Geçenlerde Helsinki Çok Dillilik Girişimi hakkında bir makale okudum. Menekşe Tokyay kaleme almıştı. Çok önemli bir girişimin bizim medyamızda haberini okumadım, bu da benim eksikliğim olsun. O makaleden önemli bir bölümü de sizlerle paylaşmak istiyorum. “2019 yılı ocak ayında birçok bilim insanının bir araya gelmesiyle çok dilliliğin önemi konusuna dikkat çekmek istemişler. Ana konu çok dilliliği desteklemek, yalnızca bilimsel iletişim açısından değil “doğru bilim iletişimi”nin sağlanmasını da öngörüyor. Noam Chomsky “Dilin mimarisi” adlı kitabında çok- dilliliğe çok güzel değinir: “15 kişiden oluşan en küçük avcı toplayıcı kabilelerde bile farklılaşma olacaktır. İnsanlar birbirlerinin kopyaları değildirler ve en ufak bir farklılık durumunda bile, birçok-dillilik türü ortaya çıkacaktır”. Gerçek olan bizi demokratikleşmiş “bilim” ve bilimin demokratikleşmesi doğrultusundaki güncel tartışmalara taraf olmak kurtaracak. Bilim de, akıl da insanlığın gelişmesini hedefliyor. Kişilerin kendi dillerinde araştırma yapıp bunları yaygınlaştırması, bilim üreten bir toplum idealini güçlendiriyor. Bilim dünyasının, araştırmacıların, akademinin potansiyelini tam kullanacağı, kendi biricik özgünlüğünü taşıyan dilini kullanarak araştırmalarını tanıtacağı elverişli ortamlar yaratılması için her düzeyde çabalamak gerekiyor.”
Asimile politikalarının uygulandığı Türkiye’de Kürt çocukları okula başladıklarında adımlarca geriden başlıyorlar. Bir de Türkçe bilmedikleri için yedikleri dayak da bunun cabası. Özellikle de kırsal kesimde ana dili Kürtçe olan çocuklar Türkçeyi 1. sınıfta öğrenmeye başlıyorlar. Okulda Türkçe öğrendikten sonra da diğer dilleri öğrenip başarılı olmaya çalışıyorlar. Rafa kaldırılmış anadil, yeni öğrenilmiş diğer dil ve bunlara eklenenler. Bu arada kalmışlıkta bırakın bilim yapmayı normal yaşamayı sürdürmek bile ne kadar zor. Meşakkatli bir yolculuk başarılı olmak için. Bunlar da yetmezmiş gibi ırkçı söylemler. Ki bu iddiaları söyleyen kişiler profesör, doktor gibi önemli sıfatların da sahipleri. Amedspor ismini dahi yok sayan, kabullenmeyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Bunlara ses çıkartmayan bilim insanlarının, aydınlarının ve siyasetçilerin olduğu bir toplumda da bilim demokratikleşir mi?
Türkiye’de kadınlar her alanda seslerini çıkartmaya çalışıyorlar. Cumartesi Anneleri senelerdir seslerini duyurmak ve sahip çıkmak için alanlarda mücadelelerine devam ediyorlar. Yakınlarının akıbetini öğrenmek için faşizme karşı direniyorlar. Cumartesi günleri bu anneler için eziyet günüdür. Bu annelere karşı bitmeyen öfke günü. Urfa’da Emine Şenyaşar yıllardır adalet için nöbette. Bu sesleri duymak bu kadar mı zor? Hak, hukuk ve adaletten bahsedenler neredesiniz? “Bana dokunmayan yılan bin sene yaşasın” yaklaşımınız bizi bu günlere getirdi. Zaten dokunmadığınız için kaybediyorsunuz.
Cesaretli kadınlar başarılı oldukları alanda kadın haklarına sahip çıkarak destek sunmaya devam ediyorlar. Cannes Film Festivali’nden ödülle dönen Merve Dizdar konuşmasında, “Bu ödülü kendisine layık görülenlere boyun eğmeyip eyleme geçen, bu uğurda her şeyi göze alan, ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmeyen kız kardeşlerim ve Türkiye’de hak ettiği güzel günleri yaşamayı bekleyen tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyorum” dedi.
Kadınların yaşamda aktif ve başarılı olması hepimizin yaşam kalitesini arttıracaktır. Aslında çokluk, çokluğu yaşatma, saygı duyma hepimize iyi gelecektir.