Hiçbir travmayı biz istemeyiz tabii ki. Sarsar ve bir şeyleri yıkıp atar bizden ama her travmanın bu olumsuz yıkıcı etkisi, bir başka şeyi ortaya çıkarma potansiyelini taşır. En azından, şöyle bir durup, sürüp giden, günlük, sıradan, ‘normal’ hayatınıza bakarsınız. Covid travması da yıkıcı etkisiyle hala sokaklarımızda ama aynı zamanda, -eğer bir şeyler yaparsak tabii ki- değiştirme potansiyelini içinde taşıyor ve bu, potansiyel her geçen gün daha da büyüyor.
Sistemin temel dinamiği ekonomi de, bu travmadan oldukça nasibini alıyor. Bu duruma sayılar üzerinden çok fazla bakmaya bile gerek yok aslında. Sadece ABD Başkanı Trump’ın kişisel servetinin, 600 milyon dolar düşmesi bile, bu sistemin ekonomik olarak da nasıl Covid’e yakalandığının bir göstergesi. Bu başkanının halinden de ibaret değil tabi ki. Yüzde 9 küçülen ABD ekonomisi, yani başka bir deyişle, dünya kapitalizminin başkenti, ne yapacağını bilemez durumda ve bu yüzden ısrarla, sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranıp, her şeyin geçmesini ummaktan başka bir şey yapamıyorlar.
Birçok insanın hayatını kaybettiği bu travma, aynı zamanda, bacaklarından tutarak kapitalizmi aşağı çekse, hiç de üzülmeyeceğiz tabii ki. Fakat ne yazık ki sistem, parçalanmadığında hala sekmeye devam ediyor. O zaman başka bir ekonomi için yazdıklarımızı hatırlatarak, bir tarafından sökmeye çalışmak için, alternatif bir ekonomi için, ‘Özgür Zaman Kooperatifleri’ni anlatalım yine;
‘Bu yüzden alternatif bir ekonomide üretime, ortaya çıkan verim ve kârlılık üzerinden değil, yaşantımızdan ne kadarının çalışmaya süpürüldüğü üzerinden bakılır. Dolayısıyla üretim ve tabii ki tüketim ne kadar çok özgür zamanımız olacağı üzerinden örgütlenir. İşte bu, Özgür Zaman Kooperatifleri’nin ana çıkış noktasıdır. Özgür Zaman Kooperatifleri’nde olanlar, kendi çalışma zamanlarını örgütleyerek, çalışma zamanlarını birlikte planlayarak, dolayısıyla özgür zamanlarının sahibi olurlar. Mesela Özgür Zaman Kooperatifi’nden bir grup yılda sadece iki ay taş baskı zeytin değirmeninde çalışarak, geri kalanını dünyada gezerek yaşayabilir. Çok mu ütopik geliyor? Hayır, siz distopyada yaşıyorsunuz. Bir şehirde çalışmak için o şehrin çok pahalı kirasını ödeyip, ulaşımına katlanıp, o iş için elbiseler satın alıp, eh çoktan o iş için okullar bitirip ve hafta sonu çamaşırlarınızı yıkamakla geçiriyorsunuz ve elinizde hiçbir şey kalmıyor. Geriye kalan sadece tükettiğiniz ömrünüz. Bu da eğer 80 yaşına kadar yaşarsanız. Belki de sadece iki haftalık ömrünüz kaldı ve siz hâlâ patronun konuşurken gözlerinizi ayıramadığınız iltihaplı diş etlerini seyredeceksiniz.’
Devam edeceğiz, daha fazlasını tartışabilmek ve yapmak için…