Ulusal birlik çalışmalarında partileri aşıp daha geniş bir kitleye ulaşılması, dönemin temel hedeflerinden olabilir. Şu ana kadar yapılan birçok görüşme, toplumun tüm kesimlerini içine almamış ve istenilen düzeyde sonuç elde etmemiştir
Meryem Özgün/Analiz
Irak Federe Kürdistan Bölgesi’yle ilgili dosyamızın dünkü birinci bölümünde, Federe Kürdistan Yönetimi’nin oluşumuna, bölge üzerindeki planlara, uluslararası güçlerin politikalarına, Türkiye’nin hiç durmayan operasyonlarına ve kurdukları üslere dikkat çekmiştik. Aynı zamanda Türkiye’nin tarihten günümüze Federe Kürdistan’da dinmeyen “işgal” ateşini irdelemiştik. Dosyamızın bugünkü bölümünde ise, bölgenin ekonomik ve sosya-kültürel boyutları üzerinde duracağız; ulusal birlikte yaşanan tıkanmaları ele alacağız.
Ekonomik sömürü
Uluslaşmanın önemli ayaklarından biri ekonomik özerklik veya kendi öz kaynaklarını yaratabilme kapasitesidir. Tam da bu noktada, Türkiye’nin Federe Kürdistan’a dönük özel bir politika uygulamaktadır ve ekonomik tekniklerin kullanıldığı bu sömürü mantığı esasen askeri-istihbari politikaların da temelini oluşturmaktadır. Ekonomik sömürünün odak noktası, Kürdistan Bölgesel Yönetemi’nin (KBY) hiçbir biçimde kendi kendine yetmemesi ve sürekli olarak dışa bağımlı olmasını sağlamaktır. Kendi kendine yetemeyen bir yönetimin ne özerkliğinden bahsedilebilir ne de bir bağımsız siyaset yapabilme imkanı bulanabilir. Hewlêr (Erbil) Valisi Ferset Sofi’nin, “Biz Türkiye’nin izni olmadan, burada bir fabrika bile açamıyoruz” sözü KBY’nin içinde bulunduğu dramatik durumu özetlemektedir. Türkiye ve KBY arasındaki ilişkinin doğasını yansıtan bir diğer sarsıcı örnek ise, Federe Kürdistan bağımsızlık referandumu sürecinde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın “Vana bizim elimizde, ne zaman istersek kapatırız, açlıktan ölürsünüz” şeklinde sarf ettiği sözlerdir.
Türkiye ile ticaret
Türkiye’nin yıllık ihracat rakamlarına bakıldığında Almanya’dan sonra en çok ihracat yapılan ülke Irak’tır ve bu ihracatın yüzde 70’i -yaklaşık 8 milyar dolar- KBY bölgesine yapılmaktadır. İhracat kalemleri arasında giyim, yiyecek, içecek, sebze, meyve, inşaat sektörü, mobilya sektörü, müteahhitlik gibi birçok konuya el atıldığını görülmektedir. Bu rakamlar ve iş kolları Türkiye’nin Federe Kürdistan’ı nasıl sardığı gösterirken, öte yandan Türkiye dış ticareti için de güçlü bir ekonomik dayanaktır. Öyle ki KBY’nin Türkiye ile ticaret ilişkilerinin kopması, Türkiye açısından ciddi bir ekonomik krize sebep olacaktır. Örneğin, Türkiye’nin 2019 sonbaharında Rojava’ya dönük saldırılarına karşı Federe Kürdistan halkı bir ulusal tutum geliştirerek, Türk mallarını boykot ettiler. Boykot çok ciddi anlamda Türkiye’yi sıkıştırdı ve bundan dolayı Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın üst düzey görevlileri KBY’de bir dizi görüşme gerçekleştirerek, boykotun sonlanması için çaba sarf ettiler. Başka bir deyişle, Türkiye dış ticaretinin ana damarlarından biri KBY olmasına rağmen Türkiye Federe Kürdistan halkını açlıkla tehdit etmektedir! Peki, bu oldukça ilginç resmin arkasındaki temel problem nedir?
Petrol gelirleri
Halepçe, Süleymaniye, Duhok ve Hewlêr vilayetlerinden oluşan KBY’nin 6 milyon civarında nüfusu var ve bunun 1 milyon 263 bini maaşa bağlı. Öte yandan KBY Başbakanı Mesrur Barzani, önceki hükümetin 27 milyar dolar dış borcu olduğunu ve hükümetin borçlarına harcanacağını belirtti. Yine memur maaşları hem kesintili hem de gecikmelerle yapılmaktadır. Fakat KBY’nin en büyük dış ticaret açığının olduğu ülke olan Türkiye ile 2013 yılında yapılan 50 yıllık petrol anlaşmasından kaynaklı Irak merkezi hükümeti KBY’nin bütçesini yüzde 17’den 12’ye indirdiği unutulmamalıdır. KBY ise hem Irak’tan yüzde 17 pay almak istiyor hem de petrol gelirlerini merkezi hükümetin kasasına gitmesini istemiyor. Halen Irak ve Federe Kürdistan Yönetimi arasında görüşmeler devam etmesine rağmen sorun çözülmüş değil ve özellikle bağımsızlık referandumu ardından Kerkük’ün işgalinden bu yana iki taraf arasındaki sorunlar gittikçe derinleşiyor.
Yeni kurulan Irak hükümetinin Temmuz ayı başında Irak’ın tüm sınır ve gümrük kontrolünün Bağdat tarafından denetlenmesini dile getirmesi yine bu durumun bir izdüşümü olarak okunabilir. Federe Kürdistan’da ise toplumun tüm kesimleri hükümete karşı tepkili ve günlük olarak KBY’ne yönelik eylemler gerçekleşiyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde trafik polisleri grevdeydiler ve hükümetin ekonomi politikalarını protesto ediyorlardı. Halkın tepkisinin kaynağı aynı zamanda Federe Kürdistan’ın Türkiye’nin ekonomik sömürü kıskacından kurtulamaması, KBY içindeki yolsuzluklar, mafyavari ticaret tarzı ve bunlara ek olarak Türkiye ile siyasi ve askeri-istihbari işbirliğidir.
İşsizlik ve göç
Federe Kürdistan’da herhangi bir ekonomik proje ya da okuyan gençler için kalıcı istihdam alanları olmadığı için çoğu işsiz ve yurt dışına göçmek zorunda kalıyor. Bu iki seçeneğin dışında kalan ihtimal ise KBY içinde hizmet veren Türk şirketleriyle çalışmaktır. Burada bir noktaya dikkat çekmek gerekir: MİT’in kapsamlı bir şekilde Federe Kürdistanlı gençleri üzerinde duruyor. Türkiye firmaları ya da onlara yakın isimlerin çalıştırdığı şirket, firma, restoran, kafeterya ve barlarda gençler “düşürülerek” kendileri için çalıştırılıyor. Bu yolla, özellikle Türkiye firmaları üzerinden Kürt toplumuna nüfuz etmeye çalışmak, başka bir deyişle ekonomik sıkıntısı olanları tuzağa düşürmek ve toplumu içten içe çürütmek.
Sosyo-kültürel boyutlar
1990’lardan itibaren Türkiye, Gülen Cemaati yoluyla Federe Kürdistan’da öncelikle temel düzeyde eğitim kurumları açarak, ardından anaokulundan üniversiteye uzanacak çok sayıda eğitim kurumunu açmıştır. Devlet içi çatışmaların bir sonucu olarak KBY içinde Gülen Cemaatine ait tüm eğitim kurumları isimleri değiştirtilerek, Maarif Vakfı’na devredilmiştir. Şu an Hewlêr’de faaliyet gösteren Tişk Üniversitesi ve Süleymaniye’de Müslüman Kardeşlere yakınlığıyla bilinen Ali Qaradaghi’ye bağlı İnsani Kalkınma Üniversitesi bu organizasyon bünyesindeki kurumlardır. Türkiye tarzı bir Sünni İslami yaşam, dil ve kültürü geliştirirken, birçok Kürt ailenin de çocuklarını bu okullara gönderdiğinin altı çizilmelidir.
Türk dizileri
Bir diğer sosyo-kültürel sömürü alanı Türk dizileri üzerinden gelişmektedir. KBY’nin bilinen televizyonları ve yerel kanallarının önemli bir bölümü Türk dizi, klip ve reklamlarını veriyor. Türkiye’nin Rojava’ya yönelik saldırıları nedeniyle bazı kanallar boykot kararını alsalar da, reklamlardaki Türk markalarının görünürlüğünde herhangi bir kısıtlama olmamıştır. Özellikle Türk dizilerine yönelik boykotu boşa çıkarmak için şu an farklı yöntem izledikleri göze çarpmaktadır. Senaryonun, teknik elemanların, yönetmenin Türk; oyuncaların Kürt olduğu ve Kürtçe konuştuğu diziler çekilmektedir. Bu konseptle yayınlanan “Diwa Şew (Son Gece)” dizisi kamuoyunda tartışmalara sebep oldu. Bu dizinin Kürt kültürü ve yaşam tarzıyla bağdaşmadığını, Kürtleri Türkleştirmeye çalıştıkları ve içten içe çürüttüğüne dönük eleştiriler gündeme geldi. Federe Kürdistan’daki sivil toplum örgütleri ve kadın örgütleri, Türk dizilerinin toplum ve aile içi şiddet kültürünün derinleşmesinde rolü olduğunu belirterek, tepki gösterdi.
Kadın şiddetinde artış
Kadına karşı şiddet oranında ciddi bir artış varken, KBY İçişleri Bakanlığı şiddet oranının yükselmesinin nedenlerini araştırmak yerine aylık olarak yayımlanan kadına karşı şiddet oranlarının açıklanmasını yasakladı. Yaklaşık 9 aydır Federe Kürdistan Bölgesi’nde kadına karşı şiddet oranı açıklanmamış. Günlük olarak tek tük de olsa kadınlara karşı şiddet olayları haber sitelerine konu oluyor ama birçoğu, herhangi bir soruşturma yapılamadan kapatılıyor. Kadın kırımının, toplumdaki intihar ve şiddet oranlarının, çocuklara ve kadınlara karşı taciz ve tecavüz olaylarındaki artışın Türk dizileri ve kültürel işgalle bağlantılı olduğu Federe Kürdistan toplumu tarafından biliniyor ve dillendiriliyor. Fakat bu duruma dönük KBY Aydınlanma ve Kültür Bakanlığı’nın herhangi bir engellemesi söz konusu bile değil.
Federe Kürdistan’da sömürgeci edasıyla var olan bir diğer Türkiye pratiği ise, Türkiye İktisadi Kalkınma Ajansı’nın (TİKA) yürüttüğü çalışmalardır. Yakın dönemde Kerkük’ün eski pazarı şüpheli bir biçimde ateşe verildi, ardından Irak Türkmen Cephesi (ITC) duruma müdahale etti ve TİKA’nın pazarı yeniden yapacağını duyurdu. TİKA sağladığı imkanlarla tarihi Kerkük pazar yeri, Kayseri pazarına benzer bir biçimde restore edildi. Şu an Türkiye’nin yönlendirmesiyle Hewlêr Kalesi’nin Türk kültürüne ait olduğunu iddia eden Türkmenler, kalenin içinde Türkmenlere ait tarihi eserleri bir müzede topluyor. Ayrıca yine Hewlêr Kalesi’nin içine Osmanlı evlerinin kurulması için hazırlıkların yapıldığı belirtiliyor. Hewlêr Kalesi için zikredilen tüm projeler için yine TİKA üzerinden bir organizasyonun yürütüldüğü bilinmektedir. Her fırsatta Hewlêrin bir Türkmen kenti olduğu ve demografisinin Kürtler tarafından değiştirildiğini iddia eden Türkiye, TİKA üzerinden sözde restorasyon çalışmalarıyla tarihsel Federe Kürdistan şehirlerindeki Kürt kültürü ve dokusunu yok etmeye çalıştığı görülmektedir. Son olarak tüm bu tartışmalar bağlamında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın mevcut görevine getirilmeden önce bir dönem TİKA Başkanlığı yaptığı akılda tutulmalıdır.
KYB’de son durum
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin güncel durumunu şöyle özetleyebiliriz: Federe Kürdistan toplumunun ve genel anlamda Kürt halkının çıkarlarına ters düşen politikalar, Irak merkezi hükümetiyle giderilemeyen çelişkiler, yönetim içindeki yolsuzluklar ve borçlar, Türkiye’nin Federe Kürdistan’a dönük kapsamlı işgal ve sömürü planlarına karşısında öngörüsüzlük ve son olarak ekonomik kriz yüzünden Federe Kürdistan toplumunu bekleyen zor günler… Bu resim karşısında Federe Kürdistan’ın öncü partisi KDP ve çevresi, “PKK’nin tasfiye edilmesi” ile her şeyin düzeleceğini düşünüyor. Peşi sıra diğer tüm Kürt güçlerinin de tasfiye edilebileceğinin öngörüsüne sahip değiller. Bu öngörüsüzlük dayandığı en temel yanılgıların başında, KBY’yi oluşturan 1991 koşullarının, özellikle uluslararası güçlerin “Çekiç Güç” operasyonunda olduğu gibi Federe Kürdistan savunmasında aktif rol alması, olası bir yıkım durumunun önüne geçeceği fikri vardır. Fakat özellikle bağımsızlık referandumu sonrasında yaşanan trajedilerden ders çıkarılmadığına işaret eden bu yaklaşım, Türkiye’nin uzun vadeli etkilerine karşı KBY’yi çaresiz bir konuma sürüklemektedir.
Öte yandan son yaşananlara karşı Federe Kürdistan toplumunda ciddi bir tepki oluştu. İlk defa toplum, ekonomik krizin vesilesiyle yapılan eylemlerde KBY’nin Türkiye ile olan ilişkilerinin krizin sebebi olduğunu açtıkları pankartlar, attıkları sloganlar ve yaptıkları açıklamalarla dile getiriyor. Toplumda oluşan bu farkındalık durumu eğer iyi değerlendirilirse mevcut yönetimin kendini gözden geçirmesine hatta istifasına kadar gidebilecek bir sürecin başlangıcı olabilir. Fakat toplum siyasal elitlerin yönetim tarzlarından şikayetçi olsa da yeterince örgütlü olmadığından, yanlış yönlendirilmelerle ve sindirilmelerle yüz yüze kalabilir. Bu yüzden özellikle demokratik ve yurtsever Kürt örgütlerinin güçlü bir cephe oluşturarak aileci, hizipçi, mafyavari, tüccar partilerinin başını çektiği Federe Kürdistan iktidarını ya demokratikleşmeye zorlayacak eylemlilikler geliştirilmeli ya da değişmemesi durumunda, istifaya zorlayıp halkın özgürce seçeceği yeni bir yönetim oluşumuna gidilmelidir.
Ne yapmalı?
Federe Kürdistan toplumunun KBY’ye karşı yapacağı tüm eleştirel eylemliliklerin ulusal birlik ruhuna ve bilincine hizmet edeceği açıktır. Çünkü KYB hükümetinin Türkiye’nin kapsamlı politikalarına karşı kayıtsız kalması yakın tarihte yaşanan birçok acı gelişmenin bir benzeri ve belki de en şiddetlisiyle karşılaşmasına sebep olabilir. Kerkük’ten sonra Efrin, ardından da Rojava’nın daha farklı bölgeleri ile şimdi de Zaxo ve Biradost bölgesine sıranın nasıl geldiği görülmektedir. Kürt halkına dayatılan bu büyük kaybedişe dur demek sadece askeri değil; politik, diplomatik, halklar arası birlik ve yerel ittifaklarla özellikle KBY’yi ulusal birliğe zorlayarak, Kürt siyasal elitleri üzerinde baskı oluşturulmadır. Ayrıca ekonomik boykot ve yerli üretimi destekleyecek kampanyalar ve projeler, bunun yanında ajanlaştırma faaliyetlerine karşı kitleyi bilinçlendirme, seminer, toplantı, propaganda çalışmaları bu sürecin değerli pratikleri olabilir. Yine Türk dizilerine karşı Kürt sanatçılarının projelerini destekleyecek ve cesaretlendirecek aktiviteler ya da sponsorluklar oldukça önemlidir. Böylelikle Türkiye’nin her alanda Kürt kültürüne, doğasına, diline, yaşam tarzına, üretimine ve inancına karşı yaptığı saldırılara, aynı alanlardan topyekûn direniş, bilinçlenme ve harekete geçme durumu oluşacaktır.
Son olarak ulusal birlik çalışmaları devam etse de, partilerin birliğini aşıp daha geniş bir kitleye ulaşılması, bu dönemin temel hedeflerinden biri olabilir. Şu ana kadar yapılan birçok görüşme belli iktidar partileriyle sınırlı kaldığı için toplumun tüm kesimini içine alamamış ve istenilen düzeyde bir sonuç elde edilmemiştir. Halbuki Kürt toplumunun sosyolojisini oluşturan aşiretler, inançlar, tarikatlar, sivil toplum örgütleri, meslek grupları, entelektüel gruplar, kadın ve gençlik örgütleri de ulusal birliğin paydaşları olarak değerlendirilebilir. Bu yapıları bir araya getirecek ve işgale karşı toplumsal mücadeleyi yükseltecek yeni ve ufuk açıcı bir proje geliştirmesi, hem Kürt ulusal bilince büyük bir katkı sağlarken hem de Kürt ulusal birliği önünde engel teşkil eden yapıların da özeleştirel fikri zemine gelebilmesine olanak sağlayacaktır.
BİTTİ
*Birinci bölüm için tıklayınız