Yaşar Kemal’i kaybedeli bugün tam dört yıl olmuş (28 Şubat 2015). Onu kaybettik ama eserleriyle, aydın duruşuyla bize ve hayata kattığı değerleriyle yaşıyor. Yaşar Kemal, yazdıklarıyla ve duruşuyla yerelden evrensele uzanan bir değerdir. Onun yaşamı bile başlı başına bir romandır. Daha çocukken babası gözleri önünde öldürüldüğü için yedi yıl boyunca konuşma güçlüğü çeken bir çocuk. Daha sonra da bir kaza sonucu bir gözünü kaybeder. Aslen Van- Erciş yolu üzerindeki Muradiye ilçesine bağlı köylü Kürt bir ailenin çocuğu olan Yaşar Kemal, ailesiyle Van’dan Diyarbakır’a, oradan da Çukurova’ya göç eder.
Ortaokuldayken okulu bırakmak zorunda kalarak ırgatlık, amele, pirinç tarlalarında su bekçiliği, arzuhalcilik, öğretmenlik, kütüphane memurluğu gibi işlerde çalıştı. Yokluklar, yoksulluklar içinde var etti kendini. Öyle ki İnce Memed’i yazarken oturduğu sobalı eve odun alamıyordu.Yıllar sonra o günleri anlatırken: “Odunum olmadığı için birkaç ceketi üst üste giyip eldivenlerle yazdım İnce Memed’i. Hayat Dergisi’ne gittim, Iraz’ın öyküsünü götürdüm, okudular, sonra da elli lira verdiler. Bu parayla bir aylık odun aldım” diyecekti.
***
Okuyamadı ama eğitimini yaşadığı coğrafyanın toprağından, yağmurundan, ağacından, ovasından, rüzgarından, dağlarından, insanlarından ve daha birçok şeyinden aldı. Onları eserlerinde uzun uzun anlatarak sanki onlara karşı bir borç ödedi. Yazdıkları kendi deyimiyle “mecbur adam”ların öyküleridir. Edebiyatın hemen her dalında ürünler verdi. Kitapları birçok dile çevrildi. İnce Memed’le ünlense de onun gözünde ve gönlünde ‘Teneke’ ve ‘Orta Direk’ İnce Memed’den daha güçlü kitaplardır. Kürt sözlü edebiyatındaki kilam ve stranlar başlıca beslenme kaynakları olmuştur. Öyle ki: “Dengbej Evdale Zeynike Kürtlerin Homerosu’dur, benim de fikir babamdır” demişti. Yaşar Kemal, siyasi görüşü ile sanatının paralel olduğunu, “halk ve doğa”ya inandığını, sanatının emekçilerin çıkarlarının emrinde olduğunu dile getirmiş ve bu gerçeklikte yazmıştır. Bir üniversitede genç okuyucularına ifade ettiği sözler hepimize bir vasiyet niteliğindedir: “Benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İnsanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile etmesin… Beni okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, cümle kötülüklerden arınsınlar.”
***
Sözlü edebiyattan da beslenen ve yararlanan Yaşar Kemal’in yazdıklarında Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası ve tarihinin izleri hiç eksik olmaz. Bir dosta açılır gibidir yazdıkları. Yarasının bir dosta açılmaktır ilacı. Yazdıklarından ve söylediklerinden dolayı defalarca yargılandı. Aydın duruşundan ve muhalif kimliğinden ödün vermedi. Haktan hukuktan taraftı. Yaşar Kemal, 1995 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanırken hakimlere şöyle sesleniyordu: “Benim yazılarım halkımıza birer çağrıdır. Öncelikle batıdaki, doğudaki çocukları, savaşta ölmüş anaları çağırıyorum. Bu savaş en çok sizin yüreğinizi yaktı. Herkesi çağırıyorum, sayın yargıçlar sizleri de bu savaşı durdurmak isteyenlere katılmaya çağırıyorum. Bu ülke hepimizindir ve bu ülke insanlık tarihinde çok uzun yaşamaya layıktır. Hem de onuruyla yaşamaya … Unutmayalım ki, bir ülkenin insanlarının onuru en azından toprağı kadar kutsaldır. Benim taraf tutmam kadar doğal ne var ki… Kendimi bildim bileli Türkiye’nin halklarının yanındayım. Kendimi bildim bileli zulüm görenlerle, hakkı yenenlerle, sömürülenlerle, acı çekenlerle, yoksullarla birlikteyim.”
***
Bazı yazarlar halkın bağrından doğar, bütün bir ömrünü ve sanatını yine onlara adar. Bu sayede halkın gönlünde yer ederler. İşte edebiyatımızın ulu çınarı böyle bir profil çizdi hep. Evet, koca çınar Yaşar Kemal, hayal dünyamıza dal budak saldığı edebiyat rüzgarıyla o güzel atına binip o güzel insanlar dünyasına göçtü. “Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır” diyen Yaşar Kemal’i anlatmak değil bir yazıya, kitaplara sığmaz. Acılarını yazdığı Ermeni, Êzîdî, Süryani, Kürt, Türkmen bilcümle halkların gönlünde olacak. Ve Abdi Ağa’lar oldukça, İnce Memed’ler de hep var olacak, hep direnecek.