‘Çözüm sürecinde’ Akil İnsanlar Grubu içinde yer alan Doç. Dr. Vahap Coşkun, ‘Kürt sorunu’na ilişkin, “Böylesine sosyalleşen bir problemi salt güvenlik tedbirlerine başvurarak çözmenin imkanı yok” dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından 2013’te başlatılan “Demokratik Çözüm Süreci” AKP Genel Başkanı Tayip Erdoğan’ın 11 Ağustos 2015’te yaptığı “Bundan sonra çözüm süreci buzdolabına kaldırılmıştır” sözleri ile bitirildi. Sürecin bitmesinin ardından AKP, Kürt sorununda “güvenlikçi” politikalara geri döndü. Bu politika sonucunda bölgede şiddetlenen çatışmalar, derinleşerek devam ediyor. Kürt Sorununun “güvenlikçi” politikalar ile sona ermeyeceğini belirten “Demokratik Çözüm Süreci” döneminde oluşturulan Akil İnsanlar Grubu içinde yer alan Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, sorunun çözümü için anayasal değişikliğin olması gerektiğine dikkat çekti.
‘Yeni bir anayasaya ihtiyaç var’
Kürt meselesinin doğmasına sebebiyet veren iki önemli unsurun olduğunun altını çizen Coşkun, sözlerine şöyle devam etti: “Bunlardan biri milliyetçilik diğeri ise katı laik uygulamalarıdır. Bunlar Türkiye’de Kürt meselesinin oluşmasına sebebiyet verdi. Belirli bir kimlik üzerine oturmuş bir devlet inşası, o toplumda yaşayan farklı kimliklerin bastırılmasına sebebiyet verdi. Bu bastırılan kimliklerden bir tanesi de Kürt kimliğiydi. Kürt meselesi de bu anlamda bugüne kadar geldi. 1982 anayasası bu tekçi felsefeyi yansıtan bir anayasa zaten. Devleti kutsayan, birey karşısında devleti korumayı ön plana alan, bireylerin hak ve özgürlüklerini korumak ve geliştirmekten ziyade devletin alanını muhafaza etmeye çalışan bir anayasa. Dolayısıyla bu anayasanın varlığı Kürt meselesinin hem çözümü önünde bir engel oluşturdu hem de bu meseleyi daha katmerli bir hale getirdi. O nedenle Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Özellikle Kürt meselesinin çözümü bağlamında da Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var.” Coşkun, 16 Nisan 2017 yılında yapılan referandum ile yapılan anayasal değişiklik Türkiye’de demokratik standartları daha da yükseltmeyi amaçlayan bir anayasa değişikliği olmaktan ziyade daha daraltan bir anayasa değişikliği yapıldığını söyledi.
‘Temel problemler var’
Anayasada vatandaşlık anlayışında çok kültürlü olan bir Türkiye’de tam karşılayamadığını söyleyen Coşkun, “Burada çok temel problemler var. Bunlardan bir tanesi Türkiye’nin vatandaşlık anlayışıdır. 66. Maddede ifadesini bulan vatandaşlık anlayışı Türkiye’nin ve çok kültürlü yapısının yansıtan bir vatandaşlık anlayışı değil. Dolayısıyla bizim yeni bir demokratik vatandaşlık anlayışını ve bir anayasal vatandaşlık anlayışına ihtiyacımız var. Eğer bir anayasa değişikliği yapılacaksa en önde konuşulması gerekenlerden bir tanesi budur” ifadelerini kullandı.
‘Çözüm sürecini kabul etmişti’
“Demokratik Çözüm Süreci” döneminde Kürt Sorunu’nun çözümü için ciddi bir yol alındığını da sözlerine ekleyen Coşkun, şöyle konuştu: “En önemli mesafe toplumsal kabul görmesiydi. Yani toplumun çok geniş bir kesiminde bu sorunun silahla değil siyasetle çözüleceği yönünde bir algının oluşması ve bu algının giderek yerleşmesiydi. Maalesef o fırsatı iyi bir şekilde değerlendiremedik.” Sürecin sona ermesiyle çatışmalı dönemin derinleşerek devam ettiğini de anımsatan Coşkun, şunları söyledi: “Bu çatışma dönemi maalesef Türkiye’ye hem insani hem siyasi hem de demokratik açıdan ciddi bir maliyet çıkardı. Bunun giderilmesi, tekrardan bir demokratik ve siyasal bir çözümü konuşabilir bir ortamın yaratılması gerekiyor. Kesin olan bir nokta var. Böylesine sosyalleşen bir problemin salt güvenlik tedbirlerine başvurarak çözmenin imkanı yok. Güvenlik tedbirleriyle, askeri politikalarla belli bir noktaya kadar ilerleye bilirsiniz. Ama sorunun çözülebilir bir noktaya gelebilmesi hiç kaçınılmaz olarak bir politik süreci politik diyaloğu gerektiriyor. Bu anlamda başta siyasi aktörler olmak üzere toplumsal aktörlerin hepsinin yapacağı çeşitli işler var. Bu dönemde 3 noktaya dikkat çekilmesi gerekiyor. Bunlardan bir tanesi geçmişin muhasebesinin yapılmasıdır. Yani biz çözüm sürecinde nerede hata yaptık. Hangi yanlışları gerçekleştirdik. İkincisi yeni bir çözüm mimarisi oluşturmak. Yani olası bir çözüm süreci olduğunda bu çözüm süreci hangi temeller üzerinden işleyecek, aktörler neler yapacak, hangi mekanizmaları kullanacak. Üçüncü olarak da bu demokratik çözümün toplumsal savunucusunu gerçekleştirmek. Bu sorunun eninde sonunda siyaset uğruna çözüleceği konusunda topluma mesaj vermek.”
Kaynak: MA