Üçüncü Yol tartışmaları HDP’nin konunun mahiyetine ilişkin yaptığı açıklama, kendini bu çizginin temsilcisi ve yürütücüsü olarak gören tutumunun ardından gündeme daha fazla gireceği anlaşılıyor. Bunun küçümsenemeyeceği Kuzey ve Doğu Suriye’de kat edilen mesafe, Türkiye’de iktidarı zayıflatan ve krize koyan hamlelerle açığa çıkmış bulunmaktadır. İran’a dönük ABD ve kapitalist güç merkezlerinin gelişen yönelimleri, Irak’ın mevcut durumunun sürmeyeceğine dönük öngörüler ve beklenen olasılıklar dikkate alındığında benzer gelişmeleri buralarda da sağlamanın yüksek olasılık olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de HDP’nin izlediği stratejinin sonucunda AKP-MHP bloğunun ciddi bir darbe yediği artık herkesin malumu. Başta bunu gizleyen veya açıktan sahiplenmeyen yaklaşımlar oldu, fakat artık herkes bunu açık söylemektedir. Doğrusu budur çünkü. Diğer muhalefet partilerinin değil, HDP’nin izlediği strateji bunu sağladı. Zaten CHP’nin konumu AKP’den çok farklı değildi. CHP, AKP’den çok önce MHP ile ittifak denemelerine girmişti, ancak o zaman da HDP geliştirdiği siyasetle bunun önüne geçmişti. Tıpkı şimdide olduğu gibi o zaman da faşist bir gelişmenin önü alınmıştı. HDP’nin bu çalışmaları hep Üçüncü Yol çizgisi çerçevesindeydi. Çünkü HDP milliyetçilik temelinde inşa edilen tekçi devlet ve ulus yapısına karşı demokratik yönetim ve demokratik ulus paradigmasını esas alan bir zihniyet ve misyonla kurulmuştur. İsim olarak HDP yenidir ancak esas aldığı çizginin tarihsel bir geçmişi vardır ki, bu geçmiş Türkiye’nin demokratik yeniden yapılanmasının toplumsal ve siyasal kökleri de burada bulunmaktadır.
Cumhuriyet, Anadolu ve Mezopotamya halklarının tarihsel toplumcu sisteminin ve bu unsurların tasfiyesi üzerine kuruldu. Kendini modern ve laik olarak sunması bunu değiştirmediği gibi, bu inkarcı ve tasfiyeci gerçeğin temel zihniyeti konumundadır. Türkiye’de devlet İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ideolojisi çerçevesinde kuruldu. Bu ideolojinin tekçi, inkarcı ve soykırımcı karakteri kapitalist sistemin emperyalist politikaları münasebetiyle olmuştur. Kapitalizm ulus-devletler kurdurarak yayılmasını sağladı. İttihatçılık da bu yayılımın bir parçası olarak geliştirildi. Dönemin hegemonik merkezlerinin güç mücadelesi bazı altüst oluşları getirmesine rağmen bu süreç Türkiye’de işletilmeye devam edildi ve cumhuriyetin inşası bu çerçevede tamamlandı.
Üçüncü Yol çizgisinin tarihsel boyutunu ve dolayısıyla günümüzdeki misyonunu anlamak için sürecin başlangıcını iyi irdelemek, anlamak lazım. Daha sürecin başında Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilmesiyle oluşacak devletin insanlık tarihinin en sömürücü sistemi olan kapitalist kutbun çıkarları çerçevesinde kurulacağını göstermiştir. Akabinde Kürtlerin komplo ve katliamlarla soykırım sürecine alınması, ağırlıkta demokratik nüveler taşıyan İslami kesimlerin dışlanması, Çerkez Ethem hareketinin tasfiye edilmesi bu sürecin tamamlanmasının, onun toplumsal zemininin oluşturulmasının gereğidir. Tekçi ulus-devlet yaratma uğruna başta Ermeniler olmak üzere Anadolu ve Mezopotamya halkları büyük oranda katledildikten sonra özellikle Kürtlerin ve sosyalistlerin çıkışı gelişmelerin farklı olmasını beraberinde getirebilirdi. Kürt isyanları ve Mustafa Suphilerin sosyalist çıkışı tekçi, soykırımcı, sömürgen inşanın önüne demokratik, toplumcu ve özgürlükçü bir alternatifi ifade ediyordu. Süreç, kendini daha fazla realize eden yeni hareketin bu alternatifi komplo ve katliamla tasfiye etmesiyle tamamlandı. Cumhuriyetin inşası bu anlamda İttihat ve Terakki Cemiyeti’yle başlatılan sürecin devamı ve tamamlanmış halidir.
Bu anlamda devlet milliyetçi bir çizgide inşa edildi. Bunun iki versiyonu süreç içerisinde peydahlandı. Bunlar laik milliyetçilikle Türk İslam milliyetçiliği olarak bir ayrışma olsa da bu daha çok şekli kaldı. Tekçi rejimin iktidarında daha fazla yer almanın iki yolu olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Zaten kendini siyasetin öbür kanadı olarak lanse eden kesim diğerinin içerisinden çıkmıştır ve yaşanan ayrışma devlet iktidarı içerisindeki pay ve konumlanma ile ilgilidir. Aralarındaki çelişkiler de bu çerçevededir. Esas farklılık bu iki çizgi dışında kalan ve üçüncü bir çizgiyi temsil eden kesimlerin çizgisidir. Üçüncü çizginin temel farklılığı devlet iktidarına endekslenmemiş olmasıdır. Devlete yerleşmeyi değil toplumun demokratik örgütlülüğünü sağlayarak devleti demokratik gelişmeye çekmeyi esas aldığından tarihin diğer üçüncü çizgileri olarak ifade edilen gelişmelerden farklıdır. Dolayısıyla Sayın Veli Saçılık’ın ifade ettiği ve kaygısını güttüğü, üçüncü yollar olarak ifade edilip kapitalist sisteme ulaşan orta sınıf ideolojilerinden farklıdır. Öncelikle Üçüncü Yol ile yeni bir ideoloji inşa edilmiyor. Bir siyaset tarzını, çağımız sorunlarına özsel çözümler getiren, inşaya dayalı yeni bir politik alanı ifade etmektedir. Fakat bunun kaygısını beslemek beyhude değildir. Elbette önemsenmesi gereken bir husustur. Bu kaygı güdülerek oluşum ve inşa çalışmalarına katılırsa çizginin ruhuna uygun daha güçlü bir yapılanmanın sahibi olunacağı da kesindir. Yeter ki eleştiriyle sınırlı kalınmasın.