Ali Sinemilli
‘Ne söylediğini bilmiyor, ciddiye alınacak biri değil’ de denilebilir fakat göründüğü kadarıyla oldukça aklı başında, lafının nereye gideceğini bilen biriyle karşı karşıyayız. ‘Cübbeli’ olarak tanınan Ahmet Ünlü’den söz ediyoruz. Bilindiği üzere, son yaptığı konuşmasında, ortalığın iyi olmadığını, din ve devlet düşmanlarının çoğaldığını, Kürdistan’ın kurulmak üzere olduğunu belirtip, halka bir yıllık erzak biriktirmelerini söyledi, gerekirse ‘istiklal’ savaşına benzer bir temizliğin icab edebileceğini ifade etti. Hatırlanırsa, aynı şahıs bir süre önce bazı selefi grupların elinde yüklü miktarda silah olduğunu, bunların tehlike arz ettiğini dile getirmiş ve sonrasında adliyeye çağrılarak ifade vermişti. O ifadeler ne oldu, peşi sıra yapılan bir şey oldu mu bilmiyoruz. En azından kamuoyuna yansıyan bir gelişme olmadı. Şimdi ona benzer bir açıklama ile aynı kişinin gündeme girdiği görülüyor.
Kuşkusuz, bu konuda en fazla konuşanlar Kemalistler oluyor ve yapılan açıklama tehdit olarak değerlendiriliyor. Elbette ki, açıklamanın kendisi çok yönlü mesajlar içeriyor ve bu mesajlardan birinin de uyarı görünümlü tehdit olduğu aşikâr. Yani öyle gizli kapaklı bir durum söz konusu değil. Gayet açık bir mesaj veriyor. İç savaş duyurusu yapıyor.
Şimdi! Asıl merak edilen konu bu mesajın kimler tarafından verildiği oluyor. Ki, Ahmet
Ünlü’nün tek başına böyle bir mesaj veremeyeceği açık. Buna ne gücü yeter ne de böyle bir derdi olur. Bilindiği kadarıyla, Cübbeli, bolca tribünlere hitap eden bir kişilik. Bulunduğu zeminde de bu haliyle kabul gördüğü, fazlaca da bir rol verilmediği anlaşılıyor.
Buna rağmen Cübbeli üzerinden birilerinin başta muhalefet olmak üzere genel olarak topluma mesaj vermek istediği görülüyor.
Hiç kuşku yok ki, bu tartışma, iktidarın bir süredir yürüttüğü beka meselesinden bağımsız değil. Hatta onunla doğrudan bağlantılı. Dikkat edilirse, Erdoğan’ın seçimlere ilişkin son talimatı da bu çerçevede şekillenmiş görünüyor. İktidarın bilinen kalemşorunun aktardığına göre, Erdoğan seçim çalışması yürütecek partililere, iki talimat veriyor. Bunlardan birincisi ‘biz olmasak muhalefetin ülkeyi ne hale getireceğini iyi anlatın’ çerçevesinde. ‘Bizden sonrası tufan’ diyerek de okumak mümkün, bu talimatı. Erdoğan-Bahçeli ikilisinin uzun bir süredir böyle bir propaganda faaliyeti yürüttükleri, bu biçimde toplumu verili iktidara mecbur kılmak istedikleri biliniyor. Bu amaçla ciddi bir özel savaş faaliyetinin yürütüldüğü görülüyor. Adeta toplum gerçekleri görmesin, konuşmasın diye her şey yapılıyor.
İşte! sürekli gündemde tutulan savaş meselesi de bundan dolayı ısıtılıp ısıtılıp topluma sunuluyor. Dikkat edilirse, iktidarın daimî bir savaş gündemi var. Güney ve Batı Kürdistan, Libya, Ukrayna, Yunanistan, Azerbaycan-Ermenistan üzerinden yapılan yorumlar-değerlendirmeler tamamen bu amaçla gündemde tutuluyor ve soğuması istenmiyor.
Öyle ki, ülke, hep bir savaş içinde, saldırı altında, bir boşluk doğsa yıkılıp yok olacak havası yaratılmaya çalışılıyor. Özellikle dış politika açısından böylesi bir siyasal atmosferin oluşturulmaya çalışıldığı açık. Sözün kısası; geleneksel dış düşman algısı bilinçli bir biçimde köpürtülüyor, büyütülüyor.
Elbette, buna benzer bir siyasetin ülke içinde de hayata geçirilmeye çalışıldığı, bunun için yoğun uğraş verildiği görülüyor. İyi gözlemlenirse Cumhur İttifakı sistemli bir biçimde gerginliği arttıran bir politika izliyor. Toplumu kutuplaştıran-parçalayan ‘ya bizdensin ya da düşmandan’ siyasetinin zirvede seyrettiği günlerden geçiyoruz.
Belli ki, Cumhur İttifakı bileşenleri de en az karşıtları kadar biliyor ki, eğer bir savaş-olağanüstü hal durumuna halkı ikna edemezlerse destek almaları mümkün değildir. Bundan dolayı ne yapıp edip toplumu beka tartışmasına, varlık yokluk savaşına inandırmak temel politikaları oluyor. Aksi durumda ayakta durmaları imkansızdır.
Şüphesiz, bu noktada kendisini muhalefet cephesinde konumlandırdığını söyleyen Millet İttifakı’nın yaklaşımı oldukça önemli oluyor. Millet İttifakı ilk başlarda ‘kapsayıcı’ bir görüntü vererek önemli bir halk kesiminin olurunu aldı. Fakat aradan geçen zamanda iktidarın bu kutuplaştırıcı-parçalayıcı siyasetine büyük oranda teslim oldu. Halihazırda bu süreç devam ediyor. Gün geçtikçe Millet İttifakı alternatif olma misyonunu kaybediyor. Şimdilerde, alternatif olarak ortaya çıkan ve giderek daha fazla halk desteğine kavuşan güç HDP ve etrafındaki demokrasi ittifakı oluyor.
Açık ki, ya Millet İttifakı bileşenleri, siyaseten, HDP’nin öncülük ettiği demokrasi cephesine meyledip objektif olarak destek sunacak ya da Cübbeli ve Erdoğan’ın söylem düzeyinde buluştuğu klasik savaş-çatışma siyasetine destek vererek hem kendilerini hem de ülkeyi karanlığa mahkûm edecek.
Elbette ki tercih kendilerinindir ve bu tercihin sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.