Bütün ülkelerin fabrika ayarlarını “yeni dünya düzeni kuruyoruz” diye değiştirdiler. Sistemi şirketlere göre şifrelediler, onların çıkarına olacak şekilde uyarladılar, uyarlamaya devam ediyorlar! Sadece şirketler için aynı biçimde ve aynı ahenk(sizlik)te dönen bir dünya bıraktılar kucağımıza!
Ülkelerin hepsi birkaç dev dişliye bağlı. O dev dişliler dönünce küçük devletlerin çarkları onunla birlikte dönüyor. Büyük dişliler durağanlaşınca, bütün çarklar kitleniyor. Sonra dünyaya kriz dalga dalga yayılıyor. Bu krizlerde şirketler gemilerini yüzdüren, emekçiler çöken, doğa tahrip olan taraf oluyor. Küçük dişli arızalanınca (ülkelerin tek tek krizi olunca); aksayan/aksatan aparat kısa sürede değiştiriliyor. Şirketler için yeniden döndürülüyor dünya. Ama şirketler için düzeninin çarkları döndükçe dişlilerin arasında emekçiler, yoksullar, köylüler ve barındırdığı canlılarıyla birlikte doğa un ufak oluyor; Akbelen misali!
Ülkelerin eski fabrika ayarları
Dünyanın ve ülkelerin eski fabrika ayarları, yeni dünya düzeni öncesi, yani mazide; memleket toprakları, ormanları, suları korunurdu. Orman muhafaza memurları, onların yetmediği yerde, gerektiği durumlarda jandarma korumakla yükümlüydü ormanları, suları, bilumum doğayı. Ufak, tefek aksaklık olsa da genelde görevlerinin gereğini yaparlardı. Korurlardı! Kaçak odun taşıyan kamyonları yakalar el koyar, satarlardı. Bu satıştan gelen para hazineye irad olarak aktarılır, kaydedilirdi. Bu koruma ve yakalama işini yapan ormancılar ile jandarma el üstünde tutulurdu. Halkla gönül bağı vardı onların. İçten ve samimi şekilde sevilirlerdi. Yapmacık değildi halkın onlara sevgileri, korkudan hiç değildi.
Peki, Anayasa ne diyor Akbelen talanı, Cudi orman yangını için?
Anayasa’nın 169. maddesi aynen şunu söylüyor:
“Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz, münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.”
Anayasa’nın bu maddesi yürürlükte mi hala? Evet!
Ya şimdi?
Şirketler geçmişin fabrika ayarlarının şifresini hacklediler/kırdılar. Ormanı korumakla yükümlü bakanlık şirketler kömür çıkarsın diye ormandaki ağaçların bizzat kesim işini yapıyor. Ormanları ve ülke topraklarını korumakla yükümlü kolluk kuvvetleri, ormanı, toprağı, suyu korumaya çalışan halka karşı duruyor, şirketlerden yana açıktan taraf oluyor. Şirket talanına ve doğa katliamına karşı ormanı korumak isteyen halka tazyikli su, biber gazı sıkarak, yasaklayarak engelliyor. Bu Cudi’de böyle, Kazdağı’nda böyle ve Akbelen’de aynı şekilde…
Yaşar Kemal
“Vatan, ormanları, çayır çimenleri, çiçekleri, böcekleri, kuşları, yabanıl hayvanları, suları, daha binlerce öğesiyle bir bütündür” diyor, Yaşar Kemal!
Yani Cudi, Akbelen ormanları hem insanların hem doğadaki bütün canlıların vatanıdır. Şirketlerin para istifleyecekleri kasaları değildir, ama mevcut hükümet tarafından öyle görülmüyor.
Şirketler için koridor
Dedik ya dünya şirketler dünyası, hükümetler ön açıcıları.
Mesele doğa tahribi değil tek başına. Elbette doğa tahribatı, en önemlisi, en yaşamsal olanı. Mesela Türkiye’de bunca arazi ve çiftçi var iken, üretimi esas almayıp şirketler kazansın diye tahıl koridoru açmakla övünmek neyin nesi? Başarı mı bu, başarı denir mi buna? Denmez! Marifet kendi arazinde, kendi çiftçilerin ile üreterek halkının karnını doyurmaktır. Çünkü gıda yaşamsaldır. O yaşatır, seni, beni, onu. Gerisi laf salatası. Cukka doldurmadır diğer lafların hepsi.
Evet, sevgili okur. Eski ölüyor. Yeni doğmuyor. Memleket acilen fabrika ayarlarına dönmeli, döndürülmeli!