Ama Muhterem Bakanım, böyle kritik yerlere çaylakları yerleştirenler, size müzaharet eden Bahçeli gibi konuşacak olursam, “ne yapmak istemektedirler.” Yani size karşı ne yapmak istemektedirler demekteyim
Muhittin Cemil
Elbette vatan ve millet meselesi olsa bile, gerisi bana göre pek teferruat sayılmaz. Muhterem İçişleri Bakanımıza göre İstiklal’deki bomba hadisesinde teferruat gibi görünen bazı hususlarda eskiden Dahiliye Vekaleti denilen, ancak henüz Öztürkçenin yerleşmediğinden biz Arapça okuyan çocukların “Duhuliye Vekaleti” diye okuduğumuz, o nedenle de Çadır Tiyatroları’nın kapısındaki “duhuliye” paraları toplayanların vekili sandığımız Bakanlığımıza her vatan evladı gibi yardımcı olmayı bir vazife addettim. Bu “açık mektup” o vazifeyi yerine getirmek maksadıyla kaleme alındı.
Muhterem Bakanımız, velinimetimiz (ya’ni waliyu’n ni’matımız), dahili ve harici bedhahların korkulu rüyası, bir vuruşta, bin kelle alan Zaloğlu Rüstemimiz,
Mektubuma, sayenizde sayeban olup, “muhbir vatandaş”lık görevim icabı bazı maruzatımı arzetmek üzere, müsaadinizi istemekle başlıyacağım.
Sanıyorum bazı “aynasızlar” size ayaküstünde derledikleri bir takım yanlış bilgiler veriyor. Dikkatinize arz edeceğim.
Vahiden, polis fezlekesine bakarsak “bombacı” kadının ifadesi baştan savma alınmış. Şüphelinin ifadesini alan vatansever polis amiriyle alay ettiğini “değerlendiriyorum”. Güya bu şüpheli Arap “kökenli” şahıs “özel istihbaratçı” olduğunu beyan etmiş. Olmaz efendim. Şahsınızın da benden iyi bildiği gibi, istihbaratçı, yani “casus” ya da “servis elemanı” oraya buraya bomba koymaz. Bomba koyduracak “elemanı angaje” eder, onu kullanır. Aranızın limoni olduğunu işittiğim Hakan Fidan beyefendi savaş çıkartmak için Türkiye’ye birkaç füze atarım demedi mesela. Üç adam getirip, onlara attırırım dedi. Şüpheli her ne kadar “bombayı ben koydum” demiş ise de, bu numarayla “ben koymadım” demiştir. Zatınıza bağlı memur da “hem tetikçiyi, hem de casusu yakaladığını sanmıştır. Daha beteri günün birinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis alacak olan bu şahıs kimin casusu ise, o casusun hizmet ettiği devlet ya da ne bileyim federal devlet ile Cumhuriyetimiz arasında resmi temas kurulduğunda, karşılıklı casus “teatisinden” birkaç yıllık hapis yatıp, yırtacaktır. Şüpheli kadının cin gibi olduğu açık. Onun bu oyununa gelmeyin muhterem Bakanım. (İfadeyi alan memur FETÖ’cü olabilir, lütfen dikkat.)
Saniyen, operasyonu yapan ekibiniz hakkında da size yardımcı olmak isterim. Bir eski MAH mensubu hısmımdan biliyorum. O anlatırdı. Böyle operasyon olmaz. Zat-ı Aliniz bombanın arkasında Rojava yönetiminin, Yunan devletinin ve hatta ABD’nin olduğunu benden iyi biliyorsunuz. Bombacıya da madem “casus” diyoruz, o halde şu yapılanlar ne demek oluyor: Kahraman polisimiz “bombacıyı” yakalıyor ve bir bakışta “casus” olduğunu anlıyor. İyi ama MAH’cı amca bu durumlarda teşkilatın mutlak biçimde “ketum” olması gerektiğini söylemişti. Şüpheliyi yakalar yakalamaz resmini, ismini, soyadını açıklamak da neyin nesi? Adı sayılan devletler bu durumda “skandal, ajanımız yakayı ele verdi, bütün iltisaklı ve irtibatlı ajanlarımızın toz olmasını emredelim” demez mi? Sonra şüpheli sıska mı sıska kadını teşhir ettikleri yetmezmiş gibi, bir de sivil ahalinin arasından, kolları ters kelepçeli, boynu iyice bastırılmış bir vaziyette oraya buraya götürmek nasıl bir iş. Ne başına bir peruk takmışlar, ne üstüne bir çelik yelek giydirmişler, yalınayak başı kabak, üstelik tek bir “bayan” polis kardeşimizin sıkı nezaretinde dolaştırılıyor. Maazallah işin içinde olan devletler o anda ajanlarından birine talimat verse ve şüpheli ebediyen susturulmak üzere uzaktan tek bir atışta öldürülse ne halt ederdik. Lütfen düşünün Muhterem Bakanım, siz ne “yapardınız?” Hain devletlerin vatanımıza milletimize neler yaptığını öğrenemediğiniz için yemekten içmekten, Allah korusun, kesilmez miydiniz? MAH’çı hısmım “sakın operasyonu yapanların arasına bu kadının suç ortakları sızmış olmasın” bile diyor. Aman kendinizi kollayın Muhterem Bakanım.
Salisen, şüphelinin bomba attıktan sonra, İstiklal’deki kestaneci, simitçi, piyangocu, bilumum değerli “hafi” yani gizli polisimizi atlatıp teee Silivri’ye kadar tüymesini millete duyurmanın manasını da anlayamadım. Oysa şüphelinin tam da karşısında etrafı dikizlerken “tartalım abiler” diyen görevli kardeşimizin “başı örtülü”, altında “askeri kamuflaj pantolonlu”, ayaklarında “komando postallı”, eli çiçekli (bu bir ajan parolası olabilir) kadını fark etmemesi mümkün mü? Diyorlar ki, bombanın sesinden memurumuzun gözü yılmış, iftira. İnanmayın. Kazım Karabekir Paşamızın şiiri ne diyor? “Türk yılmaz, cihan yıkılsa Türk yılmaz.” Memur acemiymiş, şüphelinin kırk dakikadır otururken, yerinden kalkıp, ortalık sakinken ansızın koşturmasına, yanındaki torbayı da orada unutmasına bir anlam verememiş olmalı. Ama Muhterem Bakanım, böyle kritik yerlere çaylakları yerleştirenler, size müzaharet eden Bahçeli gibi konuşacak olursam, “ne yapmak istemektedirler.” Yani size karşı ne yapmak istemektedirler demekteyim.
Rabian, şu evde yakalamayı deşifre eden memurlardan da şüphe etmekteyim. Diyelim ki bu “casus” geri zekalı. Bombayı patlattıktan sonrasını planlamamış. Mesela hemen eşkal değiştirip daha önce Japonya’dan temin ettiği bir sahte pasaport ve uçak biletiyle tüymek varken, İmamoğlu’nun (Dikkat, İmamoğlu da işin içinde olabilir) sevk ve idare ettiği kitle ulaşım araçlarından biriyle tee Silivri’deki evine gitmiş, evine girerken cümle esnaf polisin servis ettiği tuhaf giyimli resimden anında “bombacı” olduğumu anlayacaklar diye de düşünmeden mışıl mışıl uyumuş. Olabilir. Siz kimbilir ne kadar geri zekalı casus görmüşünüzdür. İyi ama bu durumda şüpheliyi evde yakaladığımızı neden millete aleme alenen duyuruyoruz. MAH’çı amca diyor ki, “kadını kaptıkları gibi, bir özel uçakla Hakkari’ye indirip, kahraman askerlerimizin zaptettiği bir “terörist tünelini” DDT ile hijyenik hale getirdikten sonra orada yakalamış gibi göstermeleri gerekirdi.”
Hamisen. Hocam, bir de şu kadının adından da anlaşılacağı gibi şüpheliyi Arap değil de, anası Ermeni, babası Kürt, dedesi Rum, ninesi Amerikalı olan, hatta tek gözü kör İngiliz Amiral Nelson’un sulbünden neşet etmiş bir şahıs olarak tanıtsaydılar. Belli ki akıllarına gelmemiş. Akılları bir karış havada. Arap’tır denince milletin aklına PKK değil de DAİŞ geliyor. Bence operasyonu yapanların arasında bir PKK’li var.
Maruzatım bundan ibarettir.
Hitam ederken, “Ellerinizden öperim” diyecektim ama ayıp olacak. Malum. Tevellütüm sizden çok eski. O nedenle alnınızdan öpmeyi düşünüyorum, ama alnınızın nerede başlayıp, nerede bittiğini bir türlü kestiremediğim için, bir yanlışlık yapmaktan korkarım.
En iyisi hürmetlerimi ve muhabbetlerimi, bu arada “kalbi selamlarımı” arz edeyim. Siz bu milletin gelmiş geçmiş, “karakteri en yüksek, en çalışkan, en zeki” evladısınız.
Ne mutlu Türküm diyene.
Hamiş: Size bir şey olur da başım belaya girer korkusuyla kafa kağıdımdaki bilgileri gizlememi lütfen mazur görünüz efendim.
Bir vatansever Türk