Cumhuriyet sözcüğü, Demokrasiyle aynı anlamdadır. Demokrasi demos’un (halkın) yönetimi, Cumhuriyet cumhur’un (halkın) yönetimidir. Biri Yunanca, biri Arapça kökenli eş anlamlı iki sözcük. Ancak günümüzde ikisi anlam kaymasına uğramış, Cumhuriyet,demokratik kurallara hiç uymasa da başta seçimli ya da seçimsiz bir kişi ya da kurulun bulunmasına deniyor. Demokrasi ise başta bir kral olsa bile gerçekte halkın doğrudan ya da temsilcileri aracılığıyla yönetime katıldığı rejimlere deniyor.
Tarihte Demokrasi ve Cumhuriyet adı alan birçok rejim var ki gerçek hayatta demokrasiyle ilgisi olmayabiliyor. En eski demokrasiler, Yunan ve Roma demokrasileridir ki kölelerin, köylülerin, işçilerin dışında kalan küçük bir şehirli azınlığın demokrasileridir. Keza İslâmcıların öğünerek cumhuriyet veya demokrasi saydıkları ve Devr-i Saadet diye adlandırdıkları Dört Halife döneminde de Halifeler, Kureyş Kabilesi’nden olurlardı ve iş başına gelmelerinde birkaç zenginin ya da kılıcı keskinin dışında kimsenin dahli olmazdı.
Günümüzde en çok da halkı Müslüman olan ülkelerdeki “İslâm Cumhuriyetleri”nin adları cumhuriyet ama demokrasi ile alâkaları yokken birçok Avrupa ve Uzak Doğu ülkesi krallıkla yönetilmesine rağmen demokrasinin en üst düzeyde uygulandığı ülkelerdir.
İki gün önce sevgili Cumhuriyetimizin doksan beşinci yılını kutladık. Doksanbeş yıllık tarihinde ilk kez Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu Ankara dışında gerçekleştirildi. Resepsiyon, daha planlama aşamasında tüm çevre kuruluşları, bilim adamları tarafından İstanbul’un tarihine, ekolojisine, ekonomisine büyük zarar vereceği, bazı yandaş çevrelerin zenginleşme aracı olacağı ve verilen yolcu garantilerinin halkın sırtına yükletileceği düşüncesiyle karşı çıktıkları Yeni Havaalanı’nın şantiyesinde verildi ve Cumhuriyet, alanın gölgesinde kaldı. O alan ki şimdiye kadar resmi açıklamalara göre 38, tarafsız gözlemcilere göre yüzün üstünde işçinin iş cinayetlerine kurban gittiği, aylarca ücretlerini alamayan ve tahtakurularıyla cebelleşen emekçilerin direnişlerinin toplu gözaltı, işkence ve tutuklamalarla karşılaştığı, yandaş müteahhitlerin kazanç kaynağı. Yani Cumhuriyet, iktidarın propagandasına ve onu anlamsızlaştırmasına, gözden düşürülmesine alet edilmiş görünüyor.
Anlamsızlaştırma derken daha önce bir anlamı vardı demek istemiyorum. Evet, bir anlamı vardı ama adına uygun değildi. Bir kere Cumhuriyet, zaten en baştan itibaren yanlış kurgulanmıştı. Kuruluştan önceki mücadele yıllarında Türklerin ve Kürtlerin ortak mücadelesi sonunda kurulacak yeni devletin demokratik ve herkese eşit mesafede olacağı, anti emperyalist ve anti kapitalist politika güdeceği vaadedilmesine rağmen daha savaş biter bitmez toplanan İzmir İktisat Kongresi’yle kapitalist sisteme teslim olmuştur. “Türk milletinden, İslâm ümmetinden ve Garp medeniyetinden” olduğunu esas alan kurucu kadro, tek tip insan, daha doğrusu tek tip Türk yetiştirmeyi hedefleyerek ırkçı bir politika gütmüş, Kürtler başta olmak üzere diğer azınlıkları tanımamayı esas politika olarak benimsemiştir. “Türklük, üst kimliktir, ırkçılık değildir” diyenlere, adı kendini ilerici sayan bir çok Baro tarafından yüceltilen anlı şanlı Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozturt’un”Türk ırkından olmayanların tek görevi, Türklere hizmetçilik etmektir” mealindeki sözlerini hatırlamak yeterlidir sanırım.
Tek kelime Türkçe bilmeden okula başlayan çocukların konuştukları her Kürtçe kelime için cetvelin ince yanıyla ellerinin dövüldüğü, varlığını Türk varlığına armağan etmekten mutluluk duyduklarını söylemeye zorlandığı bir cumhuriyetin demokrasi ile ne ilgisi olabilir? Halkın seçilmiş temsilcilerini, milletvekillerini, parti genel başkanlarını belediye başkanlarını iddianamesiz ve delilsiz bir biçimde cezaevlerine dolduran, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarını hiçe sayan bir rejimin demokrasiden söz etmesi inandırıcı olamaz. Laik olduğu iddiasına rağmen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tek mezhebe hizmet vermesini, halkın yaşam biçimini etkileyen fetvalar vermesini, bazı inanç veya inançsızlıkları tekfir etmesini esas alan, zorunlu din dersini AİHM kararlarına rağmen sürdüren rejimin demokrasiyle ilgisini anlamak mümkün değildir.
Batıdaki belediyelerde işten el çektirilenlerin yerine yasal yollardan yeni yöneticilerin seçilmesine rağmen Kürt bölgelerindeki belediye başkanlarının yerine kayyım atayan,halkın en küçük yerleşim birimlerindeki temsilcileri olan yüzlerce köy ve mahalle muhtarının, hiçbir gerekçe olmadan görevine son veren rejimin adı cumhuriyet olsa da demokrasi ile ilgisi olmaz.
Yargıyı çalışamaz hale getirip talimatla muktedirlerin istediği kararları aldıran rejim demokratik olamaz.
Hiçbir denetim olmaksızın tek başına ülkeyi yöneten,hukuki ve cezai sorumluluğu olmayan tek adam yönetiminin demokrasi olduğuna aklı başında hiç kimse inanmaz.
Bu konuda daha çok şey söylenebilir. İktidarın politikaları her gün yeni sürprizlerle karşılaşmamıza neden oluyor.
Cumhuriyeti bu haliyle bile değersizleştirmeye çalışan iktidar yanlılarının ajandası farklıdır elbet,ancak ne bugünkü haliyle, ne de iktidar yanlılarının hayal ettiği bir rejimle Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü sürdürmesi mümkün olabilir.