Hüseyin Deniz
Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’a bir adım daha yaklaşırken, emekçilerin önemli ezici çoğunluğu için insan onuruna yaraşır bir yaşam; bunu sağlayacak asgari bir ücret ya da adil bir gelir dağılımı ile bütün bunların güvencesi olarak örgütlenme ve grev hakkı hayati önemini korumaya devam ediyor.
Emekçilerin ancak yüzde 10’undan az bir kısmı daha iyi koşullarda yaşıyor; bunların da önemli bir kısmı sendikalı (sınıfın kaymak tabakası); ekonomik durumları iyi, ev ve araba sahibi olanlar.
Onları, stratejik konumları itibariyle iyi maaş alma imkanına sahip olanlar izliyor. Dolayısıyla sendikaya ihtiyaç duymayan ya da sendikasızlık karşılığı daha iyi bir maaş teklif edilen kesim.
Ardından zor koşullarda mücadele ile sendikalı olmayı başarmış ancak her an topun ağzındaki diğer küçük azınlık izliyor.
Sonra daha çok da asgari ücret ya da asgari ücretin biraz üstünde ücrete tabi kesim yer alan büyük çoğunluk geliyor.
Onu; tarım kesimi, mevsimlik işlerde çalışanlar ile vasıfsız işçiler takip ediyor. En altta ise çoğu kayıt dışı ve en ucuza çalıştırılan (Suriyeli, Afgan, Özbek vs.) yer alıyor.
Bu bölünmeye bir de kamu ve özel sektör; beyaz-mavi yakalı, asıl işveren, taşeron ayrımlarını da ekleyelim…
Hepsinin üzerine demoklesin kılıcı gibi sallanan, kadın-erkek, etnik, dini ve bölgesel ötekileştirmeyi eklemeyi de unutmamak gerekir.
Tüm bu bölünme, böldürtmenin altında yatan temel neden örgütsüz ve ucuz iş gücü yaratmak.
Günümüzde bu tabloyu en iyi yansıtan ise inşaat iş kolu. En sıkıntılı, denetimsiz, ucuz, hak gaspının yoğun olduğu alan…
Burada örgütlenmeye çalışan Bağımsız İnşaat-İş ile DİSK’e bağlı Dev Yapı-İş sendikaları birlikte bir dayanışma gecesi düzenlediler. Finans merkezi inşaatında yaşadıkları hak gaspları ve örgütlenmeye karşı maruz kaldıkları baskılara ve işten atılmalara karşı başlattıkları dayanışma, onları güçlendirirken, bu güç ve enerji Cemil Candaş Kültür Merkezi’ndeki dayanışma gecesiyle bir adım daha ileriye taşınmış oldu. Gecede sahneye çıkan Mikail Aslan, Apolas Lermi’nin ortaya koydukları performans ve içtenlik tüm salonu da içine alacak şekilde büyürken, bir başka dayanışmanın da güzel örneğini vermiş oldular. Tabii Nuray Balık’ı unutmadan. Mikail ve Apolas’ın Kürtçe, Lazca ya da Rumca, Türkçe şarkıları birlikte dillendirmesi, bu dayanışma gecesinde başka bir alandaki dayanışmanın teşvik edici örneği oldu. Asıl önemlisi bu yan yana duruşun, bir proje olarak mayısın ilk haftasında Bostancı Gösteri Merkezi’nde daha üst bir aşamaya taşınacak olması.
Bu küçük ama büyük öneme sahip her iki adımın da giderek tüm kesimlere yayılması; birlik, dayanışma ve mücadele söyleminin sadece 1 Mayıs ile değil; 365 günde, tüm ezilenlere, sömürülenlere mağdur edilenlere, ötekileştirilenlere, yok sayılanlara yayılacak, değecek, sirayet edecek bir şekle dönüşmesi, bu günlerin en büyük ihtiyacı. Tabiri caizse tam zamanı… Neo liberalizmin, kapitalist modernitenin en nefret ettiği ve parçalamaya çalıştığı dayanışma, aynı zamanda başarılacak en basit ama en zor işlerden biri. Sadece kendisi için değil, hep birlikte yaşanabilir bir dünya için; şairin dediği gibi: “Bir ağaç gibi tek ve hür ama bir orman gibi kardeşçesine…”