Yeni dönem DBP Eş Genel Başkanları Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır, DBP’nin stratejisini, rol ve misyonunu değerlendirdi
30 Kasım’da 5’inci olağan Kongresini gerçekleştiren Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Eş Genel Başkanlığına Saliha Aydeniz ve Keskin Bayındır seçildi. Aydeniz, partinin Eş Genel Başkanlığına seçilmesinin ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekilliğinden istifa ederek DBP’ye geçti. Böylelikle DBP’nin Meclis’te bir milletvekili oldu. ‘Ulusal birlik ruhuyla özgürlüğe yürüyoruz’ sloganı ile gerçekleştirilen kongre sonrası, son dönemde sıkça gündeme gelen Kürt ulusal birliği DBP’nin yeni dönem siyasetinin de temel başlıkları arasında yer alıyor.
Eş Genel Başkanlar seçilmelerinin ardından yeni dönem stratejilerini ve gündemdeki konuları Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Mehmet Şah Oruç ve Fahrettin Kılıç’a değenlerdi. Aydeniz ve Bayındır’ın röportajından öne çıkan bazı başlıklar şöyle;
- DBP’nin bundan sonraki misyonu nedir?
Saliha Aydeniz: Kongrede Türkiye’nin manzarasını açığa çıkaran bir gerçeklik vardı. Biliyorsunuz Eş Genel Başkanımız Sebahat Tuncel üç yılı aşkındır hukuksuz bir şekilde tutuklu. Bu bile Türkiye’de demokratik siyasetin ne aşamada olduğunu gösteriyor. Türkiye de son beş yıldır özellikle 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana bir savaş konsepti savaş hukuku ile devam eden bir süreç söz konusu ve 5 Nisan’dan bu yana sayın Abdullah Öcalan ile yapılan diyalog süreci, masanın devrilmesi ile ondan sonra darbelerin, KHK’lerle onlarca kurumumuzun kapatılması, HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması ile tutuklanmaları, belediyelere kayyum atanması ve sonrasında ikinci kayyumlar sonra binlerce emekçinin ihraç edilmesi. Yani bunların hepsi gösteriyor ki Türkiye’de gerçekten demokrasinin demokratik toplumun ne kadar önemli olduğunu gösteren bir manzara ile karşı karşıya kaldık. DBP’nin rolü ve misyonu aslında kongrede de açığa çıktı. Bu da Kürt sorunun demokratik yol ve yöntemlerle çözümü için bölgesel düzeyde bunun mekanizmalarını oluşturmak. Yine Kürt sorunun çözümü ve Kürdistani ittifakı hayata geçirmek için tüm bunları oluşturabilmek için eğitimler yapmak, sempozyumlar, kongreler, konferanslar ve mahallerde halk ile birlikte eğitimler yapmak. Demokratik siyaseti yürütecek kadroları yetiştirme olacak. Bizim de misyonu belli olan DBP’nin bir kez daha bunu yenileyerek bu süreçte bunları teori ile pratiği birlikte yürüten bir çalışma önüne koymak. Tüzüğümüz ve programımızda da bu böyleydi.
- Örgütlenme mekanizmanız nasıl olacak?
Keskin Bayındır: Türkiye sahasında ve Kürdistan’ın bazı kentlerinde fiziki olarak il örgütlerimizi daralttık. Özellikle 4 büyükşehirde örgütlenen ve bu dört merkez üzerinden kendisini yoğunlaştıran ve buradan yayılacak enerji ile önümüzdeki dönem mücadelesini yürütme hedefimiz var. Tabi ki bu bazı tartışmalarda açığa çıkan yanılgılı bir durum var. DBP’nin Türkiye sahasında ya da bölgenin bazı illerinde geri çekilmesi, kendisini küçültmesini ve geri çekildiğine dair bazı değerlendirmeler ve tartışmalar çıktı. Bunun kesinlikle doğru olmadığını ve doğru bir şekilde ele alınması gerektiği vurgulamak istiyorum. DBP’nin kendisini bölgesel düzeyde 4 il üzerinden örgütlemesi demek, kendini alanın dışına çıkan, kendi rol ve misyonunun sorumluluğundan kaçan ya da bu noktada kendisini görünmez kılan bir pozisyondan ziyade kendisini belli merkezler üzerinde yoğunlaştıran ve buna göre enerjisini harcayarak çalışmasını bu merkezler üzerinden bölgeye ve bölge üzerinden de işte bileşeni olduğu HDP üzerinden dost örgütlerimiz, sivil toplum kurumlarımız ve Türkiye sahasına bu şekilde kendi felsefesini, enerjisini ve kendi çalışma biçim ve yöntemlerini bu şekilde kararlı, görünür ve direngen bir şekilde uygulamaya çalışan bir yöntem izledi. Aslında bizim açımızdan bir reformdu.
HDP’nin deklarasyonunu biz de temel alıyoruz
Tıkanan demokratik siyaset kanallarının düşünce, fikir ve farklı yol ve yöntemlerle geliştirebilecek, bunun zeminini sağlayabilecek, örgütlülüğünü, kararlılığını, kadrosunu ve enerjisini açığa çıkarabilecek bir siyaset biçimine kendisini ele alan bir DBP durumu söz konusudur. Yine 20 Kasım’da Ankara’da HDP kendisine yönelik sistemli ve kapsamlı saldırılara karşı bir deklarasyon yayınlandı. O deklarasyonun ana çerçevesini ve esasını işte Sine-i Millet tartışmaları ekseninde açıklanan deklarasyonun esas perspektifini annemizin kürsüde söylediği tek bir söz belirledi. “Şer cihe xwe neqetin, ruvi neqewin cihe wan (Aslanlar meydandan çekilmesin ki tilkiler onların yerine geçmesin)” Bu bizim açımızdan da esas olarak temel aldığımız bir şey. HDP’nin güçlülüğü, kararlılığı ve direngen bir karaktere ve siyaset tarzına sahip olması, elbette ki aynı zamanda bizim burada bu mutfakta bu temelde yetiştireceğimiz, demokratik siyaset sahnesine çıkaracağımız kadrolar ve aynı zamanda buradan mücadele yürütecek direngen ve kararlı arkadaşlarımız sayesinde olacak. Bunun temel sorumluluğunu DBP’de olduğunu biliyoruz. Yani sahada görünür bir şekilde top koşturandan ziyade işin teknik direktörlüğünü yapabilecek bir kapasiteye erişen bir DBP’yi inşa etmeyi hedefliyoruz.
- Türkiye’deki siyasi atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Keskin Bayındır: Açıkçası Türkiye’de şu an mevcut siyaset yapma koşulları ve kanalları tamamen tıkanmış durumda. Hepimiz görüyoruz ve takip ediyoruz özellikle insanların kendi en basit ekonomik sorunlarını dahi çözememe sorunu ile karşı karşıya kaldıktan sonra siyanürle toplu intiharlar gündeme geldi. Şimdi ailesini tamamıyla yok edebilecek bir çıkmazın içerisine sürüklenen ve bir bütün olarak toplumun bu çıkmazla karşı karşıya kaldığı bir siyasetsizlik gerçeğiyle karşı karşıyayız. Tabi biz şunu daha iyi biliyoruz ki siyaset sadece toplumun belli bazı alanlarına ve merkezlerine yapılacak bir kaide veya bir durum söz konusu değil. Saldırgan bir tutum takınan bir AKP-MHP rejimiyle karşı karşıyayız. Geçenlerde biliyorsunuz Süleyman Soylu’nun bir açıklaması vardı; ‘Biz Sur’a Nusaybin’e nasıl özgürlük getirdiysek Ortadoğu ülkelerine de özgürlük getirdik.’ Aslında biz bunun ne olduğunu bu cümlenin altında yatanın ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu şu demektir ‘biz Sur ile Nusaybin’i nasıl yıktıysak, Ortadoğu’yu da aynı şekilde yakıp yıkacak kasıp kavuracak bir politika izleyeceğiz.’ Böyle bir temelde varlığını kendi geleceğini tamamıyla halklara karşı savaş açma pozisyonunu yaratan halklara karşı böyle bir saldırgan tutum alan bir rejimle karşı karşıyayız. Bu rejimin içerisinde açıkçası demokratik siyaset yürütebilmek, topluma yayabilmek bizim açımızdan gerçekten de çok ciddi zorlukla karşı karşıya kaldığımız söylenebilir.
İktidarın bir meşruiyeti
Saliha Aydeniz: 2015 yılından bu yana savaşı hukukunu önüne koyan AKP-MHP faşizmi, aslında Türkiye’de bir diktatöryal sistem oluşturmak istiyor. Bunun üzerinden de güvenlikçi politikalar ile Kürt sorununu demokratik yol ve yöntemlerle çözmek yerine bunu derinleştirerek daha çok kendini yaşatmaya çalışıyor. Bugün Türkiye iktidarının meşruiyeti kalmamıştır. Meşru olan demokrasiyi önüne koyar. Bugünün Türkiye’sinde demokratik söylemde bulunan ve bu tekçi sisteme karşı mücadele eden herkes ötekidir. Dolayısıyla bu yeni bir süreçtir. Bu süreç 2009’dan bu yana sürüyor. Gittikçe kendilerini bitiriyorlar. Bu çözümsüzlüğün, kendilerinin çözüleceğinin bir göstergesi olduğunu görüyoruz ve yaşıyoruz. Türkiye bugün siyasi, ekonomik krizin hat safhaya çıktığı bir Türkiye’dir. Artık Türkiye’de yaşamak istemeyen binlerce kişi göç ediyor. Bugün HDP’ye, DBP’ye, DTK’ye Kürt siyasetine dönük ve demokrasiden bahseden herkese bu kadar yönelmenin sebebi, bu iktidarın meşruiyetinin kaybettiğinin göstergesidir. Hukuk bugün sadece Saray’a bağlıdır. Buna karşı demokratik siyasete, Türkiye’nin eşitlikçi, adaletli, hukukun üstünlüğüne, yargının bağımsızlığına inanan bir Türkiye olabilmesi için biz de siyasi parti olarak demokraside ısrarcı edeceğimizi, bu yönelimlere karşı mücadele edeceğiz.
- Kürtler arasında oluşturulacak ulusal birliğin önemi nedir, neden bu birlik sağlanmalıdır?
Keskin Bayındır: Kürt toplumunun, Kürdistan halkının özellikle son yıllarda açığa çıkarmış olduğu ulusal ruhla beraber bu noktada özellikle siyasi partilerimize örgütlerimize, kurum ve kuruluşlarımıza ulusal birliğin sağlanması temelinde çok ciddi görev ve sorumluluklar yüklüyor. Kerkük, Musul, Kobanê ve en son günümüzde Rojava direnişi ile dünyanın neresinde olursa olsun ortak bir ruhla Kürtler artık mevcut 21’inci yüzyılda insanca, onurluca yaşayabilir. Bir halk olarak, yaşayabileceği bir statü elde etmesine ilişkin bütün Kürt ve Kürdistan halkının ortak bir tepkisidir, ortak bir refleksidir, ortak bir talebidir. Yani bu talep günümüzde öyle yakıcı bir duruma gelişmiştir ki bizim hiçbir siyasal örgütümüzün kurumlarımızın gerçekten bunu öteleyecek bunu çelişkilerle izafi değerlendirmelerle ertelemeyecek, ötelemeyecek bir durumu önümüze koymaktadır.
Demokratik Bölgeler Partisi olarak bu temelde daha önce yürütülmüş çalışmalar gibi bundan sonraki halklarımızın Kürdistan halkımızın açığa çıkarmış olduğu bu görev ve sorumluluk temelinde bu ulusal birlik çalışmalarına daha fazla derinlikli daha fazla yoğunluklu ve daha fazla sistematik bir şekilde ele almak ve bunu bir sonuca bunun altyapısını, kurum ve kuruluşlarını oluşturan bir çalışma içerisine giriyoruz ve belli bir aşamaya da gelmiş durumdayız. Ulusal birlik, Kürt halkına çok ciddi bir moral ve motivasyon kaynağı da sağlayacaktır.
Özellikle Kürtlerin 21’inci yüz yılda kendi içerisindeki kendi içerisindeki birliğini sağlamış ve aynı zamanda Kürt Ulusal Birliği’ni kendi yaşadığı coğrafyasına sağlamasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Bu konuda özellikle bütün dünyaya kültürel, tarihi, bilim, felsefe anlamında bu noktada bağrından çıkarmış olduğu aydınlarına, yazarlarına, çizerlerine, sanatçılarına gerçekten yani aydın olarak bu toplumun önde düşüncesiyle, yaşamıyla, duruşuyla her alanda gerçekten de bu ulusal birliğe katkı sağlayacağını düşündüğümüz bütün yoldaşlarımıza, bütün insanlara gerçekten de her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Ulusal birliği sağlamış olan Kürtlerin mevcut dünyada hak ettiği yaşamı, hak ettiği değeri en layıkıyla en insani bir şekilde yaşayacağına olan inancımız tamdır. Bu noktada özellikle bütün sivil toplum kuruluşlarına, bütün diplomatik çalışmalar yürüten kurum ve kuruluşlara çağrımız şudur ki gerçekten de bütün gücümüzle bütün düşüncemizle, bütün fikriyatımızla Kürtlerin ulusal birliğini sağlama noktasında elimizden gelen ne varsa yapalım.
‘Bu mücadele bir statüye evrilmeli’
Saliha Aydeniz: Bugün oynayacağımız rol ve misyon, bu tarihsel sürecin bundan sonraki sürece nasıl evirileceğini de gösterir ki bugün üzerimize düşen rol ve misyon biraz da bu kazanımlara sahip çıkmak, büyütmektir. Kobanê’ye özellikle hatırlatmak gerekir. Eğer bugün Kobanê direnişi zaferle sonuçlanmışsa başta Kürt ulusal birliğinin ve Kürdistani birliğin yaratmış olduğu mücadele sonrasında Kobanê özgürleşmiştir. Kobanê ruhuyla aslında 4 parça Kürdistan’da Kürt veya Kürdistani kazanımı sahip çıkmak gerekiyor. Güney Kürdistan’daki bağımsızlık referandumuna karşı öncelikle Türkiye ve hegemonik güçlerin yaklaşımı, Kerkük’un durumu, Efrin’in yaşadıkları… Bugün Kuzey Kürdistan’da her gün siyasi operasyonların yapılması, Kürt halkının iradesinin gasp edilmesi bunların hepsini değerlendirdiğimizde, biz bunların öyle çok kolay ve birilerinin bahşettiği bir şeyle elde etmedik. Onlarca yıl boyunca verilen bedeller ve mücadeleyle elde edinildi. Güney’de Türk mallarının boykotu, aslında ulusal birliğin ısrarıdır. Bu mücadelenin statüye evirilmesi için bir talebimiz varsa bugün Kürt dinamiklerin, siyasi partilerin önünde duran ulusal birliğini inşa etmektir. Bugün Kürtler adına mücadele yürüten, siyaset yapan ve Kürdistani halklar adına söz söyleyen herkesin ulusal birlikte hemfikirdir. Halkımız ulusal birliği önümüze koyuyor. Biz de DBP olarak üzerimize düşeni, şimdiye kadar nasıl yürüttüysek bundan sonraki süreçte yürüteceğiz. Elbette, hiçbirimiz aynı düşünceye ve fikre sahip değiliz. Ama önemli olan bugün Kürt halkının statüsü, dili ve ortak paydalarında bir araya gelmektir.
Tarihin önümüze koymuş olduğu bir durum söz konuş ve bu noktada da bizlerinde bütün siyasi partiler bütün dinamikler olarak Kürt Ulusal Birliğini oluşturma gibi tarihsel bir sorumluluğumuz söz konusu. Bizim tarihsel sorumluluğumuzu oynayabilmemizin tam da zamanıdır.
- Türkiye ve ona bağlı güçler 9 Ekim’de Kuzey-Doğu Suriye’ye dönük saldırı başlattı. Bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Saliha Aydeniz: Bu saldırı, uluslararası komplonun hala devam ettiğinin göstergesidir. Türkiye, bugün sadece Rojava’ya saldırmıyor. Dün Güney Kürdistan’a da saldırıyordu, bugün Kuzey Kürdistan’a saldırıyor. İran’daki kazanımların yok olması için bir çok diplomatik görüşmeler yürütülüyor. Dolayısıyla bugün bu saldırıların hepsini değerlendirdiğimizde Hem Rojava, hem Başur, hem Bakur Kürdistanı’nın kazanımlarının yaratmış olduğu bir durum söz konusu.
Kürtlerin vermiş olduğu mücadele, Kürtlerin halklarla beraber verdiği mücadele aslında Kürtlerin artık statüsü için, dili, geleceği için bir zemin hazırlamıştır. Bu zeminin bugün Türkiye eliyle bitirilmek istenmekte yani nerede olursa olsun Kürt kazanımına saldırı tamda bundandır. Yüzyıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin İttihat Terakki politikasının bugün AKP-MHP eliyle devam ettirildiğinin bir göstergesidir. Buradan aslında Kürt halkının Kürdistan halklarının bu kazanımlarını büyütmek için üzerimize büyük rol ve misyonlar düşmektedir.
- PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Saliha Aydeniz: Türkiye’deki AKP-MHP ve Ergenekon ile anlaşarak savaş hukukunu önüne koyarak ve bunu da sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi ağırlaştırarak yapmaya çalıştı. Çünkü sayın Abdullah Öcalan’ın felsefesi, düşüncesi demokrasiye ve barışa olan inancının Türkiye’yi toplumsal bir barışa götürdüğünü gördü ve bu iktidarın işine gelmedi açıkçası. İşine gelmediği için de demokrasinin ona kaybettirdiğini tekçi zihniyete kaybettirdiğini gören bu yapı milliyetçi yapı ile birleşti. Bu yapı, Türkiye’yi savaşa sürükledi. Sayın Abdullah Öcalan ile diyalog ve müzakere süreci Kürt sorununun demokratik yol ve yöntemlerle çözümü Türkiye’ye halklarına kazandıran bir durum. Bugün Türkiye 2015 Türkiye’sine göre daha mı öndedir daha mı sondadır? Görülüyor. Bugün hem iç hem dış politikada sıkışmış artık dış politikada hiçbir güvenirliliği kalmayan, meşruiyeti kalmayan bir iktidar var. 2015 Türkiye’si ile 2015’ten günümüze olan Türkiye’sini bile değerlendirdiğinde tecridin Türkiye’ye kaybettirdiğini, Türkiye’nin demokratikleşmesini ve Kürt sorununun demokratik yol ve yöntemlerle çözümsüzlüğü için ısrarın bir göstergesi olduğunu belirtmek gerekiyor. Ama biz her seferinde ifade ettiğimiz gibi tekrardan söylüyoruz; çözümün yolu İmralı’dadır. Tecrit Türkiye’ye kaybettiriyor. Toplumsal barışı baltalıyor. Dolayısıyla tekrardan dönülmesi gereken yer İmralı’dır.
SALİHA AYDENİZ KİMDİR?
Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde 1973 yılında doğan Saliha Aydeniz, ilk ve ortaöğretimi Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde tamamladıktan sonra Diyarbakır Sağlık Lisesi’nden mezun oldu. 2011’de Demokratik Toplum Kongresi ( DTK) Daimi Meclisi’nde yer alan Aydeniz, 2014’te de 6 kişilik Eş Başkanlık Divanı’nda yer aldı. 29 Ekim 2016 tarihinde 675 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen Aydeniz, 27. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nde HDP Diyarbakır Bölgesi 2’nci sıradan milletvekili seçilerek Meclis’e girdi. Aydeniz, evli ve 2 çocuk annesidir.
KESKİN BAYINDIR KİMDİR?
Batman’ın Sason ilçesinde 1984 yılında doğan Bayındır, ilk, orta ve lise eğitimini Batman’da tamamladı. Malatya İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde 2003-2007 yılları arasında sınıf öğretmeni bölümünde eğitim aldı. 9 yıl sendikal mücadele içerisinde yer alan Bayındır, 29 Ekim 2016 yılında KHK ile öğretmenlik görevinden ihraç edildi. 2018 – 2019 yıllarında HDP PM üyesi olarak görev yapan Bayındır, evli iki çocuk babası.
HABER MERKEZİ