Coronavirüsün, dünyanın gidişatında önemli değişimlerin nedeni olduğu herkesin malumu. Mesele, bu değişimin hangi yönde seyredeceğiyle ilgili. Yani hak ve özgürlükler ile zengin fakir dağılımının nasıl etkileneceği meselesi. Genel görünüm, pandemi ile birlikte hak ve özgürlüklerdeki gerilemenin bir benzerinin dağılımında yaşandığı yönündedir. Somut örneği Türkiye’dir. Bayram sonrası normalleşme adımlarının birlikte Covid-19’un ekonomiye etkisi de tahmin edilmeye çalışılacak. Buna dair ilk elden bilgiler TESK Başkanı Bendevi Palandöken tarafından ifade edildi. Palandöken, 500 binden fazla esnafın iş yerini 2 aydan fazla kapatmak zorunda kaldığını kaydediyor. Palandöken, “Normalleşmeye adım adım başladığımız bu dönemde, iş yeri 2 ay kapalı kalan esnafın hasarı dışarıdan göründüğünden çok daha fazla oldu derken, ödenemeyen çek ve senetler, elektrik, su, doğalgaz faturaları ve kira borçlarının yol açtığı yüke özellikle işaret ediyor. Palandöken, özellikle 65 yaş üzerindeki esnafın sorunlarına işaret ederek, “Hepinizin de bildiği gibi esnaf dükkanını açamayınca istihdamda eksiklikler yaşanıyor” diyor. Tam da burada tablonun asıl resmi olan istihdam/işsizlik tarafında bakalım. Ekonomist Mustafa Sönmez’in Makina Mühendisler Odası için hazırladığı ‘Sanayinin Sorunları’ bültenine (59. sayı) göre, Covid-19 etkisiyle kısa çalışma, işsizlik ve ücretsiz izinli, sokağa çıkması yasaklanan 65+ ile 15-17 yaş, kendi hesabına çalışan ile kayıt dışı istihdamdan işsiz kalanlar dikkate alındığında, işsiz sayısının 16 milyonu bulduğu söylenebilir. Betam, pandemi sonrası 3 milyon kişinin işini kaybedeceğini belirtiyor. Bunun küresel anlamına gelince; bir araştırmaya göre 1961-2017 döneminde, 175 ülkede gelir dağılımının pandemi sonrasında ciddi oranda bozulduğu sonucuna varılmıştır. (13 Mayıs tarihli Dünya gazetesi Levent Alkan)
Otoriterleşmenin ekonomik yansıması
Türkiye 31 Mart yerel seçimlerinde, zor koşullara rağmen seçilmiş belediye başkanlarının bir kez daha görevden alınmasıyla uyandı. 15 Mayıs sabahı zor kullanarak belediye yönetimlerine el konulmasının tam da iktidarın fitillediği darbe tartışmalarının peşi sıra gelmesi anlamlı. CHP liderinin, Ali Babacan ile Davutoğlu’nun partisine erken bir seçim kararı halinde milletvekili verme yaklaşımına, Bahçeli’nin tam cepheden yönelttiği tehdidi, yeni bir Siyasi Partiler Yasası ile Seçim Kanunu çıkarılması talebiyle somutlaması, burjuva demokrasinin en temel ilkesi olan seçimlerin ilgasının somut ifadesidir. Cumhurbaşkanına yetki veren halk iradesinin belediye başkanları için geçersiz kılınması da bunun pratiği… Bu yapılanma tüm kurum ve kuruluşlara doğru genişlemektedir. İktidarın iradesi dışında tüm seçim kurullarının işlevsiz kılınması asıl hedeftir. Somut örneği, RTÜK’tür. RTÜK Başkanı’nın “Emir gelirse haber bülteni sunucularının yorum yapmasını engelleyebiliriz” sözleri kurumun bağımsız kalmasına ihtiyaç kalmadığını gösteriyor. Tek adama dayalı bu işleyiş ekonomik cephede de aynı minvalde seyrediyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yardım hesaplarına el konulup paraların sahiplerine ya da yardım edilen kişilere verilmemesi ekonomik ve sosyal alandaki kayyumu işaret ediyor. En sıcak örneği Mardin’de; TMMOB İl Koordinasyonu’nun açıklamasına göre, Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin ihale ile 20 Mayıs- 28 Mayıs- 2 Haziran 2020’de satışa çıkarmış oldukları tarla ve arsa vasıflı taşınmazlar arasında imar planında kamu alanı olan park, ortaöğretim ve sağlık tesis alanı, çocuk oyun alanı, kültürel tesis alanı gibi sosyal donatı alanları da var. İşte iktidarın ekonomi politiği. Bir katkı da Ticaret Bakanlığı’ndan geldi. 15 Mayıs 2020 gecesi ithal ürünlere getirilen yüzde 300’e varan vergi artışı. Halihazırda tonlarca karpuzu Van’a getiren tüccar yüzde 300 vergi veremeyince karpuzlar Van Garı’nda tren vagonlarında çürümeye terk edildi.
Mahalle meclisleri olsaydı…
İktidar ve ortağının kendisi dışındaki kesimleri ötekileştirme faaliyeti dört koldan yürüyor. Muhalefet cephesindeki durum tam tersi. Her gün daha da parçalı hale geliyor. Bir nedeni, demokratik değerlere yaklaşımın iktidarı aratmayacak derecede muhalefetin önemli bir kesimine sirayet etmesi. Kürt sorunu bunun kırılma noktası. Bütün dışlanmalar ve ötekileştirmeler için en işlevsel araç durumunda İktidar, Kürtlerin yer aldığı bütün oluşumları bu yöntemle dağıtmayı milliyetçi ve ırkçılığı her gün yeniden pompalayarak aslında Kürtler üzerinden kendisine muhalif gördüğü herkesi baskı altına alıyor. Buna karşı muhalefet ise patinajda. Bugünleri tahmin edip de gereklerini yerine getirmeyenler en çok bedel ödeyenler… Yine de geç kalınmış değil. Pandemi koşulları iyi fırsatlar yaratıyor. İki binlerin başında yerel ihtiyaçlar için yeşertilen mahalle meclisleri seçime endekslenmemiş olsaydı bugün her şey farklı olabilirdi. Bu amaçla formüle edilen HDK de aynı nedenle etkisiz. Çare, mahalle meclislerini yeniden örgütlemekten geçiyor.