Değişimin
hızına ayak uyduramayanlar, siyasal ve toplumsal sürecin
gerisinde
kalmaya ve geleceği
kazanma
mücadelesini kaybetmeye mahkûmdur
Antik Yunan felsefecilerinden Heraklitos ile başlayan, Hegel’in idealizminden geçerek Marks’la yetkinleşen diyalektik ve tarihi materyalizm felsefesi, her şeyin değişerek oluştuğunu ileri sürer ve değişmezliği yadsır. Marks’a göre, değişim bütün nesne ve olayların en genel varoluş biçimidir. Değişmezlik ancak düşünsel olarak soyutlamalarda olanaklıdır. Değişmeden kalan hiçbir şey yoktur ve her şey değişmeyle sürekli bir oluş halindedir. Hereklitos, “Değişmeden kalan tek şey değişme ilkesidir” demiştir. Bu nedenle değişimin gücüne inanmak, siyaseti toplumsal değişimin bir aracı olarak algılamak ve somut koşullara göre uygulamak gereklidir.
Bu bağlamda HDP’nin 24 Haziran genel seçiminde dillendirdiği “Senle değişir” sloganı çok anlamlıdır. Bu slogan somut olarak siyasal ve toplumsal hayatın değişiminin/dönüşümünün önemini vurguluyor. HDP’nin bu değişim söylemi, demokratik siyasette önemli bir aşamadır. Şimdiye kadar hiçbir parti böyle bir değişimden söz etmedi. HDP dışındaki partiler değişimden değil, sistemin rehabilitasyonundan, restorasyonundan ve statükonun devamından yanadır. Her biri şu ya da bu şekilde müesses nizamın koruyucusu ve kollayıcısıdır. 24 Haziran seçiminde HDP dışında oluşan iki sağ ittifak, tekçiliği ve totaliter diktatörlüğü savunuyor. HDP ise çok kimlikli, çok kültürlü ve çok inançlı demokratik bir toplum savunusuyla diğerlerinden farklı bir rota izliyor. Demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten, barıştan, laiklikten, adaletten, hukuktan ve vicdandan yana olan ve gelecek umudu taşıyan herkes bu gerçeği görmelidir.
Devleti ve toplumu değiştirmek için yola çıkan devrimci ve demokrat siyasetçi, öncelikle kendisini değiştirmeye hazır olmalı ve değişimin gücüne herkesten daha çok inanmalıdır. Değişimin gücüne inanarak siyaset yapmak, yolunu ve yönünü bilerek yol almaktır. Değişimin hızına ayak uyduramayanlar, siyasal ve toplumsal sürecin gerisinde kalmaya ve geleceği kazanma mücadelesini kaybetmeye mahkûmdur. Somut koşulların somut tahliline dayanan demokratik siyaset, her somut durumda halkın acil ihtiyaçlarına yanıt arayışıdır. Somut koşullar her zaman doğru ve bilimsel yöntemlerle yapılabilirse, kendi çözüm yollarını, gerekli olan araçları ve siyasal yönelimleri de yaratır.
Siyaset bilimine göre politik sorunlar, ancak politik yöntemlerle anlaşılabilir ve çözümlenebilir. Tersi bir durum, sorunları içinden çıkılmaz hale getirir: İlkesel olanla güncel olan, siyasal olanla ideolojik olan birbirine karışır. Neyin temel, neyin güncel sorun olduğu saptanmadan politik bir strateji geliştirmek mümkün olamaz. Her sorun öncelikle kendi bağlamında ele alınarak anlaşılabilir ve hangi yöntemlerle çözümlenebileceğine karar verilebilir. Bunu başaramayanlar siyasal alanda marjinalleşmekten kurtulamazlar. Çağın gereklerine ve olanaklarına uygun yeni propaganda araçlarının yaratılamaması, modası geçmiş eski araçlarla ve eski yöntemlerle siyaset yapılması, kitle çizgisinden ve dolayısıyla halktan kopuşa neden olur.
Dünyadaki olaylar çok hızlı gelişiyor ve modern iletişim araçlarıyla çok çabuk yayılıyor. İletişim teknolojisindeki baş döndürücü gelişmeler giderek dünyayı daha da küçültüyor. Olayların ortaya çıkışı ile yayılma hızı birbirine eşit değil. Olayların hızı, toplumsal hayatın değişimiyle paralel gitmiyor. Hayatın kendi dinamizmine uygun olarak her gün her şey değişiyor. Kapitalist sistemin ranta, talana ve aşırı kâr hırsına dayalı vahşet çağı, insani değerleri yok ederek insan ilişkilerini metalaştırıyor. Sömürü ve tahakküm koşullarında krizler, savaşlar ve tüketim çılgınlığı, insani olan her şeyi yıkıma uğratıyor. Meta üretimi sermayenin ve büyük servetlerin az sayıda kişide/tekelde toplanmasını sağlarken, emekçi kitleler ağır baskı ve sefalet koşullarında sömürülüyor. Bu nedenle siyasal gerçeklerin daha pozitif bir söylemle ortaya konulması ve her sorun kendi bağlamında ele alınarak alternatifler çözümler üretilmesi gerekiyor.