“Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van’da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari güvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü, Keklik takımı…
Yiğitlik inkar gelinmez
Teke – tek döğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzüç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda…”
***
Tarih sayfalarında sayısız acılar barındırsa da çoğu olaylar zamanla unutulur. Oysa tarih fire vermez, unutmaz hiçbir şeyi. Biraz eşelediğimizde tüm acılar vahşet ve katliamları tüm çıplaklığıyla serer önümüze.
Yıllar öncesinde 1943 Temmuz’unda kayda geçmiş katliamlardan biri de Van’ın Özalp ilçesinde 33 kişinin yargısız infaz edildiği ‘Muğlalı Olayı’ ya da Kürtçe adıyla ‘Geliyê Sefo’ adıyla bilinen olaydır. İlgililer tarafından bilinse de daha çok Ahmed Arif’in ‘33 Kurşun’ adıyla bilinen şiiriyle gündeme geldi. Akabinde Günay Aslan’ın ‘Yas Tutan Tarih’ ve İsmail Beşikçi’nin ‘Orgeneral Mustafa Muğlalı Olayı’ adlı araştırma kitaplarına ve birçok yazıya konu oldu.
Kaynaklara göre olay şöyle: Hayvan kaçakçılığı yaptıkları iddiasıyla bir gece yarısı evlerinden alınarak karakola götürülen 33 kişi yapılan soruşturma sonucu suçsuz oldukları anlaşıldığı ve mahkemece serbest bırakıldığı halde Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın emriyle İran sınırında Seyfo Deresi diye adlandırılan yerde kurşuna dizilmişlerdir.
Katliamdan yaralı olarak kurtulan tek kişi bir kayanın arkasına gizlenmiş ve cinayetleri başından sonuna kadar izlemiş ve yaralı halde İran’a kaçmış. İşte Ahmed Arif katliamdan kurtulan bu kişi üzerinden kurgular “33 Kurşun” adlı şiirini:
“…Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yürekli bir yiğit,
Bir garip tavşana,
Bir gerilere.
Düştü nazlı filintası aklına,
Yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnında akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!
Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yüceltilere…
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cıgaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini, ilk atımda uçuran
Usta elleri…”
***
O dönemde muhalefette olan Demokrat Parti’nin etkili bir muhalefet partisi haline gelmesiyle, ortadan kaldırılan bu olay tekrardan gündeme getirildi. TBMM’de verilen bir soru önergesiyle kabul edilmesi üzerine olayla ilgili asker ve sivil yöneticiler hakkında soruşturmalar açıldı. Bütün sanıklar Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde tutuklu olarak yargılandığı bu davada katliamın emrini veren Mustafa Muğlalı, ileri yaşı ve hafiflettirici nedenlerinden ötürü 20 yıl hapisle cezalandırılmıştır. Mahkemenin kararı bozmasıyla birlikte Muğlalı, yeni yargılama başlamadan 11 Aralık 1951 yılında (71) yaşında hapishanede öldü. DP tarafından açılan dosya, olayı tekrar TBMM’de gündeme getirilmiştir. Bu kez olayın geçtiği dönemdeki bütün TBMM üyeleri ve CHP’nin sorumlu olmasından dolayı, bizzat İsmet İnönü için yargılama istenmiştir. Ancak daha sonraları af ve zaman aşımından dolayı dosya tekrardan kapatılmıştır.
***
Dosyalar kapatılmış,tozlu raflara kaldırılmıştır ama Ahmed Arif’in güçlü dizeleri sonraki kuşakların da dilinden düşmemiştir:
“…Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına…
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki.”
Katliamın üzerinden 76 yıl geçti. Katliamı yapanların ismi caddelere, kışlalara verildi. Yıllar sonrasında bir benzeri Roboski’de yaşandı. Kimse hesap vermedi. Olay unutuşa terkedildi.
Şiirin sonunda 33’ten birinin ağzından: “Kirvem hallarımı aynen böyle yaz” diyor ya şair. Evet. Acıları, katliamları unutuşa havale etmemek için kayda almak, not düşmek ve yazmak gerekiyor.