Türkiye’de yakın zamanda önemli gelişmeler yaşandı. 2002 yılından 2015 yılına kadar AKP Türkiye’yi yönetti. Tek başına iktidar olarak yönetti. Bu süreç zarfında devletin içerisinde önemli siyasi dönüşümler gerçekleşti. Dönüşüm değil de el değiştirmeler diyelim. Çünkü devlet içi iktidar değişimleri gerçek dönüşümleri ifade etmezler. Dönüşümlerin olması için toplumsal yaşamın gelişmesi, diğer adıyla toplumsal sorunların çözümünün gelişmesi gerekmektedir. Türkiye’de bu gerçekleşmedi. Türkiye’nin hiçbir temel sorunu çözülmüş değil. Toplumsal sorunların çözümü için zihniyet dönüşümü ile yaklaşım biçiminin değişmesi şeklinde iki hususta değişimin olması lazım. Türkiye’de bu iki hususta herhangi bir değişim yaşanmadığından herhangi bir gelişme de söz konusu olmadı. Zihniyet boyutunda değişim olmadığı gibi sorunlara yaklaşımında da bir değişim gerçekleşmedi. Bunu en açık ve öğretici haliyle devletin Kürt sorununa yaklaşımında görmek mümkündür. Kürt sorunu Türkiye’nin temel sorunudur. Hatta sadece Türkiye’nin değil birçok ülkenin temel sorunu haline gelmiş durumdadır. Bölgesel bir sorun halini almıştır. Temel sorunlar diğer tüm sorunları, onların çözümünü kendine bağlayan bir özelliğe sahiptir. Dolayısıyla temel sorunlar çözülmeden diğer sorunların çözümü gerçekleşememektedir. Temel sorunu ve onun şeklini belirleyen de egemen gücün zihniyetidir. Türkiye, Kürt inkârı ve soykırımı temelinde inşa edildi. Tüm varını yokunu bunun gerçekleşmesine adamış durumdadır.
2015 yılında AKP tek başına iktidar olma konumunu kaybederek gerileme sürecine girdi. 2015 yılından sonra Türkiye’de bilinen sorunlu manada da olsa yönetim seçimi yapılamadı. Türkiye’de darbe 7 Haziran 2015’te yapıldı ve halen bu darbe sistemi sürdürülmektedir. AKP 7 Haziran darbesiyle ve sonrasında karanlık ve derin bir yapılanma olan MHP ile ittifak geliştirerek hükümette kalabiliyor. AKP, geleneksel devletin Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin mücadelesi sonucunda çöktüğü ve ülkenin derin siyasal, toplumsal ve ekonomik sorunlar yaşadığı bir süreçte Kürt sorununu çözme ve reformlar gerçekleştirme vaadiyle toplum tarafından şartlı destek gördü. Türkiye’de geleneksel vesayetin kırılması, siyasi ve ekonomik reformların yapılması ve en Türkiye’nin en temel meselesi olan Kürt sorununun çözülmesi kendini dayatan temel hususlar olmuştu. AKP bu hususlarda değişim vaadi veriyordu ve toplumun şartlı desteği bu değişimlerin gerçekleştirilmesi içindi. Avrupa Birliği’ne girerek bunun yapılabileceğine dönük bir inanç, bir beklenti vardı. Kürtler, örgütlü bir güç olarak devlet içerisinde hegemonya değişimi yaşanırken devletin Kürt sorununa yaklaşımının değişmesini umut etti ve bunun için kolaylık sağlayacak birçok adım attı. Kürt hareketi ateşkesler ilan etti, sorunun çözümü için PKK Lideri temel yaklaşımların nasıl olması gerektiğini işleyen Yol Haritası’nı hazırladı. Ancak AKP’de ağır geleneksel devlet sistemine dönüş oldu. Tayyip Erdoğan derin devlet güçleriyle uzlaşarak kendi hegemonyasını hâkim kıldı
Esasında AKP, ABD’nin Siyasi İslam projesi kapsamında Ortadoğu’daki çıkarlarını gerçekleştirmek için kurulmuştu. AKP’nin bu kadar hızlı gelişmesinin, büyümesinin arkasında bu destek vardı. Kapitalist sistem eski devlet tarzıyla ve onun yapılarıyla Ortadoğu’da daha fazla yol alamıyordu. Siyasi İslam projesi ile bunu aşmak istiyordu. Türkiye ve AKP bunun modeli olarak seçildi. Büyük Ortadoğu Projesi hedef alarak geliştirildi. Ancak Siyasi İslam projesi ABD için istenilen sonuçları vermedi. Kapitalist sistemin krizi derinleşti ve ABD Ortadoğu’daki tıkanıklığını aşamadı. Bunun sonucunda ABD politikalarında değişimlere gitti. Bu durum Türkiye’deki devlet içi güçlerin konumunu da etkiledi. Fetullahçı hareketle Erdoğan arasındaki mücadelede Erdoğan eski devlet yapılarıyla uzlaştı. Bu mücadelede eski devlet tekrar başa gelmiş oldu. Fetullahçı hareketin tasfiyesi bir devlet politikası olarak belirlendi. Eski devletin işbaşına gelmesiyle eski inkâr ve imha politikaları da tekrardan ve daha kapsamlı bir biçimde devreye konmuş oldu. Halen iç yüzü açıklanmayan 15 Ağustos darbe girişimi belirlenen hedefine ulaşmış oldu. Darbeyle Kürt inkârı, savaş ve soykırım hedeflenmişti. Bugün bunlar uygulanmaktadır. İddia edildiği gibi darbe püskürtülmemiş, tam tersine püskürtülme denilen girişimin darbenin bir parçası olduğu yeterince anlaşılmıştır.
Sonuç olarak demokrasi güçlerinin kendilerini daha fazla örgütlemeden, toplumsal örgütlülükle güç ve eylem haline gelmeden Türkiye’de değişim ve dönüşümü gerçekleştirmenin imkânsız olduğu anlaşılmalıdır. AKP olayında bu durum yeterince kanıtlanmıştır. Bugün demokrasi cephesi genişlemiştir. Mevcut otoriter, tekçi ve sömürücü sistem herkesi olumsuz etkilemektedir. Kürtler ve diğer tüm demokrasi çevreleri, sosyalist kesimler daha fazla ittifak içerisine girerek bunu başarmak durumundalar. Bunun imkânları vardır ve bu tarihsel bir görevdir de. HDP bunun örgütlü gücü ve öncülüğüne kendini hazırlarsa başarı gelecektir. Bilinmelidir ki HDP bunun için, demokratik ittifak ve mücadele için vardır.