Her şeyden önce bilinmelidir ki aşı geliştirmek oldukça zorlu bir süreç; Akademik araştırmalar ile başlayan ve ön klinik çalışmalarda, fareler üzerinde denendikten sonra insanlar üzerinde 3 ayrı faz şeklinde yapılan denemelerden aşının etkili olup olmadığı ve güvenirliği test edildikten sonra onay-ruhsat alan aşılar için üretim süreci başlar
Zülküf Güneş
2019 yılının son çeyreğinde Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve tüm dünyaya yayılan Covid-19 salgını, 2020 sonbaharında birçok ülkede ikinci dalgayı görerek günlük vaka sayılarındaki rekor artışlar ve ölümlerle beraber dünya genelinde Aralık ayı itibarıyla vaka sayısı 65 milyona, hayatını kaybedenlerin sayısı da 1,5 milyona yaklaştı. Ancak Kasım ayında aşılarla ilgili peş peşe gelen umut vadeden gelişmelerin yaşanmasıyla insanlık, bu son pandemiyi yenmeye bir adım daha yaklaştı. Normalde bir aşının geliştirilmesi ve kullanıma hazır hale getirilmesi ortalama 10-15 yıl alırken, (tifo aşısının üretilmesinin 103 yıl sürdüğü unutulmamalıdır) gelişen teknolojiler ve virüsün karakteristiği üzerine yapılan çalışmaların fazlalığı sayesinde Covid-19 salgını üzerinden bir yıl geçmeden ilk aşılar geçici onaylarını almaya başladı. Dünya genelinde 212 aşı adayı üzerinde çalışmalar sürerken 48 aşı birinci, ikinci veya üçüncü faz çalışmalarına devam etmektedir. Şu ana kadar Amerika-Alman ortaklığı Pfizer/Biontech, Amerikan Moderna, Çinli Sinovac, Rus Gamaleya ve İngiltere Oxford Üniversitesi’nin AstraZeneca işbirliği ile ürettikleri aşılar geçici veya ön onayları almış durumda.
Her şeyden önce bilinmelidir ki aşı geliştirmek oldukça zorlu bir süreç; Akademik araştırmalar ile başlayan ve ön klinik çalışmalarda fareler üzerinde denendikten sonra insanlar üzerinde 3 ayrı faz şeklinde yapılan denemelerden aşının etkili olup olmadığı ve güvenirliği test edildikten sonra onay-ruhsat alan aşılar için üretim süreci başlar. Ayrıca aşı-ilaç geliştirmek oldukça maliyetli ve yüksek riskler barındıran bir süreç. Hele ki geliştirilen aşıların genellikle böylesi pandemi koşullarında üretildiği düşünüldüğünde can havli ile hareket etmenin telefi edilemez sonuçlar doğurabileceği unutulmamalıdır.
Aşıların gelişim süreçleri bir tarafa, kullandıkları teknolojiler de farklılık göstermektedir. Şimdiye kadar öne çıkan aşılarda genel olarak mRNA, İnaktif ve Viral Vektör teknolojileri kullanılıyor.
oPfizer/Biontech ve Moderna gibi mRNA bazlı aşılarda, laboratuvar ortamında üretilen genetik materyal parçacıkları kullanılıyor. Bu parçacıklar virüsün dış yüzeyindeki protein kılıfın kodlarını içeriyor. Aşı yapıldıktan sonra vücudun bu kodlardaki talimatları kullanarak virüs ya da antijenin kılıfını üretmesini sağlıyor. Daha sonra da bağışıklık sistemi bu parçacıklara uygun antikorlar üreterek gerçek virüs vücuda girdiğinde savunmaya hazır hale geliyor. Bu aşıların en büyük avantajı virüslerin sadece genetik sekansı kullanılarak geliştirildiği için çok hızlı bir şekilde üretilebiliyor olması. Yani bu aşılar düşük maliyetlerle coronavirüsün genetik parçacıklarını kullanarak Covid-19’a sebep olmadan vücuda bağışıklık kazandırabilecek. Bu aşıların en büyük dezavantajı ise daha önce insanlarda tıbbi anlamda kullanılmamış olması. Ayrıca sadece virüsün tamamı yerine bir parçası kullanılmış olduğu için etkinliği de soru işaretlerini getiriyor. Onaylanmaları durumunda tarihte kullanılan ilk mRNA aşıları olacak.
o Oxford AstraZeneca işbirliğinde üretilen Covid-19 aşısı ile Gamaleya Enstitüsü’nün ürettiği Sputnik V aşılarında kullanılan ve aşı geliştirmede en eski metot olarak bilinen Viral vektör aşıları ağırlıklı olarak virüslerin zayıflatılarak hastalığa yol açma kabiliyeti ortadan kaldırılarak bağışıklık kazanılmasını sağlıyor. Vücuda giren virüs hastalığa sebep olmasa da bağışıklık sistemini tetikleyerek antikor üretilmesini sağlıyor. Viral vektör aşılarının en büyük avantajı vücuda çok spesifik antijenler enjekte edilebildiği için vücudun verdiği tepkide hedefe çok yakın oluyor ve çoğu zaman tek doz aşı uzun süreli bağışıklık için yeterli olabiliyor. Bu aşıların dezavantajı ise hâlihazırdaki bağışıklık sisteminin bu vektörleri tanıyabilmesi. Yani vücudun antijene değil de doğrudan vektöre tepki vermesiyle sonuçlanabiliyor. Bu da aşının etkinliğini düşürebiliyor. Ayrıca bu aşıların üretim sürecinde canlı bir hücreye ihtiyaç duyulduğu için üretim aşaması uzun ve maliyetli olabiliyor.
o Çin ilaç şirketi SinoVAC tarafından geliştirilen coronaVAC aşısı ise İnaktif aşılar sınıfına giriyor. Bu yöntem uzun süredir kullanılan bir metot. İnaktif aşılar ısı, kimyasallar ve radyasyon kullanılarak virüslerin kendilerini kopyalayarak çoğalmalarını engellenmesi ile üretiliyor. Bu ölü virüsler çoğalamasa da bağışıklık sistemini tetikleyebiliyor. Bu aşının en büyük avantajları denenmiş ve güvenli olarak bilinen bir teknik olması ve bağışıklık sistemi zayıf insanlarda bile kullanılabiliyor olması. En büyük dezanavantajı ise etkinliğinin düşük olması nedeniyle birden fazla doz kullanılmasının gerekliliği.
Aşıların güvenirliği
Geliştirilen ve ön onay alan aşılarla ilgili pek çok tartışma devam ediyor. Bunların bir kısmı komplo teorileri olsa da tarafsız bir gözle baktığımızda aşıların ticari yönü düşünüldüğünde akıllara birçok soru gelmektedir. Firmaların ürettiği aşıların güvenilirliğini, etkinliğini, tam piyasaya sunulur hale gelip gelmediğini güvenilir bir söylemle sunduklarından nasıl emin olabiliriz? Günümüz kapitalist sistemi içinde bütün şirketlerin önceliğinin kâr elde etmek olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla bu noktada şirketlerin açıklamalarından çok bağımsız kurumların (FDA gibi) verdiği raporlar ile Dünya Sağlık Örgütü’nün resmi açıklamalarını yakından takip etmeliyiz. İktidarlar ve hükümetlerin çelik-petrol ve diğer birçok alanda sürdürdükleri rekabeti aşı konusunda bir tarafa bırakarak insanlık adına pandemiden çıkış koşullarını objektif ve tarafsız bir şekilde ortaya koymalarını ancak temenni edebiliriz.
Üretim-dağıtım süreci
AstraZeneca, Pfizer ve Moderna’nın 2021 sonuna kadar 2,6 ile 3,1 milyar kişiye yetecek kadar aşı üretebileceği, Rus Gamaleya’nın da 500 milyon kişi için aşı üretebileceği düşünülüyor. Ayrıca Sinovac’ın yıllık 300 milyon doz aşı kapasitesini bu yılın sonunda, ikinci bir tesisin devreye girmesiyle üretim kapasitesini yıllık 600 milyona çıkarmayı hedeflediği düşünüldüğünde 2021 sonuna kadar dünya nüfusunun anca yarısı aşı ile buluşabilecek. Aşıların üretim süreci kadar dağıtım süreci de önemlidir. Şimdiye kadar acil kullanım izni alan aşıların +4 °C ile -70 °C gibi sıcaklık değerlerinde taşınması gerekmektedir. Bundan dolayı taşınma için soğuk zincir önem kazanmaktadır. Türkiye’nin de 50 milyon sipariş verdiği Çin aşısı ile Oxford AstraZeneca aşısı ve Gamaleya Enstitüsü’nün ürettiği Sputnik V aşıları +4 °C de 6 ay saklanılabilmesi, Pfizer/Biontech -70 °C ve -20 °C de 6 aylık saklama durumuna göre avantaj olarak görülmektedir.
Aşıya ulaşılabilirlik
Dünya nüfusunun 7,5 milyarı aştığı günümüzde gelişmiş ülkelerin kendi vatandaşları için kişi başına doz siparişleri çok manidardır. Bu tablo incelendiğinde 193 ülke içerisinde aşı siparişi veren ülkelerin nüfusu toplam dünya nüfusunun %15 iken, bu durum aşıların tüm ülkeler arasında eşit bir şekilde paylaşılmayacağını gösteriyor. Yeterli ölçüde temiz su ve gıdaya ulaşamayan dünya nüfusunun üçte biri öyle görünüyor ki covid 19 aşısına da yakın zamanda ulaşamayacak. Ve bu durum virüs kaynaklı ölümlerin devam edeceği anlamı taşıyor. Bu durumun önüne geçmek için Geri kalmış ülkeler için Dünya Sağlık Örgütü liderliğinde kurulan küresel aşı girişimi “Covax” 2021 sonuna kadar 2 milyar doz covid-19 aşısı tedarik edip ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayı hedeflemiştir. Bu girişimin hem bireysel hem de ülke düzeyinde katkı sunmak önemli olacaktır.
Aşıların ülkeler içerisindeki dağılımında da sağlık çalışanları dışında neredeyse tüm ülkelerde farklılıklar görülmektedir. Kimi ülkeler çiftçilere öncelik verirken kimi ülkeler bakıcılara bazı ülkeler ise güvenlik görevlilerine öncelikli aşı yapılacağını duyurdu. Ancak kronik rahatsızlığı olanlar ve yaşlılara aşı yapılması tüm ülkelerin acil gündem yapması gereken konular olduğu açıktır.
Türkiye’nin aşı konusunda önde gelen 4 şirketten (AstraZeneca, Pfizer, Moderna ve Gamaleya) kesinleşmiş bir siparişi yok. Çin şirketi Sinovac ile 50 milyon doz aşı için sözleşme imzalandığı biliniyor. Sağlık Bakanlığının açıklamasına göre Çin’den alınacak aşıların Aralık’ta 20 milyon doz, Ocak’ta 20 milyon ve Şubat’ta da en az 10 milyon doz aşı alınacak. Ayrıca Fahrettin Koca, Pfizer ile de Aralık’ta 1 milyon, ilerleyen süreçte 25 milyon doz aşı için görüşmelerin sürdüğünü, diğer aşı şirketleriyle de irtibat halinde olduklarını belirtmektedir.
Sosyolojik ve ekolojik riskler
Son bir yılda toplumsal yaşamın parçası haline gelen coronavirüsü, yediden yetmişe tüm kesimlerin hakkında görüş bildirdiği ve tartışma yürüttüğü önemli bir konu haline geldi. Hal böyle iken geliştirilen aşılar ile ilgili “DNA’mızı değiştireceğine, aşı ile vücudumuza mikroçip yerleştirileceği ve hayvan ceninlerindeki bazı dokuların aşı çalışmalarında kullanılması şeklinde birçok tartışma yürütülüyor. Bu tartışmalara muhatapların gerekli cevaplar verdiğini düşünürsek aşının bir de hukuksal yönüne bakalım. Bir aşının toplumsal temelde kabul edilip edilmemesi hukuksal çerçevede; “bilimsel olarak toplumsal yarar tespit edilmişse hukuk bu toplumsal yarara koruma sağlamak zorundadır. Bilimsel geçerliliği olan şey aynı zamanda kamusal yararı da içeriyorsa hukuk ona koruma sağlar” şeklinde kamusal yararı ön planda tutarak bireysel hakları sınırlandıran bir hukuksal anlayış hâkimdir. Bunun sonucu olarak da aşı ile vücuda müdahaleyi dokunulmaz hak olarak görmezler. Ancak bilinmelidir ki ilaç-aşı tercihi kişisel bir tercihtir ve gönüllülük ilkesine dayanmalıdır. Aşılar ile ilgili kaygılar giderildiğinde böylesine küresel bir salgınının durdurulması için herkes üzerine düşen sorumluluğu alacaktır.
Son olarak göz ardı edilen bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Birçok aşıda kullanılan; domuz jelatini, tavuk yumurtası veya civciv embriyo hücreleri gibi yöntemlerin Covid aşılarında bu uygulamaların kullanılıp kullanılmayacağı henüz tüm aşıların ne içerdiğine dair ayrıntılı bilgi sahibi olmadığımız için vejetaryen ve vegan dostlarımıza verecek bir cevabımız maalesef yok. Ayrıca bu aşıların geliştireceği alerjik reaksiyonlar ve doğal yaşam etkilerini kaygıyla gözlemleyeceğiz…
Kaynaklar:
- <https://www.pfizer.com.tr/arge>
- <https://www.bbc.com/turkce/haberler>
- <https://www.nature.com/>
- <https://tr.euronews.com/>