Seçimlerde son viraja girildi. Birkaç gün sonra halk sandıkta son sözü söyleyecek. Sandıklar açılınca, Türkiye’nin önünde yeni bir yol açılmış olacak. En azından benim tahminim öyle.
Gerçi masamda bazı ankete sonuçları yok. Herhangi bir partinin üst düzey temsilcisiyle ile bugün telefon görüşmesi de yapmadım. Yani anlayacağınız kimse tüyo vermedi. Ama buna rağmen Cumhur İttifakı’nın seçimi kaybedeceğini düşünüyorum. Hatta kaybettiğini düşünüyorum. En kötü seçim bile tarafsızlık gerektirir.
Oysaki Cumhurbaşkanı sahaya indi ve devletini bütün imkânları Cumhur’un adayları için kullanmaya başladı. Devletin bütün adamları cumhur için çalışmaya başladı. Böylece eşit ve özgür seçim imkânı ortadan kalktı.
Polis, asker, vali, kaymakamlar dahil devletin bütün adamları kolları sıvadı. Sahaya indiler. Bununla kalsa iyi. Hakimler ve savcılar da sahadaydı. Özellikle HDP’lileri gözaltına alarak, tutuklayarak seçim çalışmasına katkıda bulundular. Kayyumları daha önce yazmıştım. Tekrarlamaya gerek yok.
Seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldırarak Kürt seçmenden destek beklemek abesle iştigaldir. Kayyumlar çekirge sürüsü gibi geçtiler Kürt illerindeki belediyeler üzerinde. Belediyeler halkın gözü önünde soyup soğana çevrildi, her gün bir yolsuzluk haberi yansıyor basına. Bütün bunlar yetmedi, Cumhurbaşkanı isimi isim HDP adaylarını hedef göstermeye başladı.
Diyeceksiniz iktidar böyle bir seçimi kazansa ne olacak, kazanmasa ne olacak? Ben diyorum ki bunu bile kazanamayacak. Önce böyle yaptıkları için kazanmayacaklar. Seçmen bu kadar büyük bir haksızlığı içine sindirmeyecek. En koyu AKP’linin bile oy verirken ağzında kekremsi bir tat kalacak.
Devlet imkânlarını kendisi için bu kadar açık seferber etmekle Cumhur hata etti. Kimin bekası? Erdoğan ve Bahçeli’nin her şeyde bir beka sorunu çıkarması da inandırıcı olmadı.
Kürt seçmen zaten bu hikâyeyi satın almadı. Alması mümkün de değil. Bu söylem AKP’li seçmenin bir kısmında artık bir şey söylemiyor. 2015’te Kasım’da yapılan seçimlerde söylem satın alındı. Başkanlık referandumunda kısmen satın alındı. Ancak bu hikâye artık kabak tadı vermeye başladı, seçmen ‘beka beka’ diye kendi bekalarının tehlikeye atıldığını gördü.
İşin ilginci AKP seçmeni de bu sefer bu beka hikâyesini satın almadı. Devlet Bahçeli’nin düşman olarak komşularını işaret etmesi onların da hoşuna gitmedi. Seçim günü yaklaştıkça beka söylemi doz yükseltilse de, seçmen bu söyleme uzak duruyor. Daha çok kendi bekasına ne olacak, onu merak ediyor.
Eve ekmek götürmenin artık eskisi kadar kolay olmadığı, çocuğunu göndereceği bir okulun kalmadığını AKP’ye oy veren seçmen de yaşıyor. Perakende piyasasında ise yaprak kımıldamıyor. Bu konuda iktidardan beklediği açıklamalar da bir türlü gelmiyor. İkinci büyük hataları, tanzim satışlardı. Enflasyonla mücadele adına, yüz binlerce esnafın ekmeğine göz diktikler ve üstelik kalitesiz malları tezgâha koyarak halka satmaya çalıştılar.
Göz boyayacakları, olmadı. Kuyruklara girmek insanların hoşuna gitmedi. Kriz ve hayat pahalılığı zaten buydu. Hükümet bunu kendi eliyle açık etti. Son düzlükte ekonomiye ilişkin kötü haberler peş peşe geldi. Dolar 5.50 eşiğini aşarak, 6 TL doğru tırmanmaya başladı.
Seçim gününe kadar ne olur bilinmez. Bu düşüş Trump ile Golan Tepeleri için girişilen ağız dalaşına bağlandı. Ancak durumun böyle olmadığı hemen anlaşıldı. Merkez Bankası’nın rezervlerinde açıklanmayan kayıplar olduğu, durumun öğrenilmesi üzerine piyasanın bu tepkiyi verdiği anlaşıldı. Bu gelişmeler Cumhur İttifakı seçimi kazanırsa ekonominin daha da kötüye gideceğinin işaretini vermiş oldu.
Ardından döviz mevduat hesaplarında stopaj oranının yüzde 16’dan yüzde 20’ye yükseltilmesi döviz sıkıntısının üzerine benzinle gitmek gibiydi. İktidar böyle yaparak birikimleri TL’ye yönlendirmek istedi, ancak böyle bir tedbiri almanın dövizin daha da yükseleceğine bir işaret olarak okundu. Bu yüzden mevduat sahipleri daha çok dövize yüklendiler.
Döviz hesapları yılbaşından bu yana 7 milyar dolar arttı. Son bir haftada dolar bazlı hesaplar 1.5 milyar dolar arttı. Halk TL’den kaçıyor. Yabancı yatırımcılar da TL’den dolara geçtiler ve piyasadan çıktılar. Demokratik değerlerin çiğnenmesi ekonomide krizi körüklüyor ve TL düşüyor.
Süleyman Soylu’nun söylemleri sadece demokratik değerler için bir risk olmaktan çıktı, ekonomi için de bir risk haline geldi. Bütün bu siyasi ve ekonomik faktörler seçmenin AKP-MHP İktidarına dur diyeceğini gösteriyor. Halk iktidarın bekası için değil kendi bekası için oy verecek. 1 Nisan günü yeni bir Türkiye’ye uyanacağız.