Koronavirüs salgınından dolayı üretimlerine ara vermek zorunda kalan dansçılarla konuştuk. Kamola Rashidova, Nazlı Durak, Alper Marangoz ve Mihran Tomasyan yaşadıkları süreci ve beklentilerini anlatı
Neğşirvan Güner/ İstanbul
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını sürecinde işini kaybeden kültür ve sanat alanında üretim yapan sanatçılar için İngiltere, Almanya, Avusturya, İsviçre, Fransa, Kanada ve İtalya gibi ülkelerde destek paketleri açıklandı. Bu destek paketlerinden aynı zamanda bağımsız sanatçılar da yararlanıyor. Türkiye’de ise şu ana kadar sanatçılar/ bağımsız çalışan sanatçılar ve kurumlar için herhangi bir destek paketi açıklanmadı. Peki, dansçılar bu süreci nasıl yaşıyor? Geleceğe dair öngörüleri ve beklentileri var mı? İşin ekonomik kısmını nasıl aşmayı düşünüyorlar? Dansçılar Kamola Rashidova, Nazlı Durak, Alper Marangoz ve Mihran Tomasyan ile neler yaptıklarını, beklentilerini ve işin ekonomik boyutunu kendi alanları için konuştuk.
- Siz süreci nasıl yaşıyor ve kendi pencerenizden nasıl yorumluyorsunuz?
Kamola Rashidova: Bu pandemi döneminde dansçı olarak evimde kendimi fiziken ve ruhen sevdiğim, bana iyi geldiğini hissettiğim aktiviteler ile geçiriyorum. Her dansçının ihtiyacı ve iyi gelen aktiviteleri birbirinden farklı. Eminim her birimiz kendine iyi gelen o hareketi bulmuştur. Benim bedenime ruhuma iyi gelen birçok aktivite var. Ama hepsinden sıyrılan ve her gün pratiğini ettiğim doğaçlamanın yeri özel. Her gün doğaçlama pratiğinde deneyimlediğim bedenimin bana hissettirdiği o dışavurumu, o hali çok değerli buluyorum. Öyle bir hal ki içinde sonsuz olasılığın diyaloğu var. İster seçimle ister takiple o ferah geniş alanda var olarak anda akışta oluyorum. Bu süreçte mümkün olduğu kadar doğaçlama akışı, modern teknik, bale dersi, yoga flow yerim dar konsepti altında çağdaş dans tekniği ve bedeni kuvvetlendiren dersleri online yayında ilgi ve ihtiyaç duyan bedenlerle paylaşıyoruz. Daha fazla bilgi için benim de içinde dans ettiğim Modern Dans Topluluğu (MDTistanbul) sayfasına bakabilirsiniz.
Açıkçası bu paylaşımlar herkesle beraber oluşan kolektif bütünlük hissini yaşatıyor. İlk başta garip geldi. Ne kadarı geçebilir ki karşı tarafa düşüncesi vardı. Sonuçta bundan önce stüdyoda bedenle o anda mekânı ve zamanı canlı temasla paylaşıyorduk. Dolayısıyla kendi paylaştıklarımın karşısında bir sorumluluk, bir heyecan duyuyorum. Önemsediğim çok şey var, o anda ihtiyaç duyduğum fiziksel araştırmanın tanımını mümkün oldukça hissedebilmeleri için ilk önce benim o anda akıyor olmam lazım. Görsel ve duyusal imgelerin tarifini çoklu hareketlilikte aktarmak, o keşifte benim içinde ve benimle bunu paylaşan kişiler içinde gerçek ve değerli oluyor. Tabii ki hayal gücünün ifadesinin sınırı yok. Herkes duyduğu ve anlam bulduğu akışı takip eder. Ben de anlam ve ilhamla harekete geçiren kişilerin paylaşımlarına teşekkür ederim.
Nazlı Durak: Kanımın %90 ‘ı dans akmıyor. Ben et ve kemikten taşıdığım bu ağırlığın zamanda ve mekanda
devamlı dans ettiğini düşünüyorum. Güzel yazılmış bir şiirin dans olduğunu düşünüyor, güzel bir şarkıdaki sesin de keza. Stüdyoya girip dans edemiyorum, en çok özlediğim şeyler koşmak ve zıplamak belki ama bitki yetiştirmenin yasak olduğu bir koğuşta çay bardağına maydanoz koyan bir insanın hikayesini düşünüyorum bu sıralar. Bu süreçte başkalarının yüzlerini ve bedenlerini görmekten onlar üzerinden kendimi görmekten çok yoruldum. Çünkü sosyal medyaya daha bağımlı daha ilgili hale geldik. Aman yarabbi bir şeyler kaçırıyor muyum kaygısından da yoruldum. Ama diyorum ya, dans kolum ve bacağımdan çok ötesi. Yaşıyor olmak da güzel öyle böyle 🙂
Alper Marangoz: Bu süreci dans sanatında çok farklı şekillerde sürdüren insanlar var. Mesela ben Devlet Opera Balesi’ne bağlı MDT İstanbul (Modern Dans Topluluğu) dansçısıyım. Biz bir süredir online dersler yapmaya başladık. Bu dersler dışarıdan katılımcılara paylaşıma açık ve mdtistanbul Instagram sayfasından katılıma açık. Her seviyeye açık derslerimiz var. Dersim, profesyonel dansçılar için (yer-im dar) konseptli bir ders. İçinde çağdaş dans teknikleri yer alıyor. Bunların dışında kuvvet egzersizleri, yoga, bale ve doğaçlama derslerimiz mevcut. Her ne kadar bir dansçının evde kapalı alanda süreci yaşaması zor olsa da bedenimizi ve zihnimizi özgürleştirmeye çalışıyoruz. Bir yandan da fiziksel formumuzu korumak ve var olan tekniğimizi kaybetmemek için.
Bunların dışında süreci hem sanatçılar arasında paylaşabilmemiz ve üretimimizi devam ettirebilmemiz için minik dans video tasarımları üretmeye çalışıyoruz. Kişisel olarak evde olmayı pozitif bir şekilde sürdürmek için elimizden geleni yapıyoruz. .
Mihran Tomasyan: Her dansçı ve topluluk süreci eminim farklı yaşıyordur. Ben ancak kendi gözlemlerimi ve hislerimi aktarabilirim. Gösteri sanatları zorunlu olarak duran ilk meslek dallarından biri oldu. Açıkçası durmak
bana çok iyi geldi, ne kadar duracağımızı bilememenin getirdiği endişe arada bir yoklasa da genel olarak “durmak” dinlemek, gözlemlemek, düşünmek, yeni dünya düzeni hakkında hayaller kurmak, şu anda bana çok iyi geliyor. Elbetteki iptal edilen gösteriler, eğitimler, projeler hepsi çok değerli ve zincirleme olarak pek çok insanı etkiliyor ama insanlık tarihi açısından kendimize bakmamızı, odaklanmamızı sağlaması açısından çok enteresan bir süreçte olduğumuzu düşünüyorum.
Bedenimi çalıştırmak için kendimce farklı yöntemler uygulayıp zinde kalmaya özen gösteriyorum, online ders veren ve takip eden herkesi çok takdir ediyorum. Ama olduğum yerde internet kullanımı da çok az olduğundan şimdilik bu yeni sanal dersler – gösterilerle pek bir ilgim yok. Neler oluyor, nasıl yapılıyor pek bilemiyorum.
- Geleceğe dair öngörünüz ve beklentiniz var mı?
Kamola Rashidova: İçinde olduğumuz süreci tüm insanlık olarak bu yaşadığımız dünyada neler yaptığımızı ve asıl bundan sonra nasıl yaşatacağımızı düşünme zamanı. Tüm dünyada bir durma zamanı. Her şey kendini bir stop anına bıraktı. Belirsizlik şu anda hepimizin deneyimlediği bir olgu.
Peki, bundan sonra ne olacak? Bu yaşadığım gezegeni desteklemek için ben ne yapabilirim? Bunu herkesin kişisel olarak kendine sorması lazım. Benmerkezci dünyamızdan “Biz” olgusuna geçebilecek miyiz? Yaşadığımız dünyanın şefkat, sevgi ve neşe gücünden beslendiği yaratıcılığın “Biz” olma haline ihtiyacı var. Umudum ve niyetim “Biz”lerin dünya ile senkronize, yeni görme ve düşüncelere, dönüşümlere açıklık ile devam edebilmemizdir.
Nazlı Durak: Beklentim var umudum diyelim hatta. Kapitalizm denen şey bitsin! Barış gelsin ama öğretildiği gibi değil. Ezilenlerin sesi akademik bir dil olmasın. Ayrımcılığın her türlüsü son bulsun. Güçü sevenlerin ve iktidar sahiplerinin yüzleşme yaşacağı bir gelecek görüyorum.Çok sevdiğim bir Kızılderili özdeyişi der ki: Dünya bize ait değil, biz dünyaya aitiz.
Alper Marangoz: Ben Türkiye’nin bu süreci sağlıklı bir şekilde atlatabileceğini ama bununla birlikte birçok değişimi de birlikte getireceğini düşünüyorum. Özellikle bu dönem sonrasında internet üzerinden sanat
çalışmalarının çok örnek teşkil edeceği ve bu tarz platformların artarak normalleşeceği kanaatindeyim. Sonuç olarak sosyal mesafe fikrinin her ne kadar virüs durumunu iyi bir duruma evriltse bile sanat alanındaki buluşmalar ve sahne üzerinde eser izleyebilme imkânını yakalayabilmek biraz zaman alacağını düşünüyorum. Bununla birlikte farklı bir yapı oluşmak zorunda!
Dans dışında yapmak istediğimiz kişisel gelişimle ilgili kendimize ayıracağımız epey vaktimiz olduğu için eksikliklerimizi ya da zaman ayıramadığımız şeyleri yapmak için iyi bir dönem olduğunu düşünüyorum. Mesela dansın dışında müziğe büyük ilgim var. Ama hiçbir zaman bir enstrüman öğrenebilmek için vakit bulamamıştım. Yakın zaman içerinde kendime bir bendir aldım. İnternet üzerinden egzersizlerini çalışıp kendimi bu şekilde geliştirmeye çalışıyorum.
Mihran Tomasyan: Dokunmayı, beraber terlemeyi, grup enerjisiyle beraber hareket etmeyi çok özledim. Bunların anlamlarını çok daha iyi anlamış olarak daha farkında bir dans algısı bizleri bekliyor bence, sabırsızlanıyorum.
- Dünyanın birçok ülkesi kültür ve sanat alanına yönelik destek paketlerini açıkladı. Türkiye’de şu ana kadar bu alana yönelik bir çalışma yok. İşin ekonomik kısmını siz nasıl aşmayı düşünüyorsunuz?
Kamola Rashidova: Türkiye’de kültür ve sanat alanının içerisinde devlet destekli bir kurumda iseniz kısmi olarak bu durumdan faydalanabiliyorsunuz. Kendimden örnek verecek olursam kısmi olarak dememin sebebi, ben; yabancı uyruklu çalışan sanatçı statüsündeyim ve benim aldığım maaş kesintiye uğramıyor. Ancak çalıştığım kurumda da sözleşme türüne göre figüran statüsünde olan sanatçıların mağduriyeti ve dışarıda tanıdığım bildiğim herhangi bir topluluğa, kuruma bağlı olmayan meslektaşlarımın bir sosyal güvencesi yok. Bu durumda bağımsız çalışan meslektaşlarımın ki pandemi döneminde desteklenmesi gerekliliği ve buna yönelik örnek olan birkaç ülkenin açıkladığı destek paketinin burada da uygulanması gerekliliğini savunuyorum.
Nazlı Durak: Dünyadaki örnekleri çok iyi takip ettiğimi söyleyemem. Türkiye’de salgın süreci olmadığı zamanda kültür ve sanata herhangi bir destekte bulunmuyordu. Ben alternatif sahnelerde çok çalıştım ve orada gördüğüm şey insanlar devletin desteklediği maaşlı işlerden kaçmanın yolunu arıyor. Bu alternatiflerin varlığını güçlendiriyor. Alternatifler hep ekonomik sıkıntı içindeydi. Orada olanların da parayla derdi yoktu. Yurtdışı bazında düşününce zaten dijital sanatla kendi sanatını birleştiren çok önemli isimler var evet. Ben onun alımlayıcısı mıyım hayır diyorum. Beni dijitalde en çok bağ kurduran sinema oluyor. O zaman diyorum ki, ben her şeyden biraz anlayayım. Bir yandan da Türkiye’de kimlik mücadelesi sanata pek sirayet etmiş değil ama görünmez ırkçılığı kurduğu çok noktası var. Bu yandan düşününce de her zaman yerelde, alt kültürlerin kendi kaynaklarını oluşturmaları gerektiğine inanıyorum.
Alper Marangoz: Dans alanında bağımsız çalışan özel temsiller başına ücret alan ve birçok özel okullarda ders vererek hayatını sürdüren çok fazla dans sanatçısı ve eğitmenleri var. Bu sanatçılar hiçbir şekilde bir gelir sağlayamadığı için çok zor durumda. Sadece dans alanında değil birçok sanat alanında aynı sorunun içinde bulunan çok fazla bağımsız sanatçı var. Devletin bu durumla alakalı da bir destek paketi sunması kesinlikle şart. Toplumun gelir kaynakları da azaldığı için, bağımsız sanatçılar internet üzerinden ders vermeye çabalasalar da insanlar bu dönemde giderlerini minimum düzeye indirdiklerinden dolayı şu anda online dersler gelir sağlayacak bir yöntem olamıyor.
Mihran Tomasyan: Türkiye’de bağımsız sanatçıların normalde de devletten bir destekleri yoktu. O yüzden de pek bir beklentim yok. Türkiye’de sanata bakış açısının, sanat politikasının tamamen değişmesi gerekiyor, bunun için de örgütlenmek, ortak hareket etmek gerekli. Belki de bu süreç bu örgütlenmeyi beraberinde getirecek. Bu konuda daha önce de denenmiş çalışmalar oldu. Nihai çözümlere ulaşılamadı belki ama yine denenir, yine yenilenir, fark etmez. Sanatçı devlete ve kapital düzene bağlı olarak çalışırsa özgün üretimden uzaklaşır. Evet, destek çok önemli ve herkese eşit destek her şeyden çok daha önemli ancak mevcut yönetimin eşitlikçi bir işleyişi olmadığına göre yakın gelecekte böyle bir destek geleceğini düşünmüyorum. Kendi adıma -bu zamana kadar olduğu gibi- dostlarımızla dayanışma halinde olup bu süreci atlatacağımıza inanıyorum.
- Yol haritanız var mı?
Kamola Rashidova: Ben bu süreçte ilk soruda cevapladığım, evde kendi alanımı canlı tutma isteği ile bir yol izliyorum. Fakat sonrasında bir proje yapmaya karar verdim. Bunun çıkış aşaması tam bu yaşadığımız pandemi
sürecinin sıkışmışlığıydı. Yalnız yaşıyorum ve kimseyle temas halinde değilim. Ailemle, eşimle, arkadaşlarımla dijital dünyanın sunduklarıyla bir temas hali içindeyim. Ancak bir dansçı olarak bizler birbirimiz ile sürekli bir temas dokunuş halinde çalışıyoruz. Bu süreçte böyle dijital ortam aracılığıyla temas halinde olunca, gerçek dokunmanın, sarılmamın hissini ve izini özlediğimi fark ettim. Tam da bu perspektif üzerinden, dokunma/ dokunuş hissi üzerine bir video sanat projesine girişmeye başladım. Şimdi de bunun çalışmalarını oluşturduğum samimi bulduğum bir ekiple devam ettiriyorum. Şimdiki şart ve koşulları göz önünde bulundururak çalıştığım ve paylaştığım benim için değerli, güç ve ilham veren bu oluşumu bir koreografiya aktarmak istiyorum. Dilerim kısa zaman içerisinde bunu sahnede paylaşmaya sağlıklı koşullarımız ve imkânımız olur.
Nazlı Durak: Ben sivil toplumda çalışıyorum bir yandan. 4 yıl önce tanıştığım bir arkadaşımın kurduğu Bomovu Derneğindeyim. Bedensel aktivizmi ve pek çok şeyi burada öğrendim. Beden hareketini ve sporu kullanıyoruz sosyal güçlenme için, barış için. Pandemi gibi küresel bir krizde göz ardı ettiğimiz sınıf sorunu ve ırksal sorunlar çok sert biçimde gün yüzüne çıktı. Hiçbir şey olmamış gibi bacağımı kaldırma çabasına dönebileceğimi sanmıyorum. Belki dansçıların, sanatçıların uyanışı bana da bir yol haritası çizer 🙂
Alper Marangoz: Süreç içerisinde durumların iyileşeceğini düşünerek bazı projeler üzerinde çalışıyorum. Sağlıklı kalmak için elimden geleni yapıyorum.
Mihran Tomasyan: Şimdilik bir yol haritam yok, belki 15 gün sonra, belki 2 ay sonra olabilir. Şu anda sadece duruyorum.
* Mihran Tomasyan ve Duygu Güngör’ün Açık Radyo’da iki haftada bir yayınlanan Çıplak Ayaklarla Dans programında, dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan dansçılarla korona sürecinde izolasyon ve sanatçıların durumunu konuşuyor.
Aşağıdaki bağlantı üzerinden programı dinleyebilirsiniz.
https://acikradyo.com.tr/program/ciplak-ayaklarla-dans