Zorla kaybedilmeler, işkence, soykırım ve devlet şiddeti… Tüm dünyada bu tür büyük acılar ve büyük yıkımlar resmi tarih anlatılarında silik, eksik veya “yanlış” yer bulur. Buna direnmenin bir yolu da sanat sanki. “Yaşanmış bu büyük acılar, bu büyük yıkımlar sanat eserlerinde nasıl yer bulmalı? Nasıl temsil edilmeli? Buna ilişkin etik sorumluluklar neler?” gibi pek çok tartışma var aslında ama bu tartışmalar bir yana, çok açık ki sanatın hakikati kayıt altına alma, görünmeyeni gösterme hatta kanıt oluşturma kuvveti var.
Geçtiğimiz günlerde, yönetmenliğini Berke Baş’ın, yapımcılığını ise Enis Köstepen’in üstlendiği, Hafıza Merkezi’nin desteklediği Dargeçit Belgeseli, Ayvalık Film Festivali kapsamında gösterildi. Bugüne kadar pek çok yerde gösterilen belgeseli, pek çok Dargeçitlinin yaşadığı Ayvalık’taki izleyiciler salonu tamamen doldurarak izledi.
Belgesel, 1995 yılında Mardin’in Dargeçit ilçesinde zorla kaybedilen üçü çocuk yedi kişinin yakınlarının, avukatları Erdal Kuzu’nun ve İnsan Hakları Derneği’nin yıllar süren mücadelesine odaklanıyor. Ama en önemlisi, izleyiciyi yani hepimizi de bu mücadelenin tanığı yapıyor.
Aslında hepimizin bu mücadeleye tanıklık etmesi, 27 yıllık bir süreci yaşayan ailelerin bir talebiymiş. Filmin yapımcısı Enis Köstepen, Bianet’te Evrim Kepenek’le yaptığı söyleşide böyle diyor. Aileler, ancak 2015 yılında açılabilen davayı kendileriyle birlikte takip eden Hafıza Merkezi’nden, yürüttükleri bu hukuki mücadelenin görsel bir kaydının olmasını, bir belgeselin yapılmasını istemiş. Ve o tarihten sonra da filmde görülen uzun yolculuklar başlamış.
Hatırlayalım: Mardin’in Dargeçit ilçesinde 29 Ekim 1995 ile 8 Mart 1996 tarihleri arasında, aralarında 12 yaşındaki Davut Altınkaynak, 14 yaşındaki Seyhan Doğan, 16 yaşındaki Nedim Akyön’ün de bulunduğu 8 kişi güvenlik görevlileri tarafından gözaltına alınmış ancak bu kişilerden bir daha haber alınamamıştı. Bu 8 kişinin yanı sıra kaybedilen ve kendisinden bir daha haber alınamayan bir kişi de olayı ihbar ettiği için öldürüldüğü iddia edilen uzman çavuş Bilal Batırır’dı.
Uzun yıllar verilen hukuki mücadele sonucunda Failli Belli sitesinde belirtildiği gibi; “30 Ekim 2014 tarihinde ilk iddianame hazırlandı. İddianamede dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire, Dargeçit Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mahmut Yılmaz, Karakol Komutan Yardımcısı Haydar Topçam ve Uzman Çavuş Kerim Şahin’in ‘taammüden öldürme’ suçundan yargılanmaları istendi. Ancak soruşturma dosyasında şüpheli olarak adları geçen, çoğu korucu 16 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Hikmet Kaya’nın zorla kaybedilmesi dosyaya dahil edilmedi. İHD Mardin Şubesi’nin bu karara itirazını kısmen kabul eden Midyat Sulh Ceza Mahkemesi, kayıp Hikmet Kaya adına yapılan başvuruyu delil yetersizliğinden dolayı reddetmekle beraber, takipsizlik kararı verilen şüpheliler hakkında ek iddianame hazırlanması talebini kabul etti. Hazırlanan ikinci bir iddianameyle Faruk Çatak, Mahmut Ayaz, Naif Çelik, Ramazan Savcı, Kemal Kaya, Mehmet Acar, Faik Acar, Hüseyin Altunışık, Mehmet Emin Çelik, Sadık Çelik, Fethullah Çelik, Osman Demir, Bahattin Ergel davaya dahil edildi. Dava henüz başlamadan “güvenlik gerekçesiyle” Adıyaman Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledildi.”
2015 yılında başlayan dava 7 yıl sonra 4 Temmuz 2022 günü görülen karar duruşmasıyla sonuçlandı. Davada sanıkların “atılı suçları kanunî tanıma uygun şekilde işlediklerini tereddütsüz ortaya koyabilecek nitelikte, somut, kesin, inandırıcı kanıt elde edilemediği” gerekçesiyle beraatine karar verildi.
İşte Dargeçit Belgeseli, bu hukuki sürecin son beş yılına tanıklık ediyor… 43’üncü İstanbul Film Festivali’nde ‘En İyi Belgesel Film Ödülü’ne layık görülen filmde hikâyesini daha yakından öğrendiğimiz bir çocuk var. Bu çocuğun adı Davut Altınkaynak. Davut Altınkaynak, Mardin Dargeçit’te gözaltına alındığında 12 yaşındaymış. Onu en son, oğlu gibi gözaltında olan annesi Filistin askısında görmüş. Annesini görünce Davut su istemiş. Ancak annesinin oğluna su vermesine izin verilmemiş. Bu, Davut’un son görüldüğü anmış…
Babasının söylediğine göre Davut’un hiç fotoğrafı yokmuş. Ama sonra akrabalarının birinde 10 yaşında çekilmiş bir fotoğrafı bulunmuş. Babası, filmde de gösterilen bu fotoğrafla ilgili “Davut’un da hiç fotoğrafı yoktu. Ama işte bu fotoğraf olmasaydı Davut nasıl biri anlatamayacaktık. Bu fotoğraf onun yaşadığının kanıtı…” diyor.
Nasıl ki o fotoğraf Davut’un yaşadığının kanıtıysa, Dargeçit Belgeseli de -her ne kadar mahkeme, zorla kaybedilmelere ilişkin inandırıcı bir kanıt yok demiş olsa da- çocuklar dahil sekiz kişinin nasıl zorla kaybedildiğinin, tüm bunların yarattığı büyük acı ve yıkımın, en önemlisi de buna karşı verilen adalet mücadelesinin bir kanıtıdır.
Belgeselin gösterimi için Hafıza Merkezi’ne başvurabiliyorsunuz.