Ezgi Koman
TUİK’in açıkladığı enflasyon, işsizlik, çiğ süt üretimi, kira artışı vb. pek çok veri her ne kadar çok güvenilir bulunmasa da dikkatle ele alınıyor. Açıklanan veriler hızla siyasetin konusu oluyor. Tartışmalar, derin analizler yapılıyor. Bir yandan verilerin güvenilirliği sorgulanırken, bir yandan da olması gerekenler, politikalar öneriliyor. Zaman zaman da verilerin işaret ettiği sorun alanlarına ilişkin vaatlerde bulunuluyor.
Zaten sosyal politika alanındaki verilerin böyle bir işlevi vardır: Yaşanılan sorunlara dikkat çekmek, önerilecek etkili politikalar için temel oluşturmak.
TUİK’in 2012 yılından bu yana, her yıl Nisan ayında açıkladığı, güncellediği “İstatistiklerle Çocuklar” verileri geçtiğimiz haftalarda yayınlandı. Ancak 2021 yılına ilişkin pek çok alandan çocuklarla ilgili durumu ortaya koyabilecek bu veriler, siyasetin gündeminde neredeyse hiç yer bulmadı. 2021 yılına ait açıklanan verilerden bazıları şöyle:
2021 yıl sonu itibarıyla Türkiye nüfusu 84 milyon 680 bin 273 kişi iken, bunun 22 milyon 738 bin 300’ünü çocuklar oluşturuyor. Yani çocuk nüfusu toplam nüfusun 26,9’unu oluşturuyor. Bu oran gittikçe düşüyor. Örneğin çocuk nüfusu 1970 yılında yüzde 48,5’iken, 1990’da yüzde 41,8 imiş. Gittikçe düşmesine karşın yine de Türkiye’nin çocuk nüfusu Avrupa Birliği üye ülkeleri arasındaki en yüksek olanı.
Bu oran da Türkiye geneli için zaten ortalama bir oran. İllere göre bakıldığında bu oran büyük farklılıklar gösteriyor: Türkiye’de çocuk nüfusun en yüksek olduğu il yüzde 45 oran ile Urfa, en düşük olduğu il ise yüzde 17 oran ile Tunceli. Çocuk nüfusunun yüksek olduğu iller Şırnak ve ile Ağrı, düşük çocuk nüfuslu iller ise Edirne ve Kırklareli şeklinde sıralanıyor.
Türkiye’nin de taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre çocuk 0-18 yaş arası bireyler olarak tanımlanmaktadır. TUİK’in açıkladığı istatistiklere göre Türkiye’deki çocukların en büyük kısmını ise 5-9 yaş grubu çocuklar oluşturuyor: “2021 yılında çocuk nüfusunun yüzde 26’sının 0-4 yaş grubunda, yüzde 29,1’inin 5-9 yaş grubunda, yüzde 28,3’ünün 10-14 yaş grubunda ve yüzde 16,5’inin 15-17 yaş grubunda yer aldığı görülüyor”.
TÜİK istatistiklerinde çocukların eğitime erişimiyle ilgili bilgiler de yer alıyor. Bu verilere göre okulöncesi eğitim seviyesinde 5 yaş net okullaşma oranı bir önceki yıl yüzde 71,2 iken, şu anda 56,9’a gerilemiş durumda. Bu veri okulöncesi eğitimde okullaşma oranında gerçekleşen bir düşüşü gösteriyor elbette ancak Eğitim Reformu Girişimi TUİK’in açıkladığı “net okullaşma oranının” bize en doğru bilgiyi sunmadığını vurguluyor. En iyi veriyi sunmasa da TUİK’e göre ilkokul ve ortaokul seviyesinde de bir düşüş söz konusu: İlkokul seviyesinde net okullaşma oranı yüzde 93,6’dan yüzde 93,2’ye, ortaokul seviyesinde yüzde 95,6’dan yüzde 88,9’a da düşmüş.
TUİK’in verilerinde yer alan bir başka konu da çocukların işgücüne katılma oranı. 2021 yılında 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılma oranı %16,4 olmuş. İşgücüne katılma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, bu oranının oğlan çocukları için %22,9, kız çocuklar içinse %9,5 olduğu belirtiliyor.
Açıklanan bir başka veri de çocuk evliliklerine ilişkin. TUİK’in sadece resmi evlilik istatistiklerine göre açıkladığı veriye göre, 16-17 yaş grubunda olan kız çocuklarının resmi evlenmelerinin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı 2002 yılında %7,3 iken, bu oran 2021 yılında %2,3’e düşmüş.
TUİK bu yıl da çocukların ölüm nedenlerine ilişkin verileri paylaşmamış. Bu veriler en son 2019’da yayımlamıştı. 2019 yılında 1-17 yaş grubunda çocuk ölümleri en fazla dışsal yaralanma ve zehirlenmeler nedeniyle gerçekleşmişti.
Evet, üzerinden üç hafta geçmesine karşın siyasetçilerin pek de gündemine giremeyen bu veriler, bize gösterilenin ya da konu bile edilmeyerek gösterilmeyenin dışında da pek çok şey söyleyebilir. Çocuklarla ilgili gerçek sorun alanlarına işaret edebilir, nerelere odaklanmamız, nerelerde veri üretmemiz gerektiğini anlamamıza yardımcı olabilir. Ayrıca TUİK’in her yıl yayımladığı bu veriler çocuklarla ilgili etkili politika yapmak için izleme yapmamıza da yardımcı olabilir. Böylece güvenilirliğinin yanı sıra bu verilerin ne işe yaradığını yani çocuk politikalarını sorgulamamızı da sağlayabilir. Örneğin 2012’den beri yayınlanan bu veriler çocuk nüfusunun en yüksek olduğu illerde özel politikaların ele alınmasına yol açmış mı? Yerel yönetimler örneğin, bu konuda neler yapmış? Peki kayıt dışı evlilikler görmezden gelinerek, sadece resmi evlilik rakamları temel alınarak “düştü” denilen çocuk evliliklerinin, çocuklar için bir cinsel şiddet türü olmasına ilişkin gerçek, yapısal çözümler üretilmiş mi? Çocukların en çok dışsal yaralanma ve zehirlenme sebebiyle yaşamını kaybettiği verisi bu konuda genel bir önleyici politikaya dönüş mü? Okullaşma oranı düşüyorsa 4+4+4 eğitim sistemi gerçekçi ve çocuk odaklı bir şekilde tartışılmış mı?
Bunların ve benzer soruların yanıtını biliyoruz. Bu duruma ilişkin hükümetten bir beklenti de kalmadı sanki. Ancak bu verileri yürütmeye, idareye talip olan muhalefetin gündem etmemesi, “Çocukların yaşadıkları hâlâ mı siyasetin dışında bir konu olarak ele alınıyor?” sorusunu akla getiriyor. Elbette konuyu az da olsa takip eden siyasetçiler vardır ama hatırlatalım: çocukların eğitime erişimlerinden oynadıklarına oyuna, yaşamlarını kaybetme biçimlerinden evlendirilmelerine kadar yaşadıkları her şey tam da siyasetin konusu, gündemi…