Covid-19 aşısının ne zaman devreye gireceğine dair belirsizlik sürerken, pandeminin 2021’i de şimdiden bloke ettiği son yapılan açıklamalarla (Fitch ve FED) güçleniyor. Türkiye’de ise Covid-19’la ilgili son yapılan açıklamalar salgının önünün alınmadığının işaretleriyle dolu. Vaka sayısının her an binin üzerinde seyredecek bir seviyede oluşu bunu doğruluyor. Bunu destekleyen bir diğer gelişme ise istihdam kalkınma paketinin askıya alınıp yerine istihdam paketi olarak adlandırılan “kısmi çalışma ödeneği”nin süresinin Haziran 2021’e kadar uzatılması kararı. Bir anlamda işverenlerin de elini güçlendiren bu karar, işçi ve emekçilerin normal ücretlerinin çok altında (asgari ücretin yüzde 60 oranında) çalışmalarına mecbur bırakılmaları anlamına geliyor.
Her ne kadar bir kısmını devletin, bir kısmını ise işverenin vermesi gereken bir düzenleme olan kısa çalışma ödeneği, daha çok devletin (işsizlik fonunun üzerine) üzerine kalmış durumda.
Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu’nun son verileri durumun daha da sıkıntılı hale geleceğine işaret ediyor: Kısmi çalışma ödeneğinin son ayı olan haziranda 7 bin 222 esnaf kepenk kapattı. Temmuz ayına ait ilk 15 gününde satılık iş yeri ilanı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 51 arttı. Söz konusu artış oranı haziran ayında ise yüzde 77 olarak gerçekleşmişti. Öte yandan yeni iş yeri başvuruları da hızlı düşüşe geçti. Kamuoyuna yansımayan madalyonun diğer yüzünde ise iş yerlerinde emekçilerin ciddi bir baskı altında olduğu… Aldığımız duyumlara göre, birçok iş yerinde emekçilerin maaşlarında fiili azaltmalara gidilirken, ücretsiz izne çıkarmada artış var. Yine dönüşümlü ücretsiz izne çıkarılmalar ilaç, kimya iş yerine kadar uzanmaya başladı. Kimilerinde ise ücretsiz izin süreleri uzatılıyor.
Haydi köyümüze geri dönelim
Kısa çalışma ödeneği süresinin uzatılması, ekonomide artan sıkışmayı işaret ediyor. Aynı zamanda her geçen gün daha da büyüyen işsizliğin de resmi olarak karartılmasını da… TESK’e göre, küçük işletmelerde (esnaf) kapıya kilit vurma 35 bini bulurken, Dünya Gazetesi’nde yer alan habere göre, mağaza kapatma haziran ayında topyekûn açılış yapan Birleşmiş Markalar Derneği (BMD)’ye üye 400’den fazla markada da arttı. BMD üyesi markaların yüzde 71.7’si açılıştan sonra mağaza kapatmayı düşündüklerini beyan etmiş. Bu işsizlik buzdağının gözüken yüzü. Bunun yaşamsal ifadesine gelince, Türk-İş’e göre, temmuz ayında dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2 bin 406 lira. Bir diğer ifadeyle 4 kişilik bir ailenin sadece aylık gıda ihtiyacı için gerekli rakam asgari ücretle eşdeğer. Yoksulluk sınırı ise 7 bin 838 TL. Bu durumda 4 kişilik bir ailenin geçinebilmesinin koşulu en az üç kişinin çalışmasını zorunlu kılıyor. İşsizlerin durumunu varın siz düşünün. Toplum yeniden ailelerin kendi iç dayanışması ile bir gün sonrayı görmeye çabalarken, köye dönüş konusu ailelerin gündeminde daha çok yer almaya başladı. Pandemi katkılı ekonomik kriz, geçim yolunda rotayı kentten köye, kırsala çevirmiş gözüküyor. Bunu güçlendiren daha önemli bir faktör ise artan işsizlik.
Bunun somut yansıması da bu yıl genç nüfusun önceki yıllara oranla hiç olmadığı kadar kırsal kesime yönelik ziyaretleri oldu. Bu ziyaretlerin bir kısmı kırsalda yaşamanın maddi zemininin olup olmadığını tartıyor. Yakın süreçte köyden kente göç etmiş olup, kırsalda yaşam deneyimi olanlar bunların başında geliyor. Diğeri ise ağırlıklı olarak kentteki yaşamı sağlık ve ekonomik açısından giderek çekilmez olarak görenlerden oluşuyor. Tüm bunların temelinde ise sağlıklı-doğal beslenmenin de büyük etkisi var. Önümüzdeki bir yıl bu açıdan pilot bir süreç niteliği taşıyor.
Dayanışmanın dayanılmaz ağırlığı
Ekonomi ve sağlıktaki kriz, toplumsal dönüşüme de önemli bir etkide bulunmuş gözüküyor. Sağlıklı beslenme bunun başında geliyor. Bu sayede tarımın stratejik önemi yeniden kavrandı. Ancak izlenen politikalar ve kapitalist kâr hırsı, tarımda büyük bir tahribat ve kirlenme yaratmış durumda. Yeni çıkarılan yasal düzenlemede yer alan yorum, haber ve analizlere getirilen sansür, şeffaf, sağlıklı ve denetlenebilir kamusal mekanizmaların oluşmasını ortadan kaldırıyor. Geriye bir tek kooperatifleşme kalıyor. Ancak toplumda zirve yapan kendini düşünme mantığı nedeniyle dayanışma kültürü dibe vurmuş durumda. Yani dayanışmacı bir üretim ve tüketim ağını yaratma büyük bir çaba ve emek gerektiriyor. Birçok yerel kooperatif girişimi boşa çıktı. Bir kısmı kurulduktan kısa süre sonra kapıya kilit vurdu. Sol ve dayanışmacı olarak bilinen Dersim’de bile kooperatif bilinci neredeyse en dip seviyede. Başlatılan girişimler ve çabalar ise yeterli ilgi ve desteği bulmakta zorlanıyor. Anlayacağınız ‘dayanışalım’ deyince dayanışma ortaya çıkmıyor…