Amerikalı gazeteci, akademisyen ve aktivist Horace Bancroft Davis’in (1898-1999) “İşçi Hareketi, Marksizm ve Ulusal Sorun” (Orijinal ismi: Toward a Marxist Theory of Nationalism”, Monthly Review Press, 1978) adlı kitabını, 1991 yılında, Kudret Emiroğlu’nun tercümesi ile yayınladık.
90’lı yılların başında Kürt sorunu Türkiye’nin gündeminin başköşesine oturuverdi. 12 Eylül rejimi konuyu bir tabuya dönüştürmüştü. Bu tabuya karşı, sosyolog Dr. İsmail Beşikçi’nin meydan okuyan “Devletlerarası Sömürge Kürdistan” kitabını yayınlamıştık. Peki, bu konuda modern Marksist teori ne diyordu? Bu soruya yanıt olarak Davis’in kitabını seçmiştik.
1991 yılında Beşikçi davalarından beraat ettik, TCK’nın 141-42. Maddeleri yürürlükten kaldırıldığı için.
Ama aynı yıl Terörle Mücadele Kanunu çıkarıldı ve Beşikçi Hoca’nın “Cumhuriyet Halk Fırkasının 1931 Programı ve Kürt Sorunu” kitabından dolayı 1994 yılında hapse giren ilk yayıncı olacaktık bu maddeden.
1993 yılında Ermeni tabusunu tartışmaya açmak istedik ve bunun için Fransız tarihçi Dr. Yevs Ternon’un “Ermeni Tabusu” kitabını, Ozan Emirhan Oğuz’un tercümesi ile yayınladık.
Bundan dolayı mahkûm olacaktık. Tescilli mahkûm kitap olduğu için, kitabın yeni basımını mahkeme dökümanı olarak yapacaktık: “Bir Soykırım Tarihi/20 Yıl Sonra Ermeni Soykırımı Davası”, Belge Yayınları, 2012.
1994 yılında, Horace B. Davis’in Rosa Luxemburg’dan derlediği “Sosyalizm ve Ulusallık” (Orijinal ismi: “Nationalism and Socialism/Marxist and Labour Theories of Nationalism to 1917”, Monthly Review Press, 1962) kitabını, Yavuz Alogan’ın tercümesi ile yayınladık.
TCK 141-42 maddeleri kalktığı için 90’lı yıllarda artık Marksist litertürü yayınlamanın bir riski kalmamıştı.
2010 yılında, Horace B. Davies’in Rosa Luxemburg’dan yaptığı “Ulusal Sorun” seçkisini, kendi girişi ile birlikte, Osman Akınhay’ın tercümesi ile yayınladık. (Orijinal ismi: National Qestion: Selected Writings by Rosa Luxemburg.)
Biraz da Horace B. Davies’den bahsedelim. ABD de sütten çıkmış kaşık değil düşünce özgürlüğü konusunda. Orada da 1950’li yıllarda yaşanan MacCarthyism dönemi var. Yazarlara, sinemacılara, oyunculara yönelik listeler oluşturuldu. Örneğin bir Bertold Brecht, bir Thomas Mann, bir Heinrich Mann, ABD’yi terk etme durumunda kaldı. Hollwood onlara meslek yasağı getirdi.
Horace B. Davies de payına düşeni aldı bu dönemde. Maccarthy’nin oluşturduğu komisyonda, anayasal haklarına sahip çıkarak ifade vermeyi reddetti. Bir süre üniversiteden kovulsa da, 1955’te yeniden ders vermeye başladı. 60’lı yıllarda gidip Guyana’da ülkenin ilk üniversitesini kurdu. 30’lu yıllarda da Brezilya’da Sao Paulo Üniversitesi’nde ders vermişti.
Filmi biraz geriye sararsak, Davis, 1. Dünya Savaşı’nda askere gitmeyi reddedecek, başka bir serviste çalışacaktı. 1921’de Harvard Üniversitesi’ni bitirdikten sonra gidip çelik işçisi olarak çalışacaktı.
Sosyalistlerin fabrikaya, Maoistlerin tarlaya gitmesi gibi bir dönemler.
Oğlu Horace Chandler Davis da ünlü bir matematikçi olacaktı. O da babası gibi MacCarty komisyonuna davet olundu. İfade vermeyi reddetti o da babası gibi. Ama onun payına 6 ay hapis yatmak düşecek, soğuk savaş döneminin ünlü siyasal düşünce suçlusu olacaktı.
Eşi tarihçi Natalie Zemon Davis de Maccarthyizm döneminde payına düşeni aldı, işinde oldu. O da gitti doğduğu Kanada’da Toronto Üniversitesi’nde ders verdi.
Onun “Martin Guerre’nin Dönüşü” adlı kitabı Ceren Sungur’un çevirisi ile Pirhan Yayınları tarafından, geçen yıl yayınlandı ve alıp bizi 1500’lerin Fransasına götürdü.
“1540’larda Fransa’nın güneyindeki Languedoc’da yaşayan, Bask kökenli zengin bir köylü olan Martin Guerre, kimseye hiçbir şey söylemeden, karısı Bertrande’ı, çocuğu Sanxi’yi ve malını mülkünü terk edip gider ve izini kaybettirir. Yıllar sonra aniden çıkagelir.” Ama aslında o değildir. Yeniden izlemek gerek Gérard Depardieu’nun canlandırdığı filmi.
***
Sıra 1996 yılında, Pontos tabusunu deşmeye gelmişti. Yorgo Andreadis’in ve Ömer Asan’ın kitaplarını yayınladık konuyla ilgili olarak.
Elbette yayınlamayı yargılamalar, hatta Andreadis örneğinde “persona non grata” ilan etmeler izledi. Yasağın kalkmasını beklemeye ömrü yetmedi.
Bu bir çeşit sivil itaatsizlik eylemi idi.
Mahkemeler, mahkumiyetler falan…. Ama bugün bu konular tabu olmaktan çıkmış vaziyette.
Geçmişte tabu olan bu konulara ilişkin kitaplar yayınlanıyor, satılıyor.