Dünyada karasal alanlarda yaşayan türlerin yüzde 20’sinin soyu tükenirken, 1 milyon hayvan ve bitki türü yok olma eşiğinde. Türkiye’de her şey gibi biyoçeşitlilik de piyasalaştırılırken, dünyada koruma alanları için adım atılmıyor
Yusuf Gürsucu
BM’de kabul edilen ‘Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Taraflar Konferansı’, 200 ülke tarafından 22 Mayıs 1992 tarihinde imzalandı. BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Toplantısı’na (COP15) 2022’de Kanada’nın Montreal kentinde düzenlenmiş ve Türkiye adına Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi toplantıya katılırken 200 ülkenin 170’inin bir adım dahi atmadığı ortaya çıkmıştı. COP15’te COP16’nın Türkiye’de yapılması için aday olduğunu söyleyen AKP iktidarı, bir süre sonra bu karardan vaz geçerken, COP 16 toplantısı Kolombiya’da gerçekleştiriliyor.
Zirve Cali’de sürüyor
Birleşmiş Milletler COP16 Biyoçeşitlilik Zirvesi Kolombiya’nın Cali kentinde devam ediyor. Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi (GBF), 100’den fazla ülkenin 2030 yılına kadar gezegenin topraklarının ve okyanuslarının yüzde 30’unu korumayı taahhüt ettiği “30×30” hedefi de dahil olmak üzere 23 hedef içeriyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) raporu, ülkelerin taahhütlerinde bir miktar ilerleme kaydettiğini, ancak hedefe ulaşmak için küresel ağın genişlemesinin önümüzdeki altı yıl içinde hızlanması gerektiği belirtiliyor.
Kapsam artmış adım atılmamış
Raporda, küresel olarak kara ve iç suların yüzde 17,6’sının, okyanus ve kıyı alanlarının ise yüzde 8,4’ünün belgelenmiş korunan ve muhafaza edilen alanlar içinde olduğu belirtiliyor. UNEP’ten yapılan açıklamada, “2020’den bu yana Kolombiya’nın iki katından daha büyük bir alana denk gelen kapsam artışı kutlanmalıdır. Ancak her iki alanda da yüzde 0,5 puandan daha az bir artış söz konusudur” ifadesi trajik bir durumu ortaya koyarken, kapsamın artmış olmasına karşın hiçbir adım atılmadığı ortaya çıkmakta.
İki yıl önce verilen sözler
Cali’deki zirveye Amerika’nın dört bir yanından gelen yerli toplulukların temsilcileri, ülkelerin iki yıl önce verdikleri taahhütleri yerine getirmeleri için çağrıda bulunuyorlar. Yerli toplulukların toprak ve medeni haklarını savunan bir kuruluş olan Orta Yağmur Ormanlarındaki Yerli Topluluklar Merkezi (CECONSEC) Başkanı Teddy Sinacay Tomas, “Hükümetlerimiz hızlı kararlar almıyor. Değişiklikleri uygulamakta yavaş davranıyorlar. Yasaları uygulamaya ve politikaları standartlaştırmaya odaklanmış durumdalar. Ancak zararlı faaliyetleri tersine çevirmek ya da biyolojik çeşitliliği restore etmek ve korumak için harekete geçmiyorlar” dedi.
Avrupa bildiğimiz gibi
Avrupa Birliği ise biyolojik çeşitlilik mücadelesinde kendisini lider olarak konumlandırmış durumda. Avrupa Komisyonu Çevre Departmanı Genel Müdürü Florika Fink-Hooijer, “Birbiriyle bağlantılı koruma alanlarından oluşan geniş bir ağ olan Natura 2000’e sahibiz. Bu ve doğa restorasyon yasası nedeniyle, toprakla ilgili 2030 hedefine ‘nispeten’ yakında ulaşacağımızdan oldukça eminiz” derken, Avrupa’nın NTE madenciliği için yaptığı anlaşmalar ile Sırbistan ve Portekiz’e bu bağlamda yapılan baskılardan söz etmiyor.
IPBES’in 2020 raporu
Diğer yandan BM’ye bağlı ‘Hükümetler Arası Bilim- Politikası Platformu’ tarafından (IPBES) 2020 yılında bir rapor yayınlanmıştı. 1 milyon hayvan ve bitki türünün yok olma tehlikesi altında olduğu belirtilen rapordaki ayrıntılar ürperticiydi. 1900’den bu yana, kara kökenli türler en az yüzde 20 oranında soyu tükendi. Amfibi türlerinin yüzde 40’tan fazlası, resif mercanlarının neredeyse yüzde 33’ü ve deniz memelilerinin 3’te 1’inden fazlası ise yok olma eşiğinde veya büyük bir tehlike altında. 16. yüzyıldan bu yana en az 680 omurgalı tür ise yok edildi. Bu süre içerisinde tarım ve hayvancılık için kullanılan evcil memeli türlerinin ise yüzde 9’u 2016’da tükendi. Bunlarla birlikte 1000 tür daha tehlike altında olduğu raporda yer alırken, raporun hazırlandığı 2020’den bu yana geçen 4 yılda yok oluşun çok daha fazla geliştiği ön görülmekte.
Türkiye’de yüzde 4
Türkiye’de kayıtlarda yer alan 1624 koruma bölgesi mevcut. Bunların yüzde 76’sı doğal sit alanı olarak işaretlenmiş. Ancak koruma statülerinde yapılan değişikliklerle doğal sit alanlarında dahi her türden faaliyet (maden,enerji,turizm vb.) yapmak mümkün hale getirilmiş durumda. İşaretlenmiş olan 1624 koruma bölgesi Türkiye yüzölçümünün yüzde 4’üne denk gelirken, dünya ortalamasının yüzde 13 olması doğaya ve biyoçeşitliliğe verilen “önemin” açık bir göstergesi. Diğer yandan yüzde 4’ten ne kaldığı üzerine bir veri ise elimizde yok.
Biyoçeşitlilik ve sermaye çıkarı
2004 yılından bu yana meclise 4 kez getirilen ‘Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu’ tasarısı en son 2021 yılında da meclise gelmiş ancak tepkiler üzerine komisyondan meclis gündemine getirilememişti. Yeni yasama döneminde iktidarın meclis gündemine taşıyacağı yağmacı yasalar arasında ilk sıralarda yer tuttuğunu belirtmek gerekiyor. İktidarın amacının biyoçeşitliliği korumak değil onu sermaye çıkarına bağlamak olduğu hazırlanan yasa taslağında ve iktidarın tüm uygulamalarında görmek mümkün.
Suyu çalanlar
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Beştepe’de gerçekleştirilen Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) tesislerinin açılış gününde yaptığı konuşmada, 2025’te inşa edilecek 52 yeni baraj ve göletlerle 512 milyon metreküp suyu depolayacaklarını belirterek, “Halihazırda 145 olan bu sayıyı, 2028’e kadar 195’e çıkaracağız” sözleri COP16’ya bakışlaının özeti gibi. Bakan Yumaklı’nın, binlerce baraj ve HES’lerle suyun doğadan koparılıp hapsedilmiş olması yetmezmiş gibi ”2025’te 52 baraj daha kurulacak” açıklaması dikkat çekerken, ”Yeraltı barajlar sayısını 195’e çıkaracağız” sözleriyle su döngüsünü bozarak büyük yıkımlara neden olacak süreçlerden övgüyle söz etmektedir.