Yakınlarının cenazesini arayan aileler ve Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi üyeleri ile konuştuk. Hizniye Aslan: ‘Cizre bodrumlarında 3 şehidim var. Bir oğlumun ve kardeşimin cenazesini alabildim. Çocuğum Hacer’in cenazesini hala alamadım. Oğlum Mehmet’in başsız cenazesini çıkardım. Çocuklarımın sesini hala duyuyorum.
Yadigar Aygün
Şırnak’ın Silopi ilçesinde 19 Aralık 2015 tarihinde keskin nişancılar tarafından vurularak katledilen Taybet İnan’ın cenazesi, 7 gün boyunca sokakta kaldı. Cenazeyi almaya çalışan kayını Yusuf İnan da katledildi. Cenazeyi almaya çalışan herkese ateş açıldı. Taybet ananın cenazesi ailesinin katılmasına izin verilmeden 23 gün sonra defnedilmişti. Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı, 79 gün boyunca devam etmişti. İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre, kent genelinde 288 kişi katledildi. Bunlardan 177’si sığındıkları evlerin bodrum katlarında 7 Şubat 2016 günü katledildi. Hazırlanan raporlarda, bodrumlarda can veren insanların önce ateşli silahlarla katledildiği, ardından yakıldığı bilgileri yer aldı. Bu bodrumlarda hayatını kaybeden 14 kişiye ait cenazenin nerede olduğu hala bilinmiyor. Şırnak’ın Dicle Mahallesi’nde, 3 Ekim 2015 tarihinde Hacı Lokman Birlik, yaralı halde bedeni zırhlı araca bağlanıp sürüklenerek katledildi. Kevser Eltürk’ün cenazesi çıplak olarak sergilendi. Cenazelere saldırılıyor. Defin hakkının engellenmesi, mezarlıkların tahrip edilmesi yaşanan hak ihlallerinden sadece birkaçı.
Örgütlü mücadele edecekler
Ölü bedenlere yönelik artan şiddet, işkence, eziyetlere ve suçlara karşı 2 yıl önce Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi kuruldu. Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi, hem Türkiye’de hem de uluslararası dayanışma içinde birleşik örgütlü mücadele etmeyi amaçlıyor. İnisiyatif, geçtiğimiz hafta “Ölülere Yönelik Şiddete Karşı Mücadeleyi Örgütleme Konferansı”nı düzenledi. Ölü bedenlere yönelik suçları ve adalet mücadelesini, yakınlarının cenazesini arayan aileler, Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi üyeleri, İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin ve Filistin’de kayıplar ve ölü bedenlere yönelik suçlara karşı mücadele eden Filistinli Umar al Ghubari ile konuştuk.
‘Başsız bir cenaze çıkardım’
Cizre bodrumlarında 2 çocuğu ve bir kardeşi katledilen Hizniye Aslan, 7 yıldır kızı Hacer Aslan’ın cenazesini arıyor. Anne Aslan, vücut bütünlüğü bozulmuş bir halde oğlu Mehmet Aslan’ın cenazesini aldığını söylüyor. Anne Aslan, yaşadığı zor süreci şu sözlerle anlatıyor: “Cizre bodrumlarında 3 şehidim var. Bu zamana kadar oğlumun birinin ve kardeşimin cenazesini alabildim. Diğer çocuğum Hacer Aslan’ın cenazesini hala alamadım. 7 yıldır kızımın kemiklerini arıyorum. Oğlum Mehmet Aslan’ın cenazesini buldum. Başsız bir cenaze çıkardım. Çocuklarımın sesini hala duyuyorum. Yönettikleri ülkede barış yok, adalet yok, kardeşlik yok. Eğer bunlar olsaydı Cizre katliamı olmazdı. Bunu gören hiçbir devlet Cizreli ailelere sahip çıkmadı” diyor.
‘Tüm kayıplar için’
Cizre bodrumlarındaki katliamları asla unutmayacağını, tüm kayıp cenazeler içinde mücadele edeceğini söylüyor anne Aslan: “7 yıl da geçse 700 yıl da geçse kızımın ve diğer herkesin cenazesini arayacağım. Cizre bodrumlarındaki katliamı hayatta unutmayız. Sadece çocuğum ve kardeşim için değil, 30-40 insanımızı katlettiler, onlar adına da bu mücadelemi sürdüreceğim. Bu yüzden kime çağrı yapsak da biliyoruz havada kalacaktır. Bu yüzden adaletin yerini bulması için mücadele etmekten başka çaremiz yok. Ancak ve ancak mücadelemize devam ederek adaleti sağlarız. Biz, çocuklarımızı katledenlerin üzerine gideceğiz. Sonuna kadar davamızın arkasında olacağız.”
7 yıldır adalet arıyorlar
Cizre bodrumlarında katledilen Halk Meclisi Eş Başkanı Mehmet Tunç’un eşi Zeynep Tunç, Cizre katliamında herkesin suçu olduğuna dikkati çekiyor. Tunç, 7 yıldır adalet mücadelesi verdiklerinin altını şu sözlerle çiziyor: “Mehmet, bodrumda yaralılara yardım ederken, onlar için ilaç isterken katledildi. Bu katliamda herkesin suçu var. Mehmet’in elinde silah yoktu, onu katlettiler. Biz cenazenin nasıl elimize ulaştığını anlamadık. Bu olaydan dolayı daha kendimize gelemedik. Psikolojimizi bozdular. Katliamın üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen adalet hala sağlanmadı. Kaç yıldır hakkımızı arıyoruz ve davamızın peşinden gidiyoruz” diye belirtiyor.
‘Kürde düşmanlık yapılıyor’
Anneler olarak barış ve adalet için mücadele ettiklerini vurgulayan Tunç, sonuna kadar davalarının takipçisi olacağını söylüyor. Tunç, hiçbir devletin Cizre bodrumlarındaki katliama ses çıkarmadığını belirtiyor. Tunç, “Faşist devlet, Kürde düşmanlık yapmaya devam ediyor. Tüm Kürtlere ‘terörist’ gözüyle bakıyor. Hiçbir devlet hakkımızı sormadı. Biz bu davanın haktan ve adaletten yana ilerlemesini istiyoruz. Biz, kimsenin ölmesini istemiyoruz. Hep barış diye haykırıyoruz. Biz anneler olarak yüreğimiz yandı, başka annelerin yüreğinin yanmasını istemiyoruz. Bu yüzden barış diye haykırıyoruz. Biz sağ olduğumuz sürece davamızın takipçisi olacağız” diye ekliyor.
‘Ölülerimizden korkuyorlar’
Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi üyesi Samiye Topçu, Türkiye’de cenazelerin ailelerine verilmediğine dikkati çekiyor. İktidarların ölü bedenlerden bile korktuğunu söyleyen Topçu, “1996 yılında kuzenimi bir hafta aradık. Muş Varto Karayolu’nun hemen yanında sayısız kurşunla katledilmişti. Vücudu paramparça olmuştu. Vücut bütünlüğü bozulmuştu. Kafası dağılmıştı, korkunç bir tabloydu. Bu hiçbir dini inanca, insanlığa sığmaz. Alevi inanç önderimiz Aysel Doğan anamıza yapılanı herkes gördü. Cenaze verilmedi. Cenazeye, gazlarla, plastik mermilerle saldırıldı. Ölmüş artık, ölen insandan ne istiyorlar. Bir ölüden bir sistem neden bu kadar korkar. Bırakın dirilerimizi ölümüzden bile çok korkuyorlar” diye belirtti.
Diriyi korkutmak istiyorlar
Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi Eş Sözcüsü Mahmut Erol, Türkiye’de ölü bedenlere yönelik şiddetin arttığını söyledi. Anayasa’da ve uluslararası hukukta ölü bedene işkence, şiddet ve eziyetin suç olduğuna dikkati çeken Erol, “Maalesef olduğumuz coğrafyada hak ihlalleri öyle bir arttı ki normal bir coğrafyada yaşayanalar için adalet istenirken biz maalesef ölüler içinde adalet istemek zorunda olduğumuzu gördük. Beni çok etkileyen ve bu çalışmaya yönlendiren daha önce ölüsüne zarar verilen annelerle tanışmış olmam, onlarla konuşmuş olmam. Ölüye vurup diriyi korkutmak istiyorlar. Annelerin bugün geçmişte yaşadıklarını yarın kimse yaşamasın diye mücadele etmek gerekiyor. Canı yananların yanında olmak, bu sesi, bu çığlığı büyütmek gerekiyor” dedi.
‘Örgütlü mücadele edeceğiz’
Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi üyesi Elif Bulut ise, Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi’nin kuruluş amacını ve yapacaklarını anlattı. Bitlis’te Garzan Mezarlığı’nda ölülerin toprak altından çıkarılması, ölü bedenlere yönelik şiddetin artması karşısında “Bu şiddetin karşısında ne yapabiliriz” sorusu ile yola çıktıklarını belirten Bulut, “Garzan Mezarlığı’nda çıkarılan mezarlıkların kimsesizler mezarlığına defin edilmesiyle süreç inanılmaz bir boyuta taşındı. O süreç içerisinde ortaklaşma çalışması yaptık. Birçok kurum bir araya geldik. Hepimizin ortak acısına ortak bir çözüm üretmek için bir araya geldik. Türk devletinin kuruluşuna baktığımızda korku siyaseti yeni bir şey değil. Mücadele ederken hak talep ettiğinizde iktidarın faşizmi ile karşılaşıyoruz. Ölüleri cezalandırarak aslında dirilere ceza mesajı vermek istiyorlar. Ölüyü ve ailesini birkaç kere öldürüyorlar. Zulmün karşısında direniş de var. Mücadelemiz ortak. Hem ulusal hem de uluslararası dayanışma içinde birleşik örgütlü mücadele edeceğiz” dedi.
‘Devlet aklı hüküm sürüyor’
Avukat Eren Keskin, 1990’lı yıllarda ölen gerilla kadınlara yapılan işkenceleri hatırlattı. 1990’lı yıllardaki devlet zihniyetinin hala devam ettiğini belirten Keskin, “Bugün Kürt halkının yaşadıkları yeni değil. İnsan hakları savunucuları olarak bölgede yaşanan tüm hak ihlallerine tek tek ulaşmaya çalıştık. Hepsini raporlamaya çalıştık. 1990’lı yıllarda göğüsleri kesilen kadın gerillaların adli tıpta otopsilerine girdim. 1990’lardaki devlet aklı hala hüküm sürüyor. Özellikle AKP-MHP ve derin devlet işbirliği söz konusu olduğunda Mehmet Ağar’da şekillenen 1990’lı yıllardaki bütün aktörler yine iş başında. Çözümsüzlük politikası aynen devam ediyor” diye konuştu.
‘Türkiye suç işliyor’
Ölü bedene yönelik şiddet ve eziyetin suç olduğunu vurgulayan Keskin, bu suçlara karşı mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Türkiye’nin suç işlediğine dikkati çeken Keskin, “Ölü bedenlere yapılanlar, tamamen hukuk dışı. Türkiye Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi’nin tarafıdır. Bu sözleşmede karşı tarafın ölüsüne nasıl davranılacağı yazıyor. Onun kendi inancına göre gömülmesi, ailesinin kendi inancına göre onu anması bütün bunlar hukukta var. Türkiye’nin kendi iç hukukunda da ölünün kendi hatırasına hakaret diye suç var. Türkiye’de cenazelere yapılan şiddetin hepsi ölüye hakaret suçunu oluşturuyor. Türkiye suç işliyor. Öldükten sonra o insanın eyleme girişmeyeceklerini biliyorlar. Aileye de acı çektiriyorlar. Ölü bedene yapılan suçlara karşı mücadele etmeliyiz” diye belirtti.
Filistinli Ghubari: Acılarımız ortak
Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi tarafından düzenlenen “Ölülere Yönelik Şiddete Karşı Mücadeleyi Örgütleme Konferansı”nda görüştüğümüz Filistinli Umar al Ghubari ise Filistin topraklarında her gün bir Filistinlinin öldürüldüğünü, İsrail’in cenazelere yönelik yaptığı hak ihlallerine dikkati çekti. Ghubari, “Politik bir ceza aslında. Günlerce, aylarca aşağılayıcı bir süreç başlıyor. İsrail öldürdüğü Filistinliyi günlerce vermiyor, hem canlıyı hem ölüyü kontrol etmek istiyor. Hala kayıp insanların cenazelerine ulaşamadık. 79 yıl boyunca İsrail tarafından Filistin halkına yapılan zulme son vermek için farkındalığı artırmayı amaçlıyoruz” diye konuştu. Ghubari, Filistinlilerin ve Kürtlerin yaşadıkları acının ortak olduğunu vurguladı. Herkes için özgürlük istediğini belirten Ghubari, “Türkiye’nin politikası hakkında uzman değilim. Ölüye Saygı ve Adalet Konferansı’ndan duyduğum kadarıyla Türkiye, azınlıklara baskı uyguluyor. Filistin’de olanlar çok uzun yıllardır devam eden bir felaket. Kürt halkı, Irak’ta, İran’da, Suriye’de ve Türkiye’de katliamlara maruz kalıyor. Filistinliler gibi Kürt halkının kendilerine ait bağımsız bir devleti yok. Tarihten biliyoruz ki Kürt halkı çeşitli katliamlara uğradı. Filistinlilerin ve Kürtlerin acıları ortak. Birbirine benzer acılar yaşıyoruz. Yaşadığımız hak ihlalleri ortak. Ben dünyanın her yerindeki insanlar için, nerede olursa olsun, hangi ırktan olursa olsun herkes için özgürlük istiyorum” dedi.