Erdoğan ve Bahçeli’nin sıkça kullandığı ‘Beka sorunu’ söylemini Kemal Can, Ayhan Bilgen ve Abdullatif Şener gazetemize değerlendirdi. Can, ‘Güçlü Türkiye’ hikayesinin çöktüğüne, Bilgen sorunların hamasetle örtülmeye çalışıldığına değinirken Şener ise ”Onlarınki şahsi beka” dedi.
Recep Karadoğan/İstanbul
Mart ayında yapılacak yerel yönetim seçimlerine ilişkin partilerin çalışmaları devam ediyor. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptıkları açıklamaların çoğunda Türkiye’de “Beka sorunu” olduğunu vurgulayarak seçim çalışması yürütüyor. Seçim çalışmalarını ‘beka sorunu’ üzerinden yürüten Cumhur İttifakı’nın her iki lideri son zamanlarda yaptıkları açıklamalarda bu söylemi daha sık kullanmaya başladı.
Eş zamanlı ‘beka’ vurgusu
Önceki gün bir televizyon programına katılan Erdoğan, “Beka sorununu” HDP’nin belediyeleri kazanması durumunda yeniden kayyum atayacakları üzerinden açıkladı ve “yerelde beka sorunu olmazsa, genelde de olmaz” ifadesini kullandı.
Bahçeli ise, Erdoğan ile eş zamanlı bir şekilde Twitter hesabı üzerinden beka temalı paylaşımlar yaparak şunları belirtti: “Beka demek var olmak, diri kalmak, bağımsız yaşamak, ebediyetin ufkuyla buluşup bütünleşmek demektir. Bugün aldığımız patlıcan, biber, patates mesela bir kilogram az, iki kilogram çok olabilir. İşimiz yoksa yarın olur, yoksulsak gün gelir varlığa kavuşuruz. Yani konu az yedim, çok yedim konusu değildir. Bunların hepsi aşılır ama beka giderse dünyamız gider, hayatımız söner.”
Gazeteci Kemal Can, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kars Belediye Eşbaşkan Adayı Ayhan Bilgen ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Konya Milletvekili Abdüllatif Şener, Cumhur İttifakı’nın ”Beka sorunu var” söylemi üzerinden yürüttüğü kampanyayı gazetemize değerlendirdi.
‘Endişe üzerine kurulan politik dil’
Deneyimli gazeteci Kemal Can, sürekli kullanılan bu söylemin nedenini iktidarın yeni bir hikaye kuramamasına bağladı. Politik aktörlerin geleceğe doğru yeni hikaye kuramadığı zaman baskı ve savunma ağırlıklı bir strateji kurup endişe üretme yoluna gittiklerini vurgulayan Can, bu politik dilin tüm dünyada otoriter sağ popülist siyasetinin dili olduğunu söyledi.
‘Güçlü Türkiye hikayesi’ çöktü
16 Nisan 2017’deki referandum sürecinde de “Güçlü Türkiye hikayesi” söyleminin ortaya atıldığı hatırlatmasını yapan Can, devamla şöyle konuştu: “Eğer Başkanlık Sistemi gelirse Türkiye’nin önünün açılacağı, sorunlarının biteceği iddia edilmişti. Ama o hikaye de çöktü. Üstünden geçen 2 yılda durumun kötüleştiğini ve daha da kötüleşeceğini gösteriyor koşullar. Bütün güven anketleri negatif sonuçlar gösteriyor. Bunun üzerine iktidarın elinde sadece beka davası kaldı. Bunun dışında bir söylem kurması imkânsız.”
Bu durumun aslında aslında çaresizlik işareti olduğunu vurgulayan Can, ”Kamuoyunda bu beka davasının sahiciliği konusunda inandırıcılığın giderek azaldığı gözlemleniyor” dedi. Seçmeni bir süreliğine endişelerle siyasi karar vermeye yöneltmenin mümkün olduğunu belirten Can, bunun sonsuza kadar kullanılamayacağını ifade etti. Can, şimdiye kadar iktidar lehine sonuç veren endişe üzerine kurulu bu politik dilin, sonsuza kadar sürmeyeceğine inandığını belirterek, ”Tabi ne zamandır o eşik, ne zaman güçlü bir itiraz olacak onu kestirmek zor. Ama bu yöntemin sonsuza kadar sürdürülebilir bir yöntem olduğu görüşüne katılmıyorum. İnsanların kendi yaşadığı sorunlar öncelik kazanmaya başlayınca kaçınılmaz olarak bu tür refleksler devreye girecektir” diye konuştu.
Sorunların üstü örtülüyor
HDP Kars Belediye Eşbaşkan Adayı Ayhan Bilgen de ‘beka meselesi’ söylemine yönelik değerlendirmede bulundu. Bilgen, Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerinde yoksulluk ve yolsuzluk konusunda oluşan duyarlılığın hep bu tip hamasi yöntemlerle örtülmek istendiğine dikkat çekti. Demokratikleşme ihtiyacının hamasetle örtülmeye çalışıldığını vurgulayan bilgen, devamla şunları söyledi: ”Küçük siyasi hesaplarla bu tip ortak kavramların (Beka sorunu) kullanılması gerçek tehditlere karşı mücadeleyi sınırlandırır. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu en önemli tehdit, kamplaşma siyaseti ile üstü örtülen sorunlardır. Dolayısıyla bunların seçim aparatı olarak kullanılması başlı başına bir beka sorunudur.”
‘Onlarınki siyasi bekalarıdır’
AKP’nin kurucuları arasında yer almış, 58 ile 59’uncu Hükümet Dönemi’nde Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcılığı görevini yürütmüş Abdullatif Şener de konuya ilişkin değerlendirmede bulundu. 2008’de AKP’den istifa eden ve şimdi CHP Konya Milletvekili olan Şener, iktidarın seçimleri doğrudan doğruya beka sorununa bağlamasının siyasi bir taktik olduğunu söyledi. “Belediye başkanı seçme ile beka arasında nasıl ilişki olabilir?” diye soran Şener, ”Onların bekaları kendi siyasi bekalarıdır. Şahsi bekalarını ülkenin bekasına dönüştürme suretiyle seçmeni yanıltmaya, manipüle etmeye çaba harcamaktadırlar” sözlerini kaydetti.
“Ülkenin bekasını düşünenlerin her şeyden önce 82 milyon vatandaşın birlikte yaşama iradesini güçlendirmesi lazım, ayrışmayı, didişmeyi politika haline getirerek ülke bekasından bahsedilemez” sözlerini kullanan Şener, sözlerini şöyle tamamladı: “Birleştirici bir siyasi üslup kullanılmalı ve insanlarımızın tamamının hükümeti siyaset olarak sahiplenmesi lazım. Mezhep, meşrep, dil ve etnik farklılıklara siyaset yapılmaması lazım, ülkenin bekası ancak böyle tesis edilir.”