Coronavirüs, birçok açıdan kısıtlı bir hayatı bize dayatıyor. Bu kısıtlamanın ortaya çıkardığı en önemli şey ise dayanışma ihtiyacı. Her ne kadar iktidar, sivil toplum dayanışmasını virüs bahanesiyle engellese de altında metropollerdeki muhalif belediyeleri ve alternatif dayanışma yapılanmalarının önünü alma hedefi olduğu aşikâr. Her şeyi biz yaparız yaklaşımı burada da tekrarlanıyor. Aynen “sağlıkta şiddetin önlenmesi” yasasında olduğu gibi. Muhalefetin yasa tasarısını reddeden iktidarın bir gün sonra aynı içerikteki yasayı kendisinin getirmesinde olduğu gibi! Şimdi de işten çıkarmayı 3 ay (belki 6 ay) yasaklayan tasarıyı gündeme almış gözüküyor. Oysa uzun süredir sendikalar bunu dile getiriyordu! Tasarıya göre, işveren işten atamayacak ama ücretsiz izne çıkarabilecek. Hükümet de başvuran bu işçilere günlük 39.24 TL ücret ödeyecek. İşvereni yedeğinde tutmayı önceleyen bu yeni girişimle çalışana 22 iş günü üzerinden toplamda 866 TL ödeme yapılacak. Bu yaklaşıma baktığımızda, yapılan yardımlarla bırakın kira elektrik, su, doğal gazı, temel ihtiyaçları bile ne oranda karşılayacağı belirsiz. Dahası, gıda fiyatlarındaki artış sürüyor. Özetle herkes açısından sıkıntılı olan bu süreç dar gelirli, emeğiyle geçinenler açısından daha zorlu bir döneme işaret ediyor.
Dolayısıyla hiçbir zaman olmadığı kadar dayanışmaya ihtiyaç var.
Kapitalizmin aşırı kâr anlayışının, metropol yaşamının dayattığı, benmerkezci, tüketici anlayışı kırmanın da önemli bir kapı aralığı diyelim. Tüketime dörtnala koşan, paradan başka bir hiçbir şeye değer vermeyen kapitalist modernite anlayışına karşı emekçilerin, yoksulların, kadınların, çocukların, yaşlıların, engellilerin, ihtiyacı tam da bu dayanışmadır. İşte coronavirüs bunu net olarak deneyimlememize zemin yaratmış oldu.
Sayılar ve ekonomi politik
10 Mart’tan bu yana hayatımızdaki en önemli değişikliklerden biri sahnenin yerini gerçek oyunculara bırakması oldu. Uzun süredir ekonometriye, istatistiklere ve rakamlara, grafiklere sıkıştırılmış ekonomik gerçeği bulanıklaştıran bir sürü tahmin, ahkâm kesmeden, iktidarın politik yağcılığından başka bir şey bilmeyen figürlerin ağız kalabalığından bir süreliğine de olsa kurtulduk.
Ve ilk kez toplum bu kadar gerçek yaşamdan, hastalıktan, sağlıktan, insan sağlığı, korunumu ve hayvan sağlığı ve koşullarından, çevre sağlık ilişkileri konusunda sahici bilgileri dinlemeye başladı.
Ancak o da giderek rakamların ağında silikleşme tehdidi altında. Her gün sağlık bakanının ağzında şu kadar kişinin test edildiğini, şu kadar kişinin test sonuçlarının pozitif çıktığını, şu kadar kişinin entübe olduğunu şu kadar kişinin öldüğünü öğreniyoruz. Aynen her gün iş kazası nedeniyle en az bir işçinin yaşamını yitirmesinin rakamlar arasında etkisizleştirilmesi gibi. Dolayısıyla her geçen gün artan rakamlar bizi olan bitene yabancılaştırma bir adım daha yakınlaştırıyor. Tehdidin kapımızda da olma ihtimalinin yakınlığı olmasa o da olacak gibi. Aslında olup biten büyük bir trajedi ve toplumsal travma. Her ölümün sadece bir kişinin kaybından ibaret olmadığı değdiği, çakıştığı, etkilediği bir çevresi olduğu kişinin ölmesinin bir sayısından çok daha derinlemesine sonuçları olduğunu gözden kaybediyoruz. Öyle ki ölümler bile bu virüs önlemleri nedeniyle neredeyse sanallaştı. En önemli dayanışma anı bile artık paylaşılamıyor. Sadece bizim için değil dünya için de böyle. Sınırsız sermaye birikimi, silahlanma yarışı, doğanın ve ekolojinin her geçen gün artan tahribatı, hegemonya hırsının yol açtığı tüm bu olan biteni sorgulama imkânı ilk kez bu kadar dünya ölçeğinde imkânlı hale geldi. Dünyayı diken üstünde tutan coronavirüsün yol açtığı ölümlerin (83 bin), Suriye, Libya, Afganistan, Yemen, Irak ve Türkiye’de savaş ve çatışmalarda ölenlerin 20’de biri kadar olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda var.
Süreç nereye gidecek…
İstanbul’da coronavirüse karşı iki yeni büyük hastane hazırlığı var. Bir taraftan yoğun bakımların yüzde 60 doluluğundan. Ancak diğer taraftan her gün artan hasta teşhisinden. Ortada bir kötü senaryoya hazırlık olduğu söyleniyor. Ancak şeffaf bilgilere sahip olmadığımız için senaryonun ne kadar kötü olabileceğini de kestiremiyoruz. Coronavirüs konusunda hükümetten farklı açıklama yapan sağlık örgütleri yöneticileri baskı altında. Son olarak Urfa Tabip Odası Başkanı’nın ifadeye çağrılması var. Tüm bunlar bize anlatılan gerçekleri sorgular hale getiriyor. Durumun ciddiyetini en iyi anlatan ise Kocaeli’deki tablo. Valinin açıkladığı rakamlara göre, toplam karantinadaki kişi sayısı 4 bin 427. Bu ildeki hasta yatak sayısı ise 4 bin 559. 553 de yoğun bakım yatağı bulunuyor. Yani neredeyse Kocaeli şimdiden dolmuş. Diğer illeri siz düşünün, İstanbul’daki iki hastanenin niye hazırlandığı şimdi daha iyi anlaşılıyor.