Türkiye’nin önde gelen hukukçuları, tecridi gazetemize değerlendirdi. Hukukçular, hiçbir yasal dayanağı olmadığını belirttikleri tecridin, barışa da uygulandığını vurguladı.
Elif Aydoğmuş/İstanbul
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride karşı başlattığı açlık grevi 118. güne girdi. Aynı taleplerle önce 66 cezaevinde 300’ün üzerinde tutuklunun başlattığı eylem 80. gününe girerken, hükümetin sessizliği karşısında tüm cezaevlerindeki PKK’li ve PJAK’lı tutukluların başlattığı eylemse 5. gününde. Irak Federe Kürdistan’da sağlık durumu ağırlaşan Nasır Yağız’ın eylemi 105. gününde, Maxmur’da Fadile Tok’un açlık grevi eylemi ise 45. gününde. Yine aynı taleplerle gazeteci ve siyasetçilerin Strasbourg’ta başlattığı açlık grevi eylemi 79., Birleşik Krallık Bölgesi’ne bağlı Galler’de açlık grevine başlayan İmam Şiş’in eylemi 79., Kanadan’ın Toronto kentinde açlık grevinde olan Yusuf İba’nın eylemi ise 53. gününde devam ediyor. Diyarbakır’da HDP Milletvekili Dersim Dağ ve 5 HDP’li de 3 gündür süresiz-dönüşümsüz açlık grevinde. Leyla Güven ve diğer eylemcilerin sağlık durumu ise alarm veriyor. Kritik eşik aşılırken, kamuoyundaki sessizliğe de tepki var. Geçtiğimiz günlerde gazetemize konuşan sanatçılar, devleti acilen yasaları uygulayarak tecridi kaldırmaya, yurttaşları ise Leyla’ya ses olmaya çağırmıştı. Bu kez de Türkiye’nin önde gelen hukukçuları, tecrit uygulamasını gazetemize değerlendirdi.
Barışa karşı suçtur
Ercan Kanar: Tecridin ne anayasada ne uluslarüstü belgelerde asla bir dayanağı söz konusu değildir. İnsan onurunu, beyin ve beden bütünselliğini hedef alan bir devlet saldırısıdır. Adeta devletin işlediği illegal bir fiildir. Eğer tecrit politik bir lidere uygulanıyorsa bu aynı zamanda barışa karşı da işlenmiş bir suçtur. Bu konuda Birleşmiş Milletler tarafından 1976’da yürürlüğe konulan ve 2000 yılında da Türkiye’nin imzaladığı kişi özgürlükleri ve siyasal haklar uluslararası paktının 10. maddesine göre özgürlüğünden yoksun bırakılmış herkes insanca ve insan kişiliğine ilişkin onuruna saygı görerek işlem görür der. Türkiye şuanda tecridi devam ettirerek bunu çiğniyor. Yine 1987’de kabul edilen Avrupa Cezalandırma kurallarında “Tutuklunun koşulları insan onuruna saygıyı sağlamalıdır. Tutukluluk tarafsız bir şekilde ayrım yapılmaksızın uygulanmalıdır” der. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin özellikle 5 yıldır verdiği bazı kararlardan biri de -müebbet hapis cezası dahil- kimi cezalar eğer belli sürelerle gözden geçirilmiyorsa bunun da işkence anlamına geldiğidir. Yani her insanın özgürlüğü umut etme hakkı var. Tecrit aynı zamanda özgürlüğü umut etme hakkını da ortadan kaldıran bir devlet saldırısıdır. Açlık grevindekiler son derece meşru bir taleple bu eylemi sergiliyor. Tecridin ortadan kaldırılmasını istemekten daha masumane bir talep olamaz.
Tecrit insan haklarına aykırı
Fikret İlkiz: İster infaz kanunu, ister anayasa, ister temel hak ve özgürlükler ne derseniz deyin tecrit insan haklarına aykırıdır.
Yasal dayanağı yok
Turgut Kazan: Cezaevinde tecrit uygulaması insan hakları açısından çok açık bir ihlaldir. O yüzden cezaevindeki tutuklu ya da hükümlülerin çok sıkı kayıtlarla tecrit altında kalmalarına yol açmak kabul edilemez. Mutlaka tutuklu ya da hükümlülerin insan ilişkisine açık imkanların yaratılması gerekir. Bu eğer sağlanmıyorsa açık bir insan hakkı ihlalidir. Şuan içerisi kadar dışarısı da cezaevine çevrilmiş durumda. Dışarda yapılanların nasıl hukuki dayanağı yoksa, İmralı’daki tecridin de hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Birilerinin keyfi ne istiyorsa o uygulanıyor. Bu da ihlalin ne kadar ağır bir ihlal olduğunu gösteriyor. Leyla Güven’in açlık grevi çok ağır bir durum. Sağlığı mutlaka korunmalıdır. Mevcut iktidarın buna bir çözüm üretmeyi düşünmesi gerekir. Önceki dönemlerde de birçok ağır hak ihlali yaşandı ancak dönemin iktidarları çözüm arayışına da girerlerdi. Bugün bu iktidarın da bu soruna çözüm getiren bir yol araması gerekir.
Harekete geçilmeli
Several Ballıkaya: Türkiye’deki yasalarda, Türkiye’nin bağlı olduğu uluslararası yasalarda, sözleşmelerde her tutuklunun ailesi ve avukatlarıyla iletişim kurma hakkı var. Dolayısıyla İmralı’daki gibi katı bir tecridin uygulanma koşulu ne iç hukukta ne de uluslararası sözleşmelerde yok. Bu nedenle uygulanan tecrit hukuk dışıdır. Leyla Güven’in hiçbir yol bulamamasından kaynaklı kendi yaşamını ortaya koyması son derece önemli bir direniş örneği. İmralı rejiminin yarattığı sorun sadece bir tecrit uygulaması olarak düşünülemez. Aynı zamanda barışa açılan kapıya uygulanan bir tecrit. Güven’in direnişi bu kapıyı açmak için çok önemli bir adım. Akabinde tüm cezaevlerinde başlayan açlık grevi eylemi hem barışa hem demokrasiye ve insan haklarına uygun bir rejimin inşasına bir karşı koyuş. Ne yazık ki bizler bu direnişe yeterli desteği veremedik. Onların bedeninin her an erimesi aslında bizim sessizliğimizden kaynaklı. Bu açıdan bu bizim acımız. Ben tüm demokratik kamuoyunun bir an önce bu direnişi görmesi, ölümler yaşanmadan çözüm bulması için mücadele etmesi gerektiğini söylemek istiyorum. Hükümet ve yargı makamı yasalara uyarak bu açlık grevini sonlandırma gücüne sahip. Hukuka uygun bir ortam yaratılması açlık grevini bitirmeye yetecektir. Bu insanların sesini duyması lazım ve İmralı’yla görüşmelerin başlaması lazım.
Hukuk tecrit altında
Öcalan’ın Avukatı Rezan Sarıca: Tecrit kavram olarak yalıtım anlamına geliyor. Hukukta cezaevlerinde tutulan mahpusların toplumdan yalıtılması anlamını taşır. Hapishane koşulları içinde de insan, onuruna uygun koşullarda tutulmak zorunda. Yani özgürlüğünden mahrum bırakılması haricinde hapishanedeki bütün haklarını kullanma hakkı aynen dışarda olduğu gibi devam ediyor. Bu anlamda tutukluyu bu sosyal yaşamdan koparmak tecrit anlamını taşır. Bu kişinin ailesiyle olan görüşmesini sonlandırmak ya da sınırlamak, avukatlarıyla olan görüşmelerini aynı şekilde sonlandırmak veya kısıtlamak, arkadaşlarıyla olan görüşmelerini sonlandırmak, kısıtlamak mektup, fax, telefon gibi iletişim kanallarını ortadan kaldırmak tecrit anlamını taşır. Tecridin uygulanmama kuralı işkence yapılmaması kuralıyla aynıdır. Bunun uygulanmasıyla işkenceye zorlanmış olur. Türkiye’de anayasada işkence mutlak bir yasaktır, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. Maddesi’nde de bir mutlak yasaktır. Anayasa’nın 17. Maddesi’nde de tecridin uygulanmaması gereken bir işkence yöntemi olduğu belirtiliyor. Öcalan bugün Ortadoğu’nun en önemli sorunu haline gelen Kürt sorununun en önemli muhatabı. Kürt sorununun demokratik temelde çözümünün gerçekleşmesi için mücadele ediyor. Ama 20 yıldır İmralı’da bu çabalarına karşılık bir tecrit sistemi örülmüştür. İmralı’da süren tecridin de İmralı’yla sınırlı kalmadığı, halkı, toplumu, Türkiye’yi bir bütün olarak ilgilendirdiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. İnsanların bedenlerini açlığa yatırdığı, şiddet dışı bir eylemde ısrar ettiği bir gerçek var karşımızda. Bunun toplum nezdinde daha sahiplenici karşılanması gerekiyor. Siyasal iktidarın da anayasal sınırlar çerçevesinde gereğini yerine getirmesi gerekiyor. Bizler de hukukçular olarak bütün hukuka aykırılılıkların, ihlallerin son bulması için iç hukuk ve uluslararası hukukun bütün araçlarını ısrarla kullanmaya devam ediyoruz.
Kendi yasanızı uygulayın!
Ayşe Acinikli: Açlık grevine sebep olan talebin aslında olması gerekenin yapılmasından ibaret olması, sanırım sadece bu coğrafyaya özgü. Yasa ile güvence altına alınmış olan bir hakkın bu kadar pervasızca çiğnenmesi kabul edilebilir değildir. Süresiz ve dönüşümsüz şekilde açlık grevine giren insanların söylemek istedikleri; kendi yasalarınıza uyun ve tecridi kaldırın. Bu talep, iktidarın zorlanacağı ya da yerine getiremeyeceği bir husus değil. Türkiye’de birazcık dahi yargı bağımsızlığı kalmış olsaydı, 8 yıldır süren bu tecrit zaten yaşanmayacağı gibi, bu sorun yapılan hukuki başvurular çerçevesinde çözülebilirdi. Fakat, öyle bir hale geldi ki, insanlara kendi bedenlerini açlığa yatırmaktan başka yol bırakmadılar. Şu anda Leyla Güven’in açlık grevi 118. gününde ve cezaevlerinde açlık grevinin 80. gününde olan birçok kişi var. Artık, kritik eşik aşıldı. Üstelik, cezaevlerindeki bütün mahpusların süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine başlayacakları açıklandı. Çok geç olmadan, bu çağrıya kulak verilerek açlık grevcilerinin talebinin karşılanması ve tecridin kaldırılması gerekmektedir.
Sonuç almak için güçbirliği şart
Gülizar Tuncer: Öcalan’ın konumundan ötürü her geçen ağırlaşarak devam ettirilen ve süreklilik halini alan sistematik tecrit uygulaması artık kabul edilemez bir noktaya gelmiştir. Leyla Güven’in başlatmış olduğu açlık grevi büyük bir önem taşımaktadır. Gelinen aşamada Türkiye hapishanelerindeki binlerce tutsağın bu eyleme destek verdiğini ve diğer gruplardan da desteğin verileceğini biliyoruz. Ancak gücünü zorbalıktan ve keyfilikten alan gayrı meşru bir iktidar var karşımızda ve maalesef ki muhalefet de hiçbir dönem olmadığı kadar etkisiz. Seçim sürecine de girilmiş olması sebebiyle, uzunca bir süre bu öngörülemezlik ortamının olumsuz yansımalarının olacağı da aşikar. Bütün bu kaotik atmosfere rağmen bu eylemliliğin içeride, dışarıda herkesin destek vereceği ortak bir direnişe dönüştürülmesi ve sonuç alıcı bir çözüme kavuşturulabilmesi için bütün güçlerin birleştirilmesi şart.