CPT’nin, işkenceyi önleme misyonu ve yükümlülüğünü İmralı’da yerine getirmediğinin altını çizen avukat Raziye Öztürk, AİHM’in de bu duruma ortak olmaması gerektiğini söyledi
İmralı F Tipi Kapalı Cezaevi’nde ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 25 Mart 2021’den bu yana haber alınamıyor. Avukat ve ailelerin yaptıkları başvurulara ise yanıt verilmiyor. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, 21 aydır haber alınamama haline, CPT’nin rolü ve son gelişmelere dair Jinnews’ten Marta Sömek’e konuştu.
İmralı Ada Hapishanesi’ni uluslararası komplo sonrasında oluşturulan ve komplonun devam ettirilmek istendiği yer olarak değerlendiren Öztürk, buranın “özel bir konseptle” hazırlandığını söyledi. İmralı Cezaevi’nin tecrit üzerine inşa edildiğinin altını çizen Öztürk, “10 yıl boyunca Sayın Öcalan tekli hücrede ve kötü koşullar altında tutuldu. Saç kazıtmalar gerçekleştirildi, zehirlenme durumları bu zaman içerisinde yine söz konusu oldu. Her defasında Sayın Öcalan’ı bir iradesizleştirme, etkisizleştirme çalışmaları devam etti. Bu, daha sonra disiplin cezalarına, avukat yasaklarına, ailenin tümden görüştürülmemesine ve iletişim yasaklarına dönüştü. Sürekli olarak İmralı Ada Hapishanesi’nde bir yöntem geliştirildi. Bu da özel savaş konseptinin bir parçasıydı. Sayın Öcalan’a yönelen bir yönetimin yansımasıydı aslında. Ancak bu özel savaş konseptine karşı Sayın Öcalan da başkaca yöntemler geliştirdi ve bu yöntemleri her defasında boşa çıkardı” dedi.
Benzersiz bir örnek
İmralı’daki tecrit sistemine karşı direnen ve sürekli olarak üreten bir iradenin olduğunu vurgulayan Öztürk, “Bu anlamıyla da benzersiz bir örnek. Bir halka önderlik eden lider örneğini bırakın cezaevinde, fiziki özgürlüğü, her türlü koşul ve imkana sahip liderler açısından bile görmek mümkün değil. Bu anlamıyla da Sayın Öcalan’ın duruşu, pozisyonu, ürettikleri, öğrettikleri ve Kürt halkında ortaya çıkardığı bilinç açısından da benzersiz bir örnek” dedi.
CPT İmralı’nın şahidi
Avrupa Konseyi’nin bir organı ve bağımsız olduğu “iddiasında” bulunan bir kurum olan CPT’nin, “işkenceyi önleme” misyonu ve yükümlülüğünü İmralı’da yerine getirmediğinin altını çizen Öztürk, “CPT’nin şöyle bir handikabı var aslında, İmralı Ada Hapishanesi’ni normal bir hapishane statüsünde değerlendiriyor. Bunun üzerinden kendi prosedürlerini uyguladıklarını, üye devletin izni olmadan rapor yayınlayamayacakları gibi açıklamalar yapıyorlar ama tıkandıkları nokta bu. İmralı Ada Hapishanesi’ni sıradan bir hapishane olarak değerlendiremezsiniz. Cezaevine giden, bu konuda raporlar yapan, tavsiyelerde bulunan bir kurum olarak bizzat şahidi aslında” sözlerini kullandı.
‘AİHM ortak olmamalı’
Tecride karşı uluslararası kurumlara çok sayıda başvuru yaptıklarını anımsatan Öztürk, “AİHM’de 2011’den beridir devam eden bir tecrit dosyamız var. 11 yıldır bu dosyada hala bir karar verilmiş değil. AİHM’in bunu sürüncemede bırakması da tecridin devamını sağlayan bir durumdur. Ağırlaştırılmış müebbetle ilgili durum Bakanlar Komitesi önünde ama onu bile gündemine 7 yıl sonra aldı. Bu süreci çok daha hızlı bir şekilde sürdürmesi gerekiyor. Kendi görevini, misyonunu yerine getirebilmesini bekliyor, tecride ortak olmamalarını umut ediyoruz” dedi.
Öztürk, tecridin kırılması için de kesintisiz bir mücadele çağrısında bulundu.
Can güvenliğinden CPT sorumlu
İnsan Hakları Derneği (İHD) Wan Şube Başkanı Mehmet Karataş da tüm hukuksuzlukların İmralı’da devreye konulup tüm cezaevlerine yayıldığını belirtti.
Karataş, “Örneğin CPT raporunda Abdullah Öcalan’a cezaevi kütüphanesinde sadece 3 kitap verildiği, dışardan her hangi bir kitap verilmesine izin verilmediği bir süreç yaşadık. Son sürece baktığımızda diğer cezaevlerinde de aynı uygulama devreye konuldu. Öcalan üzerinde uygulanan özel statü, yani kanunda bulunmayan fiili uygulamalar, geçen 20 yıl içinde yasallaştırılarak bütün cezaevlerinde uygulandığını görmekteyiz. Aslında Öcalan üzerinde uygulanan tecrit, şu an bütün cezaevlerinde en ağır biçimdi uygulanmaya başlanmıştır” dedi.
‘Tecrit insanlık suçudur’
Abdullah Öcalan ve diğer tutuklular üzerinde yürütülen tecridin bir insanlık suçu olduğuna vurgu yapan Karataş, “Cezaevlerinde insanlık onuruna aykırı uygulamaları denetlemesi gereken CPT’nin görevini yapmaması kabul edilemez ve sorgulanması gerekiyor. CPT’nin görevini yapmaması da bir hak ihlalidir. Yine CPT’nin yaptığı bu görüşmeyi kamuoyuna açıklamaması, toplumda büyük bir etki yaratan cezaevlerindeki hak ihlallerinin daha da artmasına neden olacaktır. İmralı Cezaevi’nde olan Öcalan diğer kişilerin can güvenliğinden CPT sorumlu olacaklardır” dedi.
HABER MERKEZİ