Göbeklitepe’ye toplumlar tarihindeki ilk yatay kentleşme örneği diyebiliriz. Bu yapılaşma toplumsal yaşama hatta örgütlenme modeline de yansımıştır. Hiyerarşik yapının ilk örneği ise Sümerlerin Ziggurat adlı yedi katmanlı yapılarıdır. Devleti temsil eden kurumlar hep çok katlı ve devasa ölçekte olup Erk’i temsil etmiştir. Bu çok katlı yapılar temelde; ezen-ezilen, zenginfakir, alt- üst anlayışını beraberinde getirmiş günümüzde de rezidans ve kulelerle temsil edilmektedir.
1800’lerde sanayinin gelişmesiyle birlikte emek üzerinde sömürü paralel olarak artmıştır. Fabrikalarda çalışan işçiler civar köylerde yaşayanlardı. Bunların fabrikaya gelip gitme zamanlarının kısaltılması için ilk çok katlı binalar (Lojman) yapılmaya başlanmıştır. Daha fazla sömürebilmek için zamandan kazanılması hesaplanmıştır. O dönemin sömürü argümanı olan bu yapılaşma modeli günümüz çok katlı binaların ilk örnekleridir.
Dünya ve Avrupa 1950’li yıllardan bu yana çok gerekmedikçe ve kentin mimarisine uygun olmayan çok katlı betonarme yapıların yapılmasına izin vermemiştir. Fransa, İngiltere ve ABD gibi ülkeler o yıllardan beri az katlı ya da müstakil evlerin inşasını destekleyen imar plan ve politikaları yapmıştır. Bunun sonucunda ise ABD, İngiltere, Fransa’ da %90’a yakını az katlı yapılarda yaşamaktadır. Türkiye’de İmar kanunu bile çok katlılığın en fazla beş kat olarak önermekte olmasına rağmen bu da dikkate alınmamıştır.
Kentler gökdelen ve rezidanslarla doldurularak; hava koridorları, uçuş koridorları olan gökyüzü bile sermayece işgal edilmiştir. Kalan alanlarda her gün yenisi çıkarılan yasalarla toprak, hava ve su sermayeye ipotek edilmektedir. Türkiye’de 92’lerde Başbakanlık Aile Kurumu’nun yaptığı araştırmaya göre halkın % 92 civarı çok katlı yapı istemediğini belirtmiş buna rağmen konunun muhatabı olan imar bakanlığı, belediyeler ve imzacı birlikler halkın bu isteğini göz ardı etmiş, betona endeksli çok katlılığı destekleyen politikalar yapmış ve çoğunca da modern bir şehir yarattık diye övünmüşlerdir.
Tabi kentte çok katlılık böbürlenilecek bir yapı olmuş tek ya da az katlı yapılar da hayıflanacak bir şeymiş gibi lanse edilmiştir. Az katlı yapılaşma olursa herkese yetecek kadar arazi olmaz, tarımsal alanlarında imara açılması gerekir söylemi tamamen safsatadır ve arazi rantının sahibi olan sermayedir. Elbette nüfus olarak milyonları bulan kanserli kentlerin kabul edilmesi kentsiz kentleşmeden başka bir şey değildir; yurttaşlık bilincinden uzak, metalaştırılmışlardan oluşan yığınların tıkış tıkış sürüleştirilmesi tamamen sistem sömürüsünün kolaylaştırılmasından başka bir şey değildir. İnşa edilen bu yapılaşma modeli birey, toplum ve doğa üzerinde sınırsız tahribat yapar.
Güvenlik, eğitim, sağlık ve tüm yaşam alanlarının metalaştırılması üzerine kurulur. Yalıtılmış, izole, gettovari yapıların dört duvarı arasında tanıtım ve reklamlar ile çekirdek aile modellemesi dayatılır. Aile yapısı küçülterek bireycilik öne çıkarılır. Toplumsal yaşamda daha önce yaşlısı, engellisi, kimsesizi birlikte yaşamıştır. Sistem ihtiyaçmış gibi gösterdiği bütüncül sömürü temelli kreş, yaşlı bakım evi, engelli ve her türlü rehabilitasyon merkezleri açarak aile yapısının tümden tahrip etmiştir.
Birlikte-barışık, dayanışmacı olan toplumsal yapıyı yok etmiştir. Daha önce ölçüt olan toplumsal ahlak ve vicdan yok edilerek bireyci- bencil bir toplumsal yapıyı yaratmıştır. Bugünkü çok katlılık ve onun kenti sadece 1800’lerde yapılan sömürü lojmanlarından farklı değildir, sürdürülebilirlik ve modernlik tanımları da sadece kandırmacadır, özünde sermayeye hizmettir.