Cumhuriyeti ‘anma’ merasimleri, muhalefetin bu rahatlığını bozma potansiyeli açısından önemli. Çünkü cumhuriyet geleneğinin, vesayet rejimi eleştirisinden öte önemli yapısal sorunları da muhalif blok oluşturma çabaları içinde kendini gösteriyor
Cumhuriyetin doksan sekizinci sene-i devriyesinde resmi ve İslami törenlerle ‘anıldığı’ bu günlerde, yüz yıllık bir döngü ve tekerrür algısının bütün siyasal özneler üzerinde etkili olduğu gözleniyor. XX’nci yüzyılın ilk çeyreğine damga vuran gelişmelerin zamanımızla taşıdığı benzerlikler, özellikle de Ortadoğu’da ülke sınırlarının ve siyasal rejimlerin ‘Büyük Güçler’in müdahaleleri ile yeniden-biçimlenmekte oluşu bu analojik algıyı güçlendiriyor.
Erdoğan ve saray çevresi, ‘yeni Türkiye’ imgesi etrafında bir dönüşüm formülü çerçevesinde kararlı adımlar atıyor. Cumhuriyetin kurumsal mimarisi, topyekun bir yıkım operasyonuna hedef oluyor. Vesayet rejimi ve ‘oligarşi’ terimleriyle kodlanarak ötekileştirilen müesses nizama içkin karar alma ve icraat mekanizmaları, monolitik bir bakışla yeniden yapılandırılıyor. Yüksek yargıdan muhtarlara, genelkurmaydan bekçilere, devlet televizyonu ve ana akım medyadan mahalli gazetelere kadar her düzeyde bir ‘führerprinzip’ dönüşümü dayatılıyor.
Öyle görünüyor ki muhalefet, alternatif bir dönüşüm vizyonundan değil, esas olarak bu dönüştürücü icraatların sebep olması kaçınılmaz aksamalardan, adaletsizliklerden ve kaostan besleniyor. Erdoğan’ın eğitimsizliği, altı boş diplomatik atarları ve kişilik bozuklukları karşısına tahsilli, kararlı ve dünyaya ‘gerçekten’ meydan okuyacak kadar cesur Mustafa Kemal mitini sürüyor. Müesses nizamın kurumlarını İslamcı ideoloji çerçevesinde dönüştürme hamleleri karşısında laiklik nostaljisine sığınıyor. Başkanın gece yarısı ‘fermanları’ yerine parlamenter sisteme dönüş formülünü öne sürüyor. Özetle, siyasal iktidarın yapıbozum projesine, cumhuriyetin kuruluş pratiğinin ve yüz yılda gelmiş olduğu düzeyin yüceltilmesi temelinde karşı duruyor.
Siyasal iktidarın monolitik dayatması aslında muhalefetin işini kolaylaştırıyor. Erdoğan’ın olumsuzlanması temelinde, üzerinde rahatça hareket edebileceği bir siyasal eleştiri zemini oluşuyor. Böylelikle ekonomik krizden siyasal baskılara ve ideolojik dayatmalara kadar bütün toplumsal sorunlar, düzenin bütün bozuklukları negatif bir Erdoğan imgesi üzerine yazılıyor. Erdoğan’ın olmadığı koşullarda bu sorunların hiçbirinin olmayacağı fikri, geniş kitleler arasında çokça alıcı buluyor.
Cumhuriyeti ‘anma’ merasimleri, muhalefetin bu rahatlığını bozma potansiyeli açısından önemli. Çünkü cumhuriyet geleneğinin, vesayet rejimi eleştirisinden öte önemli yapısal sorunları da muhalif blok oluşturma çabaları içinde kendini gösteriyor. Örneğin, cumhuriyetin o çok sahip çıkılan kuruluş dönemi içinde 1925 tarihinde çıkarılmış olan Takrir-i Sükun kanunu üzerine muhalefetin yorumu, yakın zamanda merak konusu olabilir. Bir başka merak konusu da Meral Akşener’in Kürtlerle imtihanı sırasında belirdi. Kurtalan’da esnafın sorunlarını dinlemeye giden Akşener’e ‘burası Kürdistan’ diyen esnafa önce Akşener çemkirdi, ardından bu kişinin evine gece yarısı baskın yapılarak gözaltına alındı; sorgulandı. Bir başka esnaf, Akşener’e içişleri bakanı olarak 90’lı yıllardaki devlet cinayetlerinde taşıdığı rolü hatırlatınca Akşener’in etrafındaki parti militanları tarafından hırpalandı.
Bugün nostalji ile anmaya davet edildiğimiz cumhuriyet, o günkü toplumun yüzde 30-35 Hıristiyan nüfusunun imha edilmesi üzerine kurulmuştu. 1920 Koçgiri’den itibaren ise Ermeni/Hıristiyan halklara yapılanların Kürt halkı üzerinde sistematik olarak tekrarı süreci içinde inşa edildi. Cumhuriyet 1923’te ilan edilmiş olsa da, cumhuriyet rejimi, 1925 Şeyh Sait isyanı ile başlayarak 1938’de Dersim’in ilhakına kadar süren kitle katliamları içinde ‘karakterini’ kazandı.
Bu ‘karakter’ üzerinden bir gelecek tahayyülü kurulabilir mi? Cumhuriyet’in yüz yıllık pratiği üzerinden bugünkü muhalefet bloğuna yöneltilecek asıl soru budur. Vesayet rejimi, askeri oligarşi ve benzeri demagojik kolaylıklarla üstü örtülmeye çalışılan gerçek sorunlar, meseleye ‘restorasyon’ kolaycılığından öte bir demokrasi sorunu niteliği kazandırmaktadır. Muhalefetin iktidar projesine itiraz üzerine oluşan bir koalisyon olmaktan bir adım ileri atarak Gramsci’nin tanımladığı bir ‘tarihsel blok’ niteliği kazanmasının önkoşulu bu ‘derin’ demokrasi sorunu ile yüzleşmesidir