Geçtiğimiz hafta Tekirdağ T Tipi’nden 12 arkadaş Trabzon Beşikdüzü T Tipi’ne sürgün edildi. Bu ilçe zindanı, doğaya karşı adeta bir nefret objesi olarak yemyeşil bir alanın ortasına yapılmış. Bir ay kadar önce bitmiş. Ülkeye verilen müjdelerden bir tanesi olarak yerini aldı!
Tekirdağ’daki arkadaşlar görüşlerinden dönünce onları ringlere bindirip yönlerini Trabzon’a çevirmişler. Sürgün edilenler arasında yer alan müebbet ve ağır hasta tutuklu Özgür Gürbüz’ün annesi Lütfiye Gürbüz (62), geçen hafta zor bela yol gitmez bu zindana vardı. Her tarafı dağılmış, darp edilmiş, yara bere içindeki Özgür’ü karşısında gördü. Sonraki süreci de şöyle anlatıyor.
“Yüzü, gözü morarmıştı. Ayakları ve dizleri kan toplamıştı. Boğazım düğümlendi. Konuşamadım. Kendisine ne olduğunu sordum. Önce sustu, ısrar edince konuştu. Oğlum, ‘Cezaevinden bizi buraya getirdiklerinde çıplak arama dayatması yaptılar. 12 kişiyle birlikte bunu reddettik. Reddettiğimiz için bize işkence ettiler.(Kurum girişinde 50 kişilik infaz koruma memurlarından oluşan bir grup tarafından) Beni ve arkadaşlarımı hücreye attılar. Daha sonra 4 kişilik hücreye attılar bizi. Bu sefer de ayakta sayım vermemizi istediler biz de reddettik. Yine bize işkence ettiler. İsmi Mazlum olan arkadaşımı da süngerli odaya götürdüler. 1 haftadır bizi havalandırmaya bile çıkartmıyorlar’ dedi.”
Burada işkenceden daha beter bir şey varsa o da bir anne ve oğul arasındaki cam olabilir. “Faşizm camdandır” diyen Benito Mussolini, yanlış saat misali haklıdır bu kez! Görmek ama gerçekte görememek, renksiz, kokusuz, duygusuz cam ardı! Çok yakın ama çok uzak bir an! Lütfiye ana bu görüş sonrası seslendi ama kim duydu bilmiyoruz! “Bu insanlara zaten müebbet hapis cezası vermişler. Daha nasıl bir ceza verecekler? Bu düşman hukuku nereye kadar sürecek? Ben bir anne olarak devlete sesleniyorum: Bu düşmanlıktan vazgeçin. Ne olursa olsun barış demeye devam edeceğiz. Bir anne olarak yüreğim dayanmıyor. Çocuğuma yapılanlar gözlerimin önüne geldikçe ne yapacağımı bilemiyorum. Gözlerime uyku girmiyor. Oğlum zaten hasta. Oğluma ve arkadaşlarına yapılan bu işkenceye son verilsin. Sesimizi duyun. Ben dün de oğlumun yanındaydım, bugün de oğlumun yanında olmaya devam edeceğim. Çünkü oğlum haklı” diyerek diğer hükümlü-tutukluların aileleri adına da konuşmuş oldu.
Bu sistematik yönelime karşı, sürgün edilen arkadaşlardan 4’ü süresiz-dönüşümsüz açlık grevine girdi. (Mazlum Özağar, Cemal Narcı, Özgür Gürbüz, Adem Öztürk) Çünkü hücrelere alınıyorlar ve havalandırma tek bir saat bile çıkartılmıyorlar. Bu nasıl bir yaklaşım artık insan kestiremiyor!
Trabzon’daki bu durum basında yankı uyandırınca hemen harekete geçildi. Havuz medyasından servis edilen haber şu: “PKK’nın cezaevi provokasyonu çabası deşifre oldu”
Yani kısaca “işkence gördükleri yönündeki asılsız iddialarla cezaevi yönetimini sindirmeyi ve baskı altına almayı amaçlıyor” demişler. Öyle abes bir haber ki, okuyunca sürgün olanlar yönetime, gardiyanlara işkence etmiş sonucu çıkıyor. Haberde sadece sürgün olanların, yönetimin ellerinde gül ve çiçeklerle karşılamadıkları kısmı eksik kalmış!!! Öyle ki sürgün edilenlere ‘darp ve şiddet uygulamaktan’ dava bile açabilirler. Onca işkenceden sonra özür bile bekliyor olabilirler!
Baskı altına alıp, faaliyetler yapmaktan kastın ne olduğu da soru işareti. Açmaya gerek bile duymamış! Zaten konu bu değil, esas kısma haberin sonunda varmışlar. Bu “cezaevi yönetimini sindirmeyi ve baskı altına alma” işini FETÖ ile beraber planladıkları da belirtilmiş. Evet, aynen böyle belirtilmiş.
Beşikdüzü sadece güncel bir örnek! Bilindiği üzere son üç yıldır zindanlar şahsında başlayan yönelim, garip bir yere doğru gidiyor. Bu sistematik sindirme, sınır tanımaz sinik alaycı tavır ve nobranlığın tüm hallerinden mütevellit zaten tüm zindanlarda grev başladı. Bu grev dışarıda da büyüyor. Çünkü zindan dediğimiz şey egemen açısından bir efendi olma kendini kanıtlama arenasıdır. Zindanın varlığı ve devamlılığı, onu yaratan kafanın varlığı anlamına gelir. Zindan itaati arzular. İçine aldığı birey tarafından tanınmak ister. Varlığını kabul ettirmek için öldürmez, zafer için yok etmez ama bireyin ruhunu gasp eder, ölümden beter bir hal ile ona olmadık şeyleri aşılar. Zindan tamamen bedensizleştirme, zaman ve mekan üzerinden bedeni delip ruha ulaşma peşindedir. Fakat kırk yıldır bu ruhun direnişi ile sarsılıyor. Beşikdüzü’nün dar hücrelerinden, şehirlerin sokaklarına ve buradan da meclisin koridorlarına dek uzanan bir grev hattı şuan var. Vekiller de Leyla Güven’in sesi olarak her yerde grevdeler. Derinleştirilmiş tecrit ekseninde başlayan bu kolektif eylemsellik cevap bekliyor.