Müebbet hapis cezasına çarptırılan Nevin Yıldırım’ın cezasının Yargıtay tarafından onanmasına tepki gösteren kadın örgütü temsilcileri, “Köşemize çekilmeyeceğiz” dedi.
Kendisine sistematik şekilde cinsel saldırıda bulunan Nurettin Gider’i öz savunma hakkını kullanarak öldürmek zorunda kalan Nevin Yıldırım’a, Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen müebbet hapis cezası, Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi tarafından onandı. Davanın sonucuna tepki gösteren kadın örgütü temsilcileri, Yıldırım davasında iktidarın kadın düşmanı politikalarını öne çıkardığını belirtti.
‘Medya erkek egemenliği besliyor’
Mezopotamya Ajansı (MA) haberine göre; İzmir Mor Dayanışma Üyesi Deniz Uslu, ana akım medyanın erkek egemenliğini beslediğini belirterek, “Eril bir medya ve adalet sistemine sahibiz. Şule Çet’in öldürülme haberlerinin ilk elden intihar olarak yapılması, sonra bir cinayet olduğu halde bunu ört bas edilmesine yardım eden haberleri gördük. Aslında bu haberlerle kadının Türkiye’de ikinci cins konumda olduğunu, bedeninin metalaştırıldığını, istenildiğinde erkekler tarafından taciz veya tecavüz edilebilir hatta öldürülebilir bir beden olarak görüldüğüne şahit olduk” dedi.
‘Davanın öz savunma hakkı olarak cezasız sonuçlanması lazımdı’
Kadın katillerinin gerektiği cezayı almadığını belirten Uslu, faillerin mahkemeye kravat takarak gelmesinin bile “iyi hal indirimi” alabilmesini sağladığını dile getirdi. Uslu, “Yıldırım 2012 yılında kendisine sürekli tecavüz eden Nurettin Gider’i öldürmüştü. Bu tecavüze de bir başkaldırıydı. Kendisine dayatılan hayata bir başkaldırıydı. Bahsettiğimiz erkek yargı, kadın katillerine gereksiz bir şekilde ceza indirimleri verirken, öz savunma hakkını kullanan Nevin Yıldırım’a üst sınırdan müebbet cezası verdi. Bu davanın öz savunma hakkı olarak cezasızlıkla sonuçlanması gerekirdi” ifadelerini kullandı.
Yıldırım’ın davasının bu sürece gelene kadar birçok kadın örgütü tarafından eylemler yapıldığını hatırlatan Uslu, “Diğer taraftan, biz böyle kararları görüp de kendi köşemize çekilmeyeceğiz, mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz, haklarımızı ve hayatlarımızı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz” dedi.
‘Mücadeleye devam edeceğiz’
Uslu, kadın cinayetlerinin önlenmesine dair çözüm olarak şunları önerdi: “Yılda 300-400 kadının öldürüldüğü bir ülkede kadının yaşamını savunma talepleri afaki değildir. Buna karşı biz kadınların, hukukçuların bu davaları takip etmesi gerekmekte. Özellikle; yargının bütün birimlerine başta toplumsal cinsiyet olmak üzere, cinayetlerin son bulmasına yardımcı olacak önerilerin işlemesi gerekiyor. Kadın cinayetleri davalarının hepsinin toplumsallaşması gerekiyor. Gerek Meclis’te, gerek mahkemelerde bu talebi yükseltmeliyiz. Kadını bir birey değil, aile olarak gören bu düzen, şimdi de boşanma komisyonları kurarak, boşanmaların önlemeyi amaçlıyor. Siyasi arenada ve hukuk sisteminde böyle bir gerçeklik varken bizim cepheden mücadelemizi daha fazla yükseltmemiz gerekiyor. Meclis’te toplumsal eşitliği savunan bütün vekillerin, yerel yönetimlerde bunu önemseyen bütün yöneticilerin, muhtarların topyekûn olarak kadın örgütleriyle birlikte bu mücadeleyi büyütmeli.”
‘Dayanışma gerçek adaleti getirir’
İzmir Kadın Savunma Ağı’ndan Gizem Coşkun da, kadınların özellikle şiddete karşı ciddi talepleri olduğunu belirtti. 17 yılık AKP iktidarı süresince kadın cinayetlerinin, çocuk istismarlarının ve şiddetin tavan yaptığını vurgulayan Coşkun, bunun nedeni olarak da iktidarın kadın düşmanı politikaları siyasetin merkezine almasına dikkat çekti.
Coşkun, kadına yönelik şiddetin devletin yürüttüğü politikalarla korunduğunu belirterek, “Hayatını korumak için kendini savunmak zorunda kalan kadınlara erkek faillere verilen indirimler yansımıyor. Nevin Yıldırım davası bunun en büyük göstergesi. Burada şunu söylemek gerekir ki iktidarın kadın düşmanı politikalarını merkeze alan hukuk sitemine karşı kadın mücadelesi ciddi bir karşılık vermeli. Erkek adalet değil, gerçek adalet talebimizin Nevin üzerinden yeniden anlam kazanmasını gündemleştirmeliyiz. Kadın dayanışmasıyla gerçek adalet yerine gelecek.”