Özgür Müftüoğlu
Bir organize suç örgütü elebaşısının itiraflarıyla ortaya dökülen devlet/siyaset-mafya-sermaye ilişkileri, yasa dışı ilişkilerin jargonunu da yaşamımıza soktu. “Çökme” bunlardan biri. Sözcük hem itiraflarla hem ifşalarla tescillendi milyonların gözü önünde: Birileri birilerinin malına, mülküne mafya aracılığıyla “çöküyor!” Kimi zaman da doğrudan kendileri için birilerinin malına mülküne “çöküyor” mafya…
Örneğin Sedat Peker’in Bodrum Yalıkavak Marina’ya “çökmek”le suçlamasına karşılık Mehmet Ağar, “Biz olmazsak buraya mafya çökecek. Bugün eğer mafya buraya giremiyorsa bizim burada olmamızdandır.” yanıtını veriyor. Ya da Sedat Peker, İçişleri Bakanı Soylu tarafından “Köfteci Yusuf’a çökmeye çalışmak”la suçlanıyor… Yani mafya-devlet/siyaset-sermayenin iç içe geçmiş kirli muhabbetinde bir “çökmek” meselesi almış başını gidiyor.
Günlük yaşamda sıkça kullandığımız “çökmek” sözcüğü kirli ilişkiler içinde sıkça telaffuz edilince gerçek anlamı haliyle merak uyandırıyor. TDK’ye göre sözcüğün anlamlarından biri, “bulunduğu düzeyden aşağı inmek, çukurlaşmak”; bir diğeri, “üzerinde bulunduğu yere yıkılmak”; mecazi olarak kullanılan diğer bir anlamı da “son bulmak, yıkılıp dağılmak”; yine mecazi bir başka anlamı ise “üzerine oturmak.”
Mafya-devlet/siyaset-sermaye ilişkilerinde “çökmek” sözcüğü genellikle “üzerine oturmak” yani el koymak anlamında kullanılıyor. Bu anlamıyla “çökmek” sadece mafya bağlantılı ilişkilerde çıkmıyor karşımıza, aksine “el koymak” anlamıyla “çökmek”, kapitalizme içkin bir eylem olmanın ötesinde kapitalizmin esası olan sermaye birikim sürecinin olmazsa olmazı olarak, Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor tepemizde! Sermaye, kimi zaman doğaya; mala, mülke; ekonomik ve sosyal haklara ama her daim emeğin yarattığı değere el konulmasıyla yani çökülmesiyle birikiyor. Ayrıca kapitalizmin ulus devlet yapılanmasında egemenlik de diğer halkların siyasi ve kültürel haklarına çökülmesiyle kazanılıyor.
Mala, mülke, siyasal ve sosyal haklara sermaye ve devletin çökmesiyle (el koyması) mafyanınki arasındaki tek fark, birincinin devlet vasıtasıyla ve yasalarla meşrulaştırılmış olması; diğerinin ise kapitalizmin ihtiyaç duydukça kullandığı “karanlık (yasa dışı)” bir alanda tutulmasıdır.
Sedat Peker’in itirafları ve kendisinin de içinde yer aldığı mafya-devlet/siyaset-sermaye ilişkilerinin ifşası, kapitalizmin “karanlık” alanını açığa çıkartmıştır. Bu da devletin, sermayenin ve kendi iktidarının bekasını, kendi koyduğu yasalar çerçevesinde bile sürdüremediğini yani “bulunduğu yere yıkılmak anlamında çöktüğünü” dolayısıyla mafyaya ihtiyaç duyduğunu göstermektedir.
Karşımızda iki seçenek vardır: Birincisi toplumun; emeğine, haklarına, malına, mülküne, deresine, dağına çökülmesine, kısacası “kapitalizmin üzerine çökmesine izin vermemek için” mücadele etmesidir. Diğeri ise kaderine razı bir edilgenlikle tüm olan biteni heyecan ve merak uyandıran bir TV dizisi izler gibi izlemesidir ki bunun sonucu toplumun TDK’ye göre “yerin dibine geçerek çukurlaşması anlamında” çökmesidir. Bu ise aynı zamanda “devletin ve mevcut toplumsal düzenin de yıkılıp, dağılarak çökmesi” manasına gelmektedir. Ama karşısına alternatif bir düzen getirilmediği sürece çöküşler; daha demokratik, refah seviyesi daha yüksek bir toplumun ortaya çıkmasını sağlamayacağı gibi “toplumsal çöküşü” daha da hızlandıracak ve şiddetlendirecektir!