Bu yıl 53’üncüsü düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ‘Parçalanmış Bir Dünyada İşbirliği’ temasıyla gerçekleşiyor. Forum çağrısında, ‘Dünyanın karşı karşıya olduğu krizleri birlikte ele alma ve koordineli eylem planı geliştirme’ ifadeleri yer aldı. İsviçre’nin Davos kasabasında gerçekleşen zirveye Türkiye’den resmi bir katılım yok.
2009 sonrası Davos toplantılarına katılmayan Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan hatırlanacağı gibi Davos’a küsmüştü. 2023 Davos zirvesinde dünya sermayesinin neler konuştuğunu ve hedeflerinin ne olduğunu bir başka yazımıza bırakalım ve 2009 yılına giderek sonrasında yaşananlar ve bugün Uludağ’ın yağmalanma adımlarıyla Davos’un bağına bakalım.
Dönemin Başbakanı olan Erdoğan, Davos Ekonomi Zirvesi’nin 2009 yılında yapılan toplantısında İsrail devlet başkanına ‘One Minute’ sözlerini ifade ettikten sonra Davos’a da küsmüştü. Toplantı sonrası ‘bir daha Davos’a gelmem’ derken, Türkiye’ye döndüğünde ise kendi Davos’umuzu yaratalım diyerek Uludağ’ı adres göstermişti. Evet o gün bugün Uludağ’ı Davos yapma hayaliyle süslenen yağmayla birlikte Uludağ betona boğuldu.
Erdoğan’ın hayaline hemen atlayan dönemin Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ile birlikte bir grup yağmacı güruh bir araya gelerek Uludağ’da ‘Dört Mevsim Uludağ’ çalıştayı yaptı. Çalıştaya Bakan ve yardımcıları dışında, vali, belediye başkanları, BTSO, Uludağ Üniversitesi, Doğa Koruma ve Milli Parklar, Türkiye Otelciler Federasyonu, Turizm Yatırımcıları Derneği, Akfen Holding ve birçok şirket temsilcisi katıldı.
Uludağ’ın girişine koydukları ‘otoyol giriş HGS’lerinin açılışı da aynı gün gerçekleştirildi. Birkaç gün önce TBMM’de AKP ve MHP oylarıyla geçen ‘Uludağ (T)Alan Başkanlığı’ girişiminin ilk adımı da o gün atılmış oldu. Yapılan çalıştayda; “Uludağ Yönetim Modelinin Belirlenmesi, Uludağ’ın Marka Değerinin Artırılması ve Pazarlama Stratejisi, Uludağ Turizm Çeşitliliğinin Artırılması, Turizm Tesisleri ve İşletmelerin Geliştirilmesi, Uludağ Altyapı Hizmetlerinin Güçlendirilmesi”… gibi ortaya atılan görüşler not edildi.
Uludağ, kulübe ruhsatlarıyla inşa edilmiş otellerle dolup taştı. Bursa’nın yıllar boyu içme suyunu karşılayan su depoları Uludağ’daki otellerin atıkları ile kirletildi ve bazı su depoları bu nedenle kapatıldı. Kirlilik, 2. Bölge olarak adlandırılan talan bölgesindeki kaçak otellerle birlikte ciddi boyutlarda büyüdü. Sözde kirliliği çözmek adına yeni bir talan kapısını araladılar. Önce Uludağ’ı Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne bağladılar ve ardından proje yarışmaları düzenlediler.
Bu yarışmalar, Uludağ’ın tamamen sermaye hizmetine sunulma hazırlığıydı. Yapılaşma ve talan nedeniyle dünyada sadece Uludağ’da yaşayan 33 çeşit endemik bitki türleri ile Uludağ’a özgü sadece burada görülen çeşidi ile Apollon kelebeğinin idam sehpası o gün kuruldu. Yapılan yarışmayı kazanan projede Uludağ oteller bölgesinin girişine kocaman bir kontrol kapısı konulması dikkat çekiciydi. Bu kapı bize, kıyılarda işgal edilmiş alanlarda bol yıldızlı otellerin kontrol kapılarını çağrıştırmıştı.
Uludağ’da parası olanın yararlanacağı ve tek kazananın sermaye olduğu bir alan yaratılıyor. Bir şiirde yazıldığı gibi, “Biz çıkarız Uludağ’a bir kucak odun için, onlar çıkar Uludağ’a zevk için sefa için.” Evet parası olanlar ve özellikle son yıllarda Uludağ’ı mesken tutan Arap zenginleri için cennet vaat ederlerken, Uludağ’da doğal yaşam yerle bir olacak.
Uludağ; sularıyla, ormanlarıyla ve içinde yaşayan ayısı, kurdu, kuşuyla özel bir ekosisteme sahip yaşam alanıdır. Uludağ, içimine doyum olmayan o güzelim pınarlarıyla beslediği Bursa’nın varlık nedenidir. Dünyanın ilk 10’u içinde nitelikli tarım alanı olarak kabul edilen ve yağmacılar tarafından yağmalanarak betona boğulan Bursa Ovası, Uludağ’ın suyu ve suyla taşıdığı alüvyonlarıyla yüzbinlerce yılda var oldu. Bu ova son 50 yılda neredeyse tamamen yok edilirken, o güzelim ovayı yaratan Uludağ yine aynı yok edici eller tarafından katledilmeye çalışılıyor.
Türkiye’nin ve dünyanın su tekelleri (Nestle vd.) Uludağ’ı parsel parsel paylaştılar. Dereleri oluşturan su kaynaklarının etrafı telle çevrilerek borular içine alınan sular, Uludağ’ın yamacında kurulmuş su fabrikalarına kadar taşınarak ‘mal’ haline getirilip şişelenip satılmaya başlandı.
Su şirketleri reklamlarında ‘Uludağ’ın zirvesinden’ vurgularıyla sularını satarken, Uludağ’ın güneybatısında dereler kurudu. Artık ovada akar görünen ve yıllar önce içinde balıkların yaşadığı dereler, fabrikaların yeraltı sularını çekerek, fabrikalarda kirlettikleri zehirli akışkana dönüştü.
Büyük bir orman varlığına sahip Uludağ (T)Alan Başkanlığı ile yok edilişe bağlanırken, onların gözleri; ormanları bazen turizm adı altında para kazanılacak bir alan, bazen bir kereste, bazen de maden ve enerji üretim alanları olarak görür. Bununla da yetinmezler, endemik türler onlar için gen ve ecza tekellerinin talan alanıdır. Dağda yaşayan canlılar ise büyük olanları hayvanat bahçelerinde seyirlik veya avlak, daha küçük olanları ise zehirlenerek yok edilecek ‘mahlûk’lardır.