‘Tacın İncisi’ diyorlardı Hindistan’a. Ama ne inci! Açlıktan ölen milyonlarca çocuğun kemikleriyle süslenmiş bir sömürge tacını süslüyordu o…
Arif Mostarlı
“Kıtlık onların kendi hatası. Tavşan gibi ürüyorlar çünkü.”
Şu ağzında purosuyla hatırladığımız şişman adam, Churchill konuşuyordu kabine toplantısında. Muhtemelen az önce yediği öğle yemeğini sindirmeye çalışırken söylüyordu bunları ve çok rahattı. Bengal’daki durumun vehametini gösteren korkunç fotoğrafları da görmüştü bu arada. Tepkisi çok basitti: “O zaman neden Gandhi henüz ölmedi?”
‘Aç Bengal’ kitabının yazarı Janam Mukherjee, “Churchill’in Hintlilere düşman olduğuna şüphe yok tabii ki ama suçu tek başına Churchill’in kişiliğine yüklemek yanıltıcıdır” derken haklıydı ama. Sorun, sömürgeciliğin ta kendisiydi çünkü.
Açlık: Bir sömürge klasiği
Üst üste kaç kıyımdan geçti Bengal, saymakla bitmez. İlki, 1770 felaketiydi. Hindistan’ın en zengin eyaleti olan Bengal’i 1764’te işgal eden İngilizler, birkaç yıl içinde tarihin en büyük kıtlığını yaratabilecek bir performans göstermişlerdi. Sadece 3 yılda eyalet nüfusunun üçte biri olan 10 milyon Bengalli hayatını kaybetti. Aslında 1768’den beri gelmekte olan felaket biliniyordu ama meşhur Doğu Hindistan Şirketi, bütün raporları göz ardı etmişti. İnsanlar kitleler halinde ölürken şirketin yaptığı ise kârların düşmesini engellemek için arazi vergilerine yüzde 10 eklemekten ibaretti.
İnsan yapımı kıtlık
1943’teki Bengal Kıtlığı ise 1770’ten daha az cana mal olmuştu ama belki de daha korkunçtu; çünkü daha sonradan araştırmacıların kanıtladığı gibi tamamen “insan yapımı”ydı!
2019’da yapılan yeni bir araştırmaya göre, sebep kesinlikle kuraklık değildi. Amerikalı ve Hintli araştırmacılar, o zamanın hava durumu verilerini kullanarak yaptıkları çalışma sonucunda, 1943 Bengal kıtlığının nedeninin kuraklık ya da yüksek hava sıcaklıkları olmadığı tespit etti. Sorun tamamen İngiliz Savaş Kabinesi’nin Hindistan tahıllarını hortumlama hırsından kaynaklanıyordu. Evet, o tarihlerde şiddetli fırtınalar ve pirinç tarlalarını vuran hastalıklar vardı ama asıl Londra’nın kararları her şeyi felakate dönüştürdü. Japonların ele geçirebileceği varsayımıyla bütün teknelerin ve pirinç stoklarının tahrip edilmesi emri bunlardan biriydi örneğin. 1943’ün ilk yedi ayında İngiliz askerleri ve İngiliz sivillerce kullanılmak üzere 70 bin ton pirincin ihracata ayrılması da öyle. Hatta açlık başladığında da -ki Hintliler zaten hiç tok olmamışlardı!- yerel yönetimin yiyecek arayışı da Churchill tarafından engellenmişti. Bağımsızlıkçı Hint hareketlerinden ölümüne nefret eden Winston Churchill, açıkça “Görsünler günlerini!” diyordu. Politika açıktı: “Ordunun ihtiyaçlarını karşılamak ve gerekirse Hint halkının açlıktan ölmesine izin vermek!”
‘Halkın korkularını yatıştırın’
Medyanın hali ise dehşet vericiydi. Yalnızca Hindistan Komünist Partisi’nin organı “Halk Savaşı” birkaç fotoğraf yayınlamıştı. Kıtlığın ilk aylarında, hükümet gazetelere “halkın korkularını yatıştırmaları” için baskı yapmış ve başarılı olmuştu. Kalküta’nın önde gelen İngilizce gazetesi The Statesman, kıtlığın yalnızca spekülasyon ve istifçilikten kaynaklandığını iddia ederken hükümeti övüyordu. Kıtlık haberleri de savaş sansürüne tabiydi; hatta “kıtlık” kelimesinin kullanılması bile yasaktı!
Manzara korkunçtu! Açlıktan ölümler Kasım 1943’te zirveye ulaştı. 1944’te ise asıl büyük katil, sıtma ortaya çıktı. Karınlarını doyurma umuduyla şehirlere doğru yürüyen kır yoksulları kitleler halinde ölüyor, yüz binlerce cesetten arta kalanlar, kafatasları ve kemikler yol kenarlarında yığınlar oluşturuyordu.
Kalküta daha korkunçtu ama. Kalküta’nın kaldırımları ve sokakları ceset doluydu! Akbabalar sokaklara üşüşüyor, kırlarda ise aynı işi çakallar görüyordu. Bengal artık büyük bir mezarlıktan ibaretti!
Kadınlar ve çocuklar
Kadın ve çocukların durumu en kötüsüydü. Yüzbinlerce aile dağıldı, milyonlarca yetim ülkenin her tarafına dağıldı. Kırlardan kentlere gelen kadınlar için ise sadece iki yol vardı: Dilencilik ve fuhuş! 15 yaş ve altı kızların büyük bir kısmı genelevlerde kaybolup gitti. Bazen de aileler sırf yaşasın diye genç kızlarını çok küçük paralar veya pirinç karşılığında zengin toprak sahiplerine sattılar. Devlet yardımlarının dağıtımında da yaygın yolsuzluk ve adam kayırma vardı; çoğu kez malların yarısı karaborsada kayboldu. Çok sayıda özel grup ve gönüllü işçi, elinden geleni yaptı. Komünistler, sosyalistler, bazı tüccarlar, kadın grupları çalıştılar ama yetmedi.
Toplam ölü sayısı hiçbir zaman bilinemedi. Öyle ki, en ciddi araştırmacılar bile 2 ile 4 milyon arasında ölüm gibi korkunç farklı tahminler yapabildiler. En trajik olanı ise, onların II. Dünya Savaşı’nın kayıpları arasında bile sayılmamasıydı.
Savaş bittiğinde, dünya yeniden paylaşılırken Churchill purosunu tüttürmeye devam ediyordu; Bengal’in çocukları ise kimsenin umurunda değildi. Hiç yaşamamışlardı ki onlar!