Sözleşme’den çekilme kararına karşı açılan davalar bugün Danıştay’da görüşüldü. Davayı onlarca kadın örgütü, baro ve kurum takip etti ve yüzlerce kişi katıldı. Duruşmada savcı mütalaasında İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının hukuka aykırı olduğunu açıkladı
İstanbul Sözleşmesi’nin fesih işleminin iptali istemiyle açılan davalara dair duruşmalar Danıştay’da başladı.
Duruşma öncesi Danıştay önünde açıklama yapmak isteyen kadınlara ve avukatlara polis saldırdı. Polis biber gazı da kullandı. Gözaltına alınanlar oldu. Polis kadınların içeri girmesini engellemeye çalıştı. Kadınlar polislere ” “Kadınları değil katilleri durdurun” dedi. Engellere rağmen kadınlar Danıştay’a girdi. Arbede sonrası Avukatlar ve kadınlar salona alındı.
Av. Tuba Torun, 1000 avukata yakın kişinin Danıştay’a geldiğini söyledi.
İstanbul Sözleşmesi’nin fesih işleminin iptali istemiyle açılan 10 davaya dair Danıştay 10’uncu Dairesi’nde duruşma 550 kişilik salonda başladı. Türkiye’nin dört bir yanından gelen avukatların yanı sıra davacı kurumların temsilcileri ile çok sayıda kadın örgütünden kadınlar katıldı. Dava için 70’in üzerinde barodan bine yakın avukat katılım için yetki belgesi sundu.
Danıştay tarihinde bir ilk
Danıştay Başkanı Zeki Yiğit “Danıştay tarihinde ilk defa bu kadar kalabalık bir salonla karşı karşıyayız” dedi.
İlk sözü alan Şenal Sarıhan: Yaşamsal önemde
Yüzlerce avukat ile davacı kurum temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda kadın örgütünün de yer aldığı duruşmada ilk olarak 29 Ekim Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan söz aldı. Bu davanın tarihi bir dava olduğunu, 29 Ekim Derneği olarak, duruşmaya katılmak isteyen avukatlara 800 yetki belgesi sunduklarını kaydeden Şenal Sarıhan, neden bu davayı açtıklarını anlattı: “Biz her alanda kadınların kendilerini eşit bir biçimde ifade etmelerini, cinsel yönelimleri olanlar için yıllardır mücadele ediyoruz. Meşrutiyet döneminden başlayarak kadınlar çok önemli haklar kazandılar. Biz kadınlar, bu emre uygun hareket ettik, çağ gelişti ve isteklerimiz değişti. Evimizde, iş yerimizde eşit olmak ve şiddet mağduru olmamak için mücadele ettik. Parlamentoda, alanlarda istediklerimizi ifade ettik. Evde ‘evin erkeği erkektir’ durumunu değiştirdik. Kadınların herhangi bir biçimde cinsel istismara kalması ve istismarcı ile evlendirilmesi maddesini hep birlikte değiştirdik. Bütün bunlar kadının insanlık onurunun korunması içindi. Sadece Türkiye kadın kazanımı değil, tüm dünya kazanımıydı” dedi.
Bir yılda 280 kadın katledildi
İstanbul Sözleşmesi’ni durdurma kararı davasında ilk yargıcın yanlarında olduğunu ve bir eksiklikle kaybettiklerini anımsatan Şenal Sarıhan, yapılan başvuruların ardından her savcının bu dosyaya ilişkin olumlu görüş sunduklarını ifade etti: “Ben de çok eskimiş bir avukatım ama hiçbir duruşma böyle olmadı. Burada oturan kadınları aslında ayakta görmelisiniz. Onların hep birlikte çığlık attıklarını duymalısınız. Onları hep birlikte, ‘bu yasa yaşamsal önemde’ derken görmelisiniz. 2021’de 280 kadın katledildi. 2 ay içinde 90 kadın katledildi. Bizim koruduğumuz esasında yaşam hakkımız. Yaşam hakkımızı koruyamazsak diğer hakların bir değeri yok. Buradan lütfen iptal kararı verin ve çok da geciktirmeyin, çünkü her gün 4 kadın öldürülüyor duymadıklarımızla bu sayı 8 e çıkıyor. Hukuku yerine getirin.” Şenal Sarıhan’ın sözleri salondan alkışlarla karşılık buldu.
Av. Oya Aydın Göktaş: Münevver’in, Şule’nin avukatları olarak buradayız
Ardından 29 Ekim Kadınları Derneği adına söz alan Av. Oya Aydın Göktaş, “Meslek hayatımda sesimin titreyerek savunma yapacağım ilk dava. Küçük yaşta satılan Suriyeli küçük kızların, Münevver Karabulut’un, Şule Çet’in avukatları olarak buradayız. Davanın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yerinde olduğuna karar verecek bir dava olmadığının farkındayız. Anayasa’ya uygun olup olmadığına yönelik bir kararın verileceği bir dava. Sesimiz dünyanın her yerinde duyuldu. Hiçbir uluslararası sözleşme bu kadar çok insana ulaşmadı. Bu sözleşmeyi anlatan bir sloganımız var, ‘İstanbul Sözleşmesi bizim vazgeçmiyoruz’ Çünkü sözleşme bu topraklardan doğdu” diye belirtti. Oya Aydın Göktaş, ardından İstanbul Sözleşmesi’nin kabulüne gerekçe olan Nahide Opuz davasını hatırlattı.
Alkışlı protesto
Oya Aydın Göktaş, konuştuğu sırada söz alan diğer avukatlar, “Kadınlar dışarıda müdahaleye maruz kalıyor. Çevik kuvvet ekipleri getirilmiş. Salona alınmalarını istiyoruz” talebinde bulundu.
Mahkeme başkanı, “Herkesi buraya alırsak salon çöker” yanıtını verdi. Mahkeme başkanına itiraz eden kadınlar, “Biz dışarı çıkıp arkadaşlarımızı alıp geliyoruz” yanıtını verdi ve çok sayıda avukat dışarı çıktı. Mahkeme başkanı, “50 kurum temsilcisini alabiliriz ama onun dışında alamayız sizin güvenliğiniz de tehlikeye düşer” yanıtını verdi. Bunun üzerine salonda bulunanlar alkışlarla protesto etti.
Tepkiler geri adım attırdı
Mahkeme başkanının dışarıdaki 50 kadının daha salona alınması yönünde talimat vermesi üzerine Oya Aydın Göktaş, konuşmasına devam etti. Bu sırada çok sayıda kadın salona giriş yaptı. Avukatlar dışarıda bekleyen tüm kadınların içeriye alındığını söyledi.
Gerekçeler tek tek sayıldı
Konuşmasını sürdüren Oya Aydın Göktaş, “Türkiye’deki tüm hukukçular, yaptıkları açıklamalarıyla, yazıları ile Cumhurbaşkanı’nın böyle bir yetkisi olmadığını anlattı” dedi. Göktaş, Danıştay’ın yürütmeyi durdurma talebini ret kararındaki gerekçeleri tek tek saydı. Sözleşmeden çekilme noktasında Anayasa’nın çekilmeye dair bir düzenlemesinin olmadığına dikkat çeken Göktaş, “Anayasada çekilme konusunda herhangi bir hüküm bulunmayan Güney Afrika deneyimi var. Güney Afrika Anayasası’nda ekilem hükmü olmadan BM’nin sözleşmesinden çekilme kararı almıştır. Bu karar üzerine Güney Afrika Anayasası’na başvuruyorlar. Bu çekilme Güney Afrika Yüksek Mahkemesi tarafından geri çekilmiştir” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı’nın yetkisi yok
Türkiye’nin sözleşmeden nasıl geri çekileceği noktasında sessiz kaldığına vurgu yapan Göktaş, şöyle devam etti: “Ama çok temel dayanaklar var. Bunların başında Anayasa’nın 90’ıncı maddesi geliyor. Bu maddede davamız açısından iki önemli husus var. Birincisi Anayasa temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmeleri diğerlerinden ayırır. Anayasa’ya aykırılıkların iddia edilmeyeceğini belirtir. İstanbul Sözleşmesi de çok önemli insan hakları sözleşmesidir. İkinci husus, usulüne uygun yürürlüğe giren bir uluslararası sözleşme, kanun hükmündedir. Kanunu feshetmenin yürütmenin yetkisinde olduğunu nasıl söyleyebiliriz. Hiç kimse Anayasa’dan kaynaklanmayan bir yetkiyi kullanamaz. Anayasa’da Cumhurbaşkanı’na verilen böyle bir yetki yok. Buna rağmen kanun hükmündeki bir sözleşmeyi Cumhurbaşkanı’nın kararıyla nasıl kaldırılır diyebiliriz. Siz bunu nasıl gerekçe sayarsınız.”
Göktaş, Cumhurbaşkanı kararının Anayasa’nın 13. maddesine de aykırı olduğunu vurguladı.
Karar dayanıksız
6284 sayılı yasanın hala yürürlükte olduğunu hatırlatan Göktaş, “Doğrudan İstanbul Sözleşmesi’ne atıf vardır. Cumhurbaşkanı’nın kararı 6284 sayılı kanunu da değiştirmiştir. Bu Anayasa’ya aykırıdır. Bugün heyetinizin Cumhurbaşkanı’nın tek başına verdiği kararının dayanıksız yetki gaspı olduğuna yönelik karar vereceğine içtenlikle inanıyorum” dedi.
Av. Ebru Beşe: Kararın iptal edilmesini istiyoruz
Ardından 29 Ekim Kadınları Derneği adına üçüncü olarak Av. Ebru Beşe de, mülteci kadınlara dair konuşacağını belirterek, “Sözleşme göçmen ve mültecilerin haklarını da güvence altına alır. Mülteci kadınlar gördükleri ayrımcılık haricinde yaşadıkları getto mahallelerinden çıkıp hayatlarını da kurtaramıyorlar. Sözleşmedeki 60. madde göç yollarında sistematik tecavüze maruz kalan kadınların gebeliği sonlandıracak ilaçlar ya da tedavilere ulaşmalarına yönelik ülkeye kabul edilirken teminat veriyor. Diğer yandan statüsü ve ikamet etmesine bakılmaksızın korunmaya muhtaçlar. Kadına yönelik şiddet mağdurlarının insanlık dışı muameleye maruz kalabilecekleri ülkelere hiçbir koşullarda geri gönderilmeyeceğini teminat altına alıyor. Sözleşmeden çekilme kararıyla elimizden alınan bir hukuki argümanımızdır. Bu kadınlar binlerce kilometre yürüyerek ülkeye sığınıyorlar, ancak biz onlara bu teminatı veren sözleşmeden usulsüz bir şekilde bir gecede çıkıyoruz. Bu topraklarda yaşayan her ferdi vatandaşlık bağına bakmaksızın koruyan bir sözleşme. Tüm haklarımızı elimizden alındığını sabah uyandığımızda öğrendiğimiz bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Çekilme kararının iptalini talep ediyoruz” dedi.
Erinç Sağkan: Anayasaya aykırı
Ardından Ankara Barosu’nun açtığı davaya dair avukatlar söz aldı. Ankara Barosu’nu temsilen Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan söz aldı. İstanbul Sözleşmesi’nin onaylanması Meclis’te kabul edilen kanunla uygun bulunduğunu ve söz konusu kanunun hala yürürlükte olduğunun altını çizen Sağkan, “Cumhurbaşkanı’nın kararıyla çekilmesi hukuka aykırıdır. Karar yoklukla sakat bir karardır. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı kabul edilirse AİHS’den de bir sabah Cumhurbaşkanı kararıyla çıkabileceğimiz anlamına gelmektedir. Bu kararname yoklukla sakattır. Yoklukla sakat olduğu düşünülmüyorsa bile Anayasa’ya aykırı olduğunun ele alınması gerekiyor” diye kaydetti.
Av. Ceren Kalay Eken: Kararı kabul etmiyoruz
Ardından Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Av. Ceren Kalay Eken, “Sadece kadınları değil şiddete karşı mücadele eden herkesi ilgilendiren mili irade hiçe sayılarak, sözleşmeden çekilme kararı hukuki değildir. Sözleşme bizimdir tüm kadınlara, şiddete uğrayan bireylere aittir bu nedenle çekilme kararını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Hiçbir makam kendi kararıyla kendisine anayasal bir düzenleme getiremez. Anayasa’ya aykırıdır ivedilikle bu karardan dönülmesi ve iptal talebimizin kabul edilmesini istiyoruz” şeklinde konuştu.
Av. İlayda Doğa Karaman: Dünya için savunacağız
Ankara Barosu’nu temsilen Av. İlayda Doğa Karaman söz aldı. Sözleşmeden çekilme kararının kadınlar nezdinde yok hükmünde olduğuna işaret eden Karaman, “Burada bu kadar avukat, STK, kadın neden İstanbul Sözleşmesi’nin savunmak için buraya kadar geldiler? Çünkü İstanbul Sözleşmesi yaşam hakkını koruyor” diye devam etti. AİHM’in Nahide Opus kararını hatırlatan Karaman, çekilme kararından en çok kadına yönelik şiddet faillerinin yararlandığına dikkat çekti. Karaman, şöyle devam etti: “Çekilme kararından en çok kadına yönelik şiddet failleri yararlandı. Kararın ardından 6284 sayılı kanundan da çıkılacağını söyleyen polis memurlarıyla karşılaştık. Bu mu kamu yararı? Bugüne kadar kaç kadının katledildiğine bakmak için sadece anıt sayacı açmanız yeterli. Bu kararın hukuka aykırı olduğunu ve davamızın kabul edilmesini istiyoruz. Biz İstanbul Sözleşmesi’nin şiddetsiz bir dünya için savunmaya devam edeceğiz.”
Sözü kesildi
Ardından Ankara Barosu adına LGBTİQ+ Hakları Merkezi’nden Av. Sibel Duygu Çildoğan, söz aldı. Çildoğan, konuştuğu sırada mahkeme başkanı sözlerini keserek, “Tekrarlardan kaçınalım” dedi. Çildoğan, “Tekrar etmiyorum LGBTİQ+’ların haklarını anlatıyorum” sözlerine salon alkışlarla karşılık verdi. Çildoğan, şöyle devam etti: “Haklarımızı doğrudan hedef alan çekilme kararının iptal edilmesi gerekiyor.”
Serap Yazıcı: Cumhurbaşkanının kararı Anayasa hükümlerine aykırı
Anayasa Hukuk Profesörü ve Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı açtığı bireysel davaya dair söz aldı. Yazıcı, “Cumhurbaşkanının kararı Anayasa hükümlerine aykırıdır. Hakkında iptal kararının verilmesi gerekiyor. Talebimiz, Anayasa’nın 138. emrinin yerine getirmek suretiyle bu yönde karar vermeniz ve Anayasa’nın 141. maddesinde yer alan hükümlere uygun olarak kararını en kısa zamanda gerekçeli bir şekilde açıklamanız yönünde” şeklinde konuştu.
Karar yok hükmünde
Gelecek Partisi’nin açtığı davaya dair ise Gelecek Partisi Kadın Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Habibe Çiftçioğlu söz aldı. Çiftçioğlu, “Kadına şiddetle mücadele adıyla anılan bir davada hali hazırda kadınların dışarıda şiddete maruz kaldığını görmek bizi üzmüştür” dedi. Gelecek Partisi adına Avukat Seren Yıldız Öztürk de Anayasa’daki hükümlere dikkat çekerek, “Çekilme kararı yok hükmündedir, iptalini istiyoruz” dedi.
Duruşma, Antep Barosu’nun beyanları ile devam etti.
20 Mart 2021’de çekilme kararnamesi
AKP-MHP yönetiminin Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarma kararına karşı açılan on davanın 28 Nisan’da Danıştay’da görülmesi kararlaştırılmıştı. Türkiye, 2011’de sözleşmeyi ilk imzalayan ülke olmuştu. Ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 20 Mart 2021’de Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile anlaşmadan çekildiğini açıklamıştı.
Kadınlar katledildi
Sıralamaya göre arkada olan Antep Barosu’nun mazereti nedeniyle beyanları öne alındı. Antep Barosu Başkanı İskender Kahraman, “Geleceğimizi korumak adına buradayız. Bir kararnameyle uluslararası sözleşme kaldırılırsa, gelecek açısından önü alınmaz sorunları da beraberinde getirir. Bu tüm milletlerarası sözleşmeleri bağlayıcı nitelikte olacaktır. İstanbul Sözleşmesi’nin içeriği tamamen toplumsal barışı ve güveni sağlamaya yönelik bu da devlete belli sorumluluklar yüklüyordu. Ama imzaladığı günden itibaren kamu kurum ve kuruluşlarında bu işlevselliğe uyulmadı. Bu nedenle kadınlar katledildi” ifadelerini kullandı.
Karar toplumda etki yaratacak
Antep Barosu’nun beyanlarının ardından Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren söz aldı. Tarih boyunca büyük salonlarda yapılan yargılamaların baskıların arttığı dönemleri hatırlattığını ifade eden Eren, bu salondan çıkacak her karara karşı, salonu dolduran onlarca insanın sözleşmenin ruhu ile mücadeleye devam edeceğini belirtti. Eren, “Vereceğiniz karar toplumda etki yaratacak ama verilecek hukuksuz bir karar bu salona gelemeyen binlerce avukatın olacağı salonlarda yargılanmaya devam edilecek. Sizler kamu adına bir karar vereceksiniz, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ardından iki anket yapıldı. Bu ülkenin yüzde 64’ü sözleşmeden çıkmayı kabul etmemiş. Diyarbakır Barosu bir anket yaptı, ‘en çok ihlalle maruz kalan kimdir’ diye soruldu ve yüzde 60 oranıyla kadınlar çıktı” diye belirtti.
Birliğimiz tesadüf değil
Diyarbakır Barosu avukatlarından Asli Pasinli de “Nahide Opuz’un öldürüldüğü topraklardan geliyoruz” diyerek konuşmasına başladı. Pasinli, “İstanbul Sözleşmesi bu kadar kalabalığı bir araya getiren bir sözleşme. Sözleşme Kürt, Alevi, Arap kadın oldukları için yani tüm farklılıklarımızdan dolayı şiddete maruz kaldığımızı söyler. Tüm farklılıklarımızın bu salonda sözleşme için birleşmesi tesadüfi değil. Bu davanın tamamında yetki konusunda odaklandı. Ama idari işlemin şekil amaç ve işlem konuları da dava konusu yapılmalı. İstanbul Sözleşmesi mahiyeti bakımından temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir hukuki metindir” ifadelerini kullandı.
Kadına şiddet politik
Cumhurbaşkanı’nın sözleşmeden çekilme kararındaki amacın ne olduğuna dair de konuşan Pasinli, “İdare tarafından yapılan açıklamalara baktığımızda, bazı kişilerin dini ve dünya görüşleriyle çeliştiği için çekilme kararının verildiği söylendi. Kadınlar burada eşitlik için var. Çekilme kararının iptaline karar verilmesini istiyoruz” dedi. Diyarbakır Barosu adına Avukat Hatice Demir de, Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkilerine dair Anayasa’da yer alan hükümleri anlattı. Demir, “Bir yetkinin Cumhurbaşkanı kararnamesiyle Cumhurbaşkanı’na verilmesi Anayasa’ya aykırıdır. Sözleşmeye ihtiyaç duyulmasının nedenin kadınların maruz kaldığı şiddetin bir kadının davasında (Nahide Opuz) tecelli etmesiydi. Opuz kararı, kadının maruz kaldığı şiddetin politik olduğunu ve devletin buraya müdahale etmesi gerektiğine yönelik” dedi.
Şiddetsiz bir yaşamdan yanayız
Kadınlar olarak kendilerini güvende hissetmediklerini dile getiren Demir, “Bu sözleşmenin varlığını, haklarımızın uluslararası hukukla güvence altında olduğunu bilmek güven veriyordu. Ama elimizden alındı ve şu an hepimiz kendimizi tehdit altında hissediyoruz. Bu karar kamuoyunda toplumsal mutabakatla alınmadı. Bu kararın verilmesine giden süreçte cılız bir erkek sesi duyduk. Bu dava kadınların özgür ve eşit yurttaşlar olup olmadığına yönelik verilecek kararın davasıdır. Mahkeme bugün burada ya kadınların özgürlüğünden yana, ya da erkeklerin tahakkümünden yana, ya şiddetsiz bir yaşamdan yana, ya da şiddet faillerinin cezasızlık zırhıyla korunabileceğine yönelik karar verecek. Mahkeme ya ‘bu ülkede bir kişi tüm toplumun geleceğini belirler’ diyecek ya da ‘bu ülkede Anayasa, yasalar var’ diyerek karar verecek. Mahkeme bugün ya kadınların Kürt kimliklerinden dolayı maruz kaldıkları ihlallerin son bulması için ya da bu şiddete kulaklarını tıkayan bir karar verecek” ifadelerini kullandı.
Her siyasi görüşten insan burada
Ardından Tekirdağ Barosu’nu temsilen Kocaeli Barosu Başkanı Bahar Gültekin Candemir söz aldı. İstanbul Sözleşmesi’nin hala yürürlükte olduğunu dile getiren Candemir, tarihi bir güne şahitlik ettiklerini vurguladı. Candemir, “Ölmek değil yaşamak istiyoruz” dedi. Tekirdağ Barosu adına avukat Hülya Gülbahar, “Bugün her siyasi görüşten insanlar burada. Toplumun tüm kesimlerinin sahip çıktığı bir sözleşmeyle karşı karşıyayız. Her gün kadınlar öldürülüyor. Bu nedenle bir ‘cins kırımı’ diyoruz” dedi. Gülbahar, şiddete dair yapılan anketlerden bahsetti. Gülbahar, “Bir aile tipi getirmiyor sözleşme. Buna karışmıyor. ‘Ayrımcılık yapamazsınız’ diyor” diye belirtti.
Kadınlar birlikte çalıştı
İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edildiği süreci de anlatan Gülbahar, “Tüm partilerden temsilcilerin katılımıyla imza atıldı. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince Meclis’te oy birliğiyle çıkan 6251 sayılı kanun yürürlükte. 6284 sayılı şiddet yasasında da İstanbul Sözleşmesi’ne atıf yapılıyor o da yürürlükte. Uygulanacak o zaman. Kadın örgütleriyle birlikte çalıştık bu kanunlar için. İstanbul Sözleşmesi’ni de toplum el birliğiyle hazırladı, ben de oradaydım, biz yazdık. Cumhurbaşkanı’nın çekilme kararını kabul edersek yürürlükte olan kanunları ne yapacağız. Tek cümlelik kararı kabul ettiğimiz zaman diğer yasaları ne yapacağız?” sözlerini kullandı.
Biz kararı tartışıyoruz
“Domates ithal etmek, patates ihraç etmek için ya da futbol takımına dair Cumhurbaşkanı işlemler yapabilir ama kadınların hayatını etkileyen böyle bir sözleşmeye dair karar veremez” diyen Gülbahar, “Biz burada kararname değil karar tartışıyoruz. Sözleşmenin adı İstanbul Sözleşmesi ama İstanbul taraf değil. Böyle de politik bir mesele var. Biz İstanbul Sözleşmesi’ni dünya sözleşmesi yapmaya çalışıyoruz. Şiddet ortadan kaldırılıncaya kadar yaymaya çalışacağız” dedi.
Ayakta alkışlandı
Gülbahar, mahkeme heyetine, “Keşke bugün burada hemen kararınızı verseniz, burada ülkenin dört bir yanından gelen insanlar var” dedi. Gülbahar’ın sözleri avukatlar ve salonda bulunan kadınlar tarafından ayakta alkışlandı.
Kırmızı çizgimiz
Erzurum Barosu adına Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Avukat Sibel Suiçmez konuştu. Suiçmez, “Binlerce kadının kanlarını ve bir o kadar da umudunu cübbelerimizle birlikte buraya getirdik. Dolayısıyla hiçbirimiz için kolay değil. Siz oradasınız biz buradayız ama aynı fakülteleri okuduk. İnsan hak ve özgürlükleri hiçbirimizin gözlerini kapayacağı bir nokta değil. İstanbul Sözleşmesi de bu noktada insan hakkı belgesidir. Hepimiz için önemlidir. Dolayısıyla hep aynı yere bakmak zorundayız. Bakacağımız yer hukukun üstünlüğü olmalıdır. Bizler avukatlar olarak halktan aldığımız güçle bugün buradayız. İstanbul Sözleşmesi bizim kırmızı çizgimiz, vazgeçmekte de öyle kolay değil” şeklinde konuştu.
Korkmadan karar vermenizi bekliyoruz
Suiçmez mahkeme heyetine, “Sizden kahraman olmanızı beklemiyoruz. Hiçbir güçten korkmadan karar vermenizi bekliyoruz” dedi. Suiçmez’in sözleri salondan alkışlandı. Suiçmez şöyle devam etti: “Bu olayda yasama yetkisinin gaspı var. Siz yargı yetkisinin de gaspına izin vermeyin. Burada hukuk olun, umut olun. Binlerce kadının çığlığını kanını ve umudunu buraya getirdik, görevimizi yaptık. Getirdiğimiz binlerce kadının çığlıklarını, kanlarını ve umutlarını siz değerli yargıçların omuzlarına bırakıyoruz” dedi.
Eşitlik, özgürlük istiyoruz
Daha sonra Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) avukatı İlayda Sevinç Hocaoğulları söz aldı. Hocaoğulları, “Bu salondaki alkışların bir sebebi var. Katledilen kadınların, sesleri her şekilde kesilen kadınların sesi olarak buradayız. Bu alkışlar ve dilekçelerimiz sesi kesilen kadınları ifade ediyor” şeklinde konuştu. Sağlık ve sosyal hizmet emekçisi kadınların çok fazla şiddete maruz kaldığını hatırlatan Hocaoğulları, sendikanın şiddete karşı tüzük maddelerini anlattı. Sözleşmeden çekilme kararının yok hükmünde olduğunun altını çizen Hocaoğulları, “Biz TBB’nin yayınlayacağı meslek etik kurallarında da İstanbul Sözleşmesi’ni göreceğiz çünkü yürürlükte. Türkiye bu sözleşmeden çekilir mi çekilir, çünkü ben Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu düşünmüyorum. 2011 öncesine dönmeyeceğimiz ifade etmek için buraya geldik. Burada tarihi bir duruşma görülüyor. Ama son sözler burada söylenmeyecek. ‘Yaşamak, eşitlik, özgürlük istiyoruz’ diyen kadınların mücadelesi devam edecek” şeklinde konuştu.
Êzidî kadınları temsil ediyoruz
SES adına söz alan avukat Huriye Karabacak, “Burada sözleşmeden çekilenlerin yargılanması gerekirdi. Biz kadınlar, dünyanın dört bir tarafındaki kadınlar olarak çoktan sözleştik ve vazgeçmiyoruz” dedi. SES adına avukat Candan Dumrul, “Sözleşmeyi lütufla almadık tek bir imzayla da kimseye vermeyeceğiz. Bu sözleşmeden çekilmek tecavüzden kurtulmaya çalışan Nebiye’nin, Şule Çetin ve Aslı Başın lehine değildir, onların failerinin lehinedir. Biz açık artırmayla satılan Êzidî kadınları temsil ediyoruz. Biz kamuoyunu temsil ediyoruz. Bu ülkede kadınların, kız çocukların haklarını korumak için bu sözleşme vazgeçeceğimiz bir hak değil” şeklinde konuştu.
Katledilen meslektaşlarını da hatırlatan Dumrul, “Sözleşmeyi geri alacağız ya bu salonlardan ya sokaklarda alacağız ama vazgeçmeyeceğiz” dedi. Dumrul’un sözleri salonda uzun süre alkışlandı.
Danıştay Savcısı: Hukuka aykırı
Danıştay Savcısı mütalaasını açıkladı. Mütalaada İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının hukuka aykırı olduğu ifade edildi.
Mütalaaya karşı söz alan avukatlar da savcılık görüşüne katıldıklarını belirterek işlemin yok hükmünde olduğunun ve kararının iptali yönünde karar verilmesini istedi. Davalı vekilleri ise savcılığın görüşüne katılmadıklarını ve davanın iptal edilmesini istedi.
30 gün
Duruşma salonda bulunanların “Yaşasın kadın dayanışması” sloganlarıyla son buldu. Kanuna göre 30 gün içinde gerekçeli kararın yazılıp taraflara tebliğ edilmesi gerekiyor.
ANKARA