hal aldı ve süreklilik kazandı.
Yine bu süreçte farklı toplumsal dinamikler de açığa çıktı. Kadın, çevre ve sınıf hareketleri gibi. İdeolojik yapılardaki farklılaşmalar çoklu arayış ve yapıların şekillenmesi, ulus-devlet ideolojisinin çözülüşünü ve yapaylığını anlamsızlaştırdı ve çoklu krizlerin yaşanmasının önünü açtı. 1950’li yıllarda çok partili sisteme geçişle sorunların aşılacağı var sayıldı ama o da çare olmadı. Yapılan askeri darbelerle aşılmak istendi; adeta her seferinde sistem kendini yeniden kurdu. Bu kuruluşlar, direnişler geçici olarak bastırılsa da kısa süre sonra tecrübeler edinerek daha güçlü çıkışlar gerçekleştirdi.
Özellikle Kürt’ün özgürlük arayışı için direniş süreklilik kazandı. Devletin çıplak zoru karşında durabilen; kültürel yaşam, bilinç ve yöntemlerini yenileyerek duruşunu netleştirdi. Bu gelişme hemen her direniş eğilimine güç kattı, katıyor ve birleşik güce ulaşma koşullarının oluşumunda başat rol oynuyor.
Öncelikli olarak devletin tekli ideolojik ve yaşamsal dayatmaları esasta aşıldı. Devlet artık toplumsal rıza üretmede ağır güçlükler yaşıyor. Rıza üretemeyince geriye çıplak zor kalıyor. Özel savaşı derinleştirme, incelterek uygulama dışında pek seçeneği de yok. Değişime direnmenin sonucu oluyor bütün bunlar. Yönetilemiyor memleket! Hep çalkantılar içinde geçen bir yüzyıl.
Son zamanlarda ne olacak memleketin hali sorusu daha çok dillendirilmeye başlandı. Bu soruyu sorma yoğunluğu son yüzyıl içinde en fazla bugünlerde oluyor. Bu yoğunluk tesadüfi değildir. Değişim kendisini şiddetle dayatıyor. İç ve dış koşullar fazlasıyla değişimin eşiğine geldiğini gösteriyor. Tarihin diyalektiğinin gösterdiği bir hakikat vardı: Değişmeyen değiştirilir. Osmanlı değişmemede direndi; değiştirilerek sahneden çekildi ve tarihsel bir olguya dönüştü.
Toplumsal varlıklar yok sayılarak bir sistem kurulsa bile uzun zaman yaşama şansı olmuyor. Tek başına Kürt’ün uyanış hali ve direniş tarzı bile devleti yönetme imkanından mahrum bırakmıştır. Bir de buna başta kadınlar olmak üzere diğer direniş odakları eklendiğinde çözümün ve değişim doğrultusunu açığa koymaya yeterlidir. Demokrasi ve özgürlük imkanı yerellerde halklarımızın bağrında çoktan yeşermeye başladı, yeni geleceğini kurma kudretine ulaşmaktadır.