Basın özgürlüğü insan hakları için hayati önem taşır. Çünkü basın yaşanan hak ihlallerinin ortaya çıkartılması, görünür kılınması, yargı yoluyla cezasız kalmaması ve bir daha benzer ihlallerin yaşanmaması için önemli role sahiptir. Basının bu rolü gazetecilerin; toplumsal ve politik hayatı etkileyen tüm yetkililerden, kurumlardan kamu adına hesap sorabilme hakkına yani Avrupa Konseyi’nin tanımladığı şekliyle “kamu bekçiliği” şeklinde tanımladığı görevine dayanır.
Çocuk hakları açısından baktığımızda basına benzer sorumluluklar yüklenir. Çocuk hakları hareketi; basını çoğunlukla çocukların basında temsil edilişi açısından eleştirel yaklaşarak ele alıyor olsa da çocuk haklarının bütüncül şekilde yaşama geçirilmesinde basının önemini her zaman bilir ve bu yönde basınla işbirlikleri kurar.
Kaldı ki basın sadece yetişkinlerin değil yaşamın bağımsız, eşit ortakları olan çocuklar için de bilgi edinme, haber alma özgürlüğünün en önemli araçlarındandır. Bu yüzden çocuklar için oluşturulmuş gazeteler, sayfalar, haber siteleri vb. ile çocukların medya okur-yazarlığı konuları çocuk hakları hareketinin vazgeçilmez gündemlerindendir.
Çocuk hakları hareketi çoğu kez dünyanın ve Türkiye’nin herhangi bir yerinde yaşanan bir çocuk hakkı ihlalini basından öğrenir ve bu ihlallerin cezasız kalmaması için bu şekilde çabalamaya başlar. Cezasız kalmaması yani ihlali gerçekleştiren failin cezalandırılması, çocuğun ve yakınlarının zararlarının tazmin edilmesi ve benzer bir ihlalin bir daha gerçekleşmemesi…
Örneğin; 2014 yılında Adana’da kayıt dışı bir işyerinde kaçak olarak çalıştırılan ve sonunda pres makinesine kafası sıkışarak yaşamını kaybeden 12 yaşındaki Ahmet Yıldız’ı hepimiz Adana’da çalışan bir gazeteci aracılığıyla öğrendik. Bu şekilde çocuk hakları dernekleri davayı takip etti ve konu tüm toplumun gündemine girdi.
2012 yılında Pozantı Cezaevi’nde çocukların maruz kaldığı şiddet de yine bir başka gazeteci aracılığıyla açığa çıktı. Evet konuyu haber yapan muhabir bir süre tutuklandı ama bu haber aracılığı ile sivil toplum da kamu idaresi de konuya dair pek çok çalışma yürütmek zorunda kaldı.
2019 yılında Muğla’da üç yaşındaki çocuğun annesi tarafından uygulanan şiddet yine basın aracılığıyla gündeme gelmeseydi, belki de çocuk koruma altına alınmayacaktı.
Suriye’deki savaştan korunmak amacıyla Türkiye’ye sığınan binlerce çocuğun tekstil atölyelerinde kaçak olarak çalıştırıldığı bilgisi de yine basın yoluyla uluslararası toplumun gündemine girdi ve hiç olmazsa haberi yapılan o firmalar bu konuda daha hassas davranmak zorunda kaldı.
Benzer şekilde İzmir’de sahte can yeleği yapan bir atölyede çalıştırılan çocuklar da yine gazeteciler aracılığıyla gündemimize girdi ve kaçak işyeri kapatıldı.
Pek çok çocuk hakları örgütü de çocukların yaşadıkları hak ihlallerine ilişkin sistematik rapor hazırlarken; basın taraması yoluyla haberlerden yararlanır ve çocuk hakları konusunda kamu idaresine bu şekilde politika önerilerinde bulunur.
Basının çocuk hakları açsından önemine dair örnekler illa ki çoğalır… Ve bu her örnek basının çocuk haklarının yaşama geçmesindeki önemini bir kere daha kanıtlar… İşte yüzden basın özgürlüğü çocuk hakları hareketinin de doğal bir konusudur…
O halde çocuk hakları hareketinin bildiğini bir kere de buradan tekrar edelim: “Çocuklar için daha iyi bir dünya” ancak basın özgürlüğünün temel ilkelerinden biri olan demokrasinin benimsenmesiyle, insan haklarının yaşama geçirilmesiyle mümkün…