*Bu yazı 24 Şubat 2019’da gazetemizde yayınlanmıştır. DSG’nin IŞİD’in elinde ki son toprak parçasını da kontrol altına almasından sonra tekrardan yayınlıyoruz…
Gücünün zirvesinde olduğu Eylül 2014 tarihinde Irak topraklarının yüzde 40’ını, Suriye topraklarının ise yüzde 35’ini elinde bulunduruyordu… IŞİD için ‘Kobani’den önce’ yükselme ve yayılma; ‘Kobani’den sonra’ ise yenilgi ve dağılma olarak nitelendirilebilir. IŞİD, şimdi DSG karşısında son demlerini yaşıyor ve çıktığı ‘yer altına’ çekilme sürecine giriyor
Ersin Çaksu/Derazor
ABD’nin Irak’a müdahalesi sonrası ortaya çıkmaya başlayan, daha çok yeraltında örgütlenen ve “Arap Baharı” ile birlikte 2013 yılında Irak ve Suriye’de yer üstüne çıkarak “hilafet” ve “devlet” ilan eden Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) saltanatı, Kürtlerin öncülük ettiği mücadeleyle son bulmak üzere. Şu an Irak-Suriye sınırına yakın Derazor’un Baxoz köyünde dar bir alana sıkıştırılan IŞİD’lilerin de birkaç gün içinde bertaraf edileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Bir döneme damgasını vuran, tüm dünyada büyük korku yaratan ve ‘yenilmez’ algısının propagandasını yapan IŞİD, Maxmur ve Kobani’de Kürtlerin büyük direnişiyle gün gün bertaraf edildi. IŞİD, bölgeyi geçmişin derinlerinden gelen bir deprem gibi vurdu. Tarihin ve çağın aksi yönünde ilerlediği çok açık olan kanlı örgüt, El-Kaide kültüründen, Saddam rejiminin düşürülmesinden, Bağdat’ı ele geçiren intikam politikalarından, Suriye devletinin kanlı bölünmüşlüğünden, IŞİD ve benzerlerinin Suriye sahasına geçmesini sağlayan Türkiye geçidinden doğdu.
Korku operasyonu
Bağdadi Devleti yılları; şiddet, korku ve dünyanın İkinci Dünya Savaşı sonrası bir benzerine daha tanık olmadığı sahnelerle doluydu. Tarihin derinliklerinden gelen savaşçılar, boğaz ve baş kesme, tutsakları yakma ve kameralar önünde öldürme görüntüleri ile dünyaya korku salmak için teknolojinin son icatlarını kullandı. Bu yıllar, tarih boyunca birçok zalime ve korkunç uygulamalarına evsahipliği yapan Ortadoğu için en uzun süren yıkım ve korku operasyonuydu.
Zehirli propaganda
Şarkul Avsat yazarı Gassan Şerbil’in deyimiyle, Bağdadi Devleti yılları sadece bir bozma ve ayırma projesi olduğu için değil, aynı zamanda şehirlerde ve ülkelerde yıkımı yaymak, ulusal ortaklıkları ve ortak yaşam köprülerini yıkmak için kullanılan bir proje olduğu için de bölgedeki oluşumlar arasındaki ilişkilere büyük zararlar verdi. IŞİD sadece gezen ve savaşacak bir yer arayan savaşçıları cezbetmedi. Sıradan insanları “Kurtuluş ve Hayaller Ülkesi” ütopyası ile kandırmak ve cezbetmek için görüntüler, videolar ve zehirli propaganda araçları da kullandı. Şerbil’e göre, IŞİD’in düşmesi sona erdiği anlamına gelmiyor. Çünkü örgüt üyeleri çok tehlikeli ve yeni bir sığınak arayan “Yalnız Kurtlar” gibi dağılıyor. Aynı şekilde örgütün dağılması ile El- Kaide’nin örgütün bazı unsurlarını kendisine katmak için harekete geçmesi de mümkün. Bu nedenle aslında sona eren sadece örgüte karşı savaş uçakları ile yürütülen askeri çatışmalardır. Açık bir şekilde yürütülecek olan güvenlik ve istihbarat savaşı ise daha yeni başlıyor. Bu yazı dizisinde korku propagandası üzerinden vücut bulan IŞİD’in nasıl doğduğu, nasıl büyüdüğü, hangi uluslararası güçlerden destek bulduğu ve bundan sonrası için mücadelenin nasıl yürütüleceğine yer vereceğiz.
‘Önlenemez’ deniliyordu
2003 yılında ABD’nin Irak’a müdahalesine karşı bir direniş örgütü olarak ortaya çıkan “Tevhid ve Cihad Cemaati” El Kaide’ye biat ettikten sonra Ürdünlü Ebu Musab ez-Zerkavi tarafından kurularak temeli atılan IŞİD, “Arap Baharı” olarak adlandırılan sürecin ortalarında Irak ve Suriye’de bir bir kentleri ele geçirdiğinde tüm dünya basını tarafından “önlenemez güç” ya da “IŞİD’in önlemez ilerleyişi” olarak servis ediliyordu. 2003 yılında; “Tevhid ve Cihad Cemaati”, 2004’e kadar “Mezopotamya’daki Cihad Kaidesi” ile “Irak El Kaidesi”, 2004 ile 2006 arasında birleştiği bazı örgütlerle “Mücahitler Şurası Konseyi” ve 2006’dan sonra “Irak İslam Devleti” adını kullanan örgüt, 2013 yılında ise Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ismini almaya başladı.
Bağdadi dönemi Doğuş yeri
Irak’ın Sünni bölgeleri olan örgütün başına 2010 yılında Ebûbekir El Bağdadi’nin geçmesiyle örgüt için yeni bir dönem başladı. Bağdadi, Suriye savaşının başlamasıyla eski yardımcısı Muhammed Colani’yi bu bölgenin örgütlendirilmesi için görevlendirdi. Suriye’de Cebhet El Nusra adıyla örgütlenen El Kaide, kısa sürede birçok yeri ele geçirdi. El Kaide’de ayrışma yılı 2013 Nisan’ında Bağdadi, El Nusra’nın kendileri tarafından kurulduğunu ve artık Irak İslam Devleti ile Cebhet El Nusra’nın birleşerek Irak Şam İslam Devleti ismini aldığını duyurdu. Ancak Colani kendilerine danışılmadığını, bir birleşmenin söz konusu olmadığını duyurdu. Bundan sonra ikili arasında ayrışma başladı ve IŞİD, Suriye’de El Nusra’nın elindeki birçok yeri bu ayrışma sonucu ele geçirdi.
Bağdadi isyan etti
Haziran 2013’te El Kaide Lideri Eymen el Zevahiri yaptığı açıklama ile Irak İslam Devleti’nin Irak’ta, El Nusra’nın ise Suriye’de hareket etmesi gerektiğini belirtti. Ancak Bağdadi, yayınladığı ses kaydıyla bunu kabul etmedi ve açıktan El Kaide’ye karşı çıktı. Colani ise El Kaide’ye biat ettiğini açıkladı. El Kaide Lideri Zevahiri ise, Kasım 2013’te IŞİD’in El Kaide bağlantısı olmadığını duyurdu.
‘Küresel cihat’ fikri
Daha çok toplu katliamlar, bombalı saldırılar, kafa kesme, diri diri yakma, recm, kırbaç cezası ve vahşet görüntüleriyle hafızalara kazınan IŞİD, sanılanın aksine ideolojik (kendi dünya tefekkürleri bakımından) olarak son derece geniş bir külliyat üzerine inşa edilmişti. IŞİD, El Kaide’nin de başvurduğu “cihat” fikri üzerine inşa etse de gelecek tasavvuru olarak Selefilik ve Vahabiliğin en katı yorumlarına başvurdu. Özellikle İbni Teymiye, Muhammed bin Abdülvahhab ve Seyyid Kutub’un İslamiyet yorumu üzerinden “küresel cihat” anlayışıyla hareket eden IŞİD, bunun dışındaki tüm İslam yorumlarını ise “mürted” ve “tekfirci” olmakla suçladı ve kendisini Sünnilere “gerçek İslam” olarak sundu.
Kobani’de yaratılan ruh
15 Eylül 2014 tarihinde yaptığı anlaşmalar sonucu Kobani’ye yönelik saldırılara başlayan IŞİD, Musul’da ele geçirdiği ABD silahları ve Rakka’da ele geçirdiği Rus silahlarıyla üç koldan (doğu, batı, güney) taarruza geçti. 27 Ocak 2015 tarihine kadar 134 gün süren tarihi bir direnişle IŞİD, Kobani’de YPG/YPJ savaşçıları, dört parçadaki Kürt halkının seferberliği ve direnişi karşısında sessiz kalmayan dünya halklarının enternasyonal dayanışmasıyla ilk yenilgisini aldı.
Kobani’nin yarattığı inanç
Kobani’de YPG/YPJ karşısında yenildikten sonra tüm dünyada ilk kez IŞİD’in yenilebileceği inancı doğdu ve birçok yerde karşı operasyonlar başlatıldı. Kobani’nin özgürleştirilmesinin ardından sırasıyla; Gire Spi, Eyn İsa, Tişrin, Sirin, Minbic, Tabka, Rakka, Til Hemis, Til Berak, Hol, Şedade, Şehba ve Derazor’un doğu kırsalında binlerce yerleşim yeri ve milyonlarca sivil IŞİD’den kurtarıldı. Kobani’nin düşmeyişi ve Türkiye’nin IŞİD’le arasındaki en önemli ticaret kapısı olan Gire Spi’nin özgürleştirilmesi sonrası Türkiye medyası attığı “PYD, IŞİD’den daha tehlikeli” ve “Güneyimizde büyük bir savaşa hazır olmalıyız” manşetleriyle artık IŞİD’e ihale edilen savaşı kendilerinin yürüteceğinin işaretini verdi.
ABD-Türkiye anlaşması
Bu tehditler sonrası IŞİD’in özellikle Türkiye’de Kürtlere ve demokrasi güçlerine yönelik kanlı saldırılarının fitili ateşlenmiş oldu. O güne kadar IŞİD’e karşı oluşturulan Uluslararası Koalisyon içinde yer almayan Türkiye, 22 Temmuz 2015 tarihinde ABD ile yaptığı görüşmenin ardından “IŞİD’e karşı mücadele” iddiasıyla Federe Kürdistan’a hava saldırılarına başladı.
Zihniyeti hala yaşıyor
DSG, Derazor’un Hecin kasabasına bağlı köyleri de IŞİD’den temizleyerek, örgütün Fırat Nehri’nin kuzey ve doğu yayı üzerindeki tüm alanlarda varlığına son verdi. Ancak uzmanlar, IŞİD’in uyuyan hücreleri ve zihniyetinin uzun zamana yayılan bir mücadeleyi gerektirdiğini belirtiyor. Öte yandan birçok IŞİD’linin de hala “Fırat Kalkanı”, Afrin ve İdlib gibi yerlerde varlık gösterdiği iddia ediliyor.
İlk Maxmur’da durduruldu
IŞİD için “Kobani’den önce” yükselme ve yayılma; “Kobani’den sonra” ise yenilgi ve dağılma olarak bölümlendirilecek tarihsel seyirde, örgüt, şimdi YPG/YPJ’nin öncülüğünü yaptığı DSG savaşçıları karşısında son demlerini yaşıyor ve çıktığı “yer altına” çekilme sürecine girdi. Haziran 2014’te Maxmûr’a ve Şengal’e saldırıları sırasında ilk kez IŞİD’e “dur” diyen HPG ve YJA-Star olmuştu. Maxmur’a saldırıları püskürtülen IŞİD, ilk kez yöneldiği bir yeri alamadan çekilmişti, ancak kendisi için “sonun başlangıcı” olacak ilk büyük yenilgisini Kobani’de alacaktı.
ÖSO ile IŞİD’in farkı
Suriye’de savaşan ve çoğu Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) çatısı altında hareket eden diğer grupların büyük kısmı “çetecilik” yöntemlerine (hırsızlık, talan, yağma, insan kaçırma, fidyecilik, savaş baronluğu, silah ticareti vs.) başvururken, IŞİD bir sistem inşa etmeye odaklandı. Evet, IŞİD’in karanlık ve zorbalık üzerine inşa ettiği sistem eleştirilebilir, ama bunun ideolojik bir formasyonunun olmadığı söylenemez. Irak ve Suriye’de geniş topraklar Irak’ta birçok vilayet ve kenti ele geçiren IŞİD, Suriye’ye yönelince de El Nusra’nın birçok üyesi IŞİD’e biat etti ve örgüt kısa sürede Suriye’de birçok yerleşim yerini bir bir ele geçirmeye başladı. Gücünün zirvesinde olduğu Eylül 2014 tarihinde Irak topraklarının yüzde 40’ı, Suriye topraklarının ise yüzde 35’ini elinde bulunduruyordu.
Asıl tehlike ‘sakalını kesenler’
Nitekim, IŞİD’in Türkiye’yle Cerablus’ta yapılan devir teslimin ardından Indipendient’a konuşan bir IŞİD emiri, “Bizler Cerablus’tan çekilmedik, sadece sakalımızı kestik, kamuflajlarımızı değiştirdik” demişti. Bu durum da IŞİD’in fiziksel olarak yenilgiye uğratıldığını ancak zihniyet olarak devam ettiği ve kapsamlı bir mücadeleyi gerektirdiği yorumlarını beraberinde getiriyor.
YARIN: IŞİD, Ürdün Toplantısı’na katılan ülkelerce mi desteklendi? Ortadoğu, Türkiye ve Avrupa’daki kanlı katliamlara kim göz yumdu? Yakalanan IŞİD’lilerin itirafları…