Bugün Dünya Çocuk İşçiliği İle Mücadele Günü… Tarlada, tezgâhta, fabrikada, atölyede, sokakta… Onlar en küçük emekçiler, onlar emeği yok sayılanlar, onlar çocuklar…
Reyhan Hacıoğlu/İstanbul
Bugün Dünya Çocuk İşçiliği İle Mücadele Günü, ancak dünyada 152 milyon Türkiye’de ise resmi verilere göre 720 bin çocuk işçi var. Dünyanın her yerinde emekleri sömürülen, ucuz iş gücü görülen, öldüklerinde bile kayıtlara geçmeyen milyonlarca çocuk için bugünün bir anlamı yok. için BM tarafından farkındalık yaratmak amacıyla 2002’de bugün “Dünya Çocuk İşçiliği İle Mücadele Günü” olarak kabul edilse de hala değişen hiçbir şey yok. Biz de onlara sormak istedik yaşadıklarını.
Bir konuşabilseydi…
Mümkün değil tabi hepsini dinlemek, hepsine ulaşmak. Ama bir yerden başlayayım diye Tarlabaşı’na gittim. İlerlerken kamyona kâğıtların doldurulduğu izbe bir alan dikkatimi çekti. Yanılmamışım. Köşede tam döndüğümde göz göze gelgeliyoruz onunla. Gözleri kapkara, teni ise bembeyaz. Gazeteci olduğumu onunla müsaitse biraz sohbet etmek istediğimi söyledim. Ve o anda ben de başkalarının dikkatini çekmiş olmalıyım ki bir “ağabey” geliyor. Derdimi anlatıp onunla konuşmak istediğimi söylüyorum ama cevabı; “O Türkçe bilmez. Ne istiyorsun? Söyle ben sana söyleyim” oluyor. Onunla göz iletişimi kurup en azından sorularıma doğru cevap almak istiyorum ben de…
Gözleri karaydı ve Afganistanlıydı
Afganistanlıymış. 15 yaşında ve yaklaşık iki yıldır geldiği Türkiye’de kâğıt topluyormuş. Kaç saat çalıştığını soruyorum. “Ağabey” araya girip ona kalmış diyor! Çok inanasım gelmese de, dediğine göre 8 ya da 10 saat çalışıyormuş. Herhangi bir sağlık güvencesi yok. Topladıklarını da günlük 40 ya da 50 TL’ye satıyormuş. Ailesinin kaç kişi olduğunu soruyorum. Ama Türkçe bilmediğini söyleyen “ağabey” araya girip; “Evinde kaç adam var?” diyor. O da Türkçe olarak ” 5 kişi” diyor. Şahit olduğum bu tabloya rağmen onun Türkçe bilmediğine ikna olmak zorunda kaldım(!) Aylık geliri bin 500 ya da 2 bin TL’yi buluyormuş. Ailesine ancak 400 ya da 500 TL yollayabiliyor ve evde tek çalışan da oymuş. Burada kendisi gibi kâğıt toplayıcılığı yapan 4 Afganla kalıyor, kiraları 800 TL, mutfak, elektrik su derken zaten bir şey kalmıyormuş. “Ya yemek nasıl yapıyorsun, ne yiyorsun?” diyorum ama her şeye hâkim “ağabey” işi olduğunu söylüyor. Böylece adını dahi öğrenmeden uzaklaşıyor benden. Muhtemelen söyleyeceği çok şey vardı lakin “işi” vardı demek… Kendi derdini anlatmasına dahi izin verilmeyen, emeğinin sömürüldüğü binlerce mülteciden biriydi sadece o.
Midyeci Ali’nin ilk iş günü
Başka bir gün pazarda şansımızı deneyelim diyoruz arkadaşımla. Tezgâhlarda duran, su satan elbette birileri olurdu. Ve nihayetinde çocuklara sokak yasak olsa da işçilere serbestti. Dolaşırken, bir tezgâhın ucunda fark ediyoruz. Yere çömelmiş. Yorgun ve güneş de vurmuş belli ki. Tezgâha yönelmemizle “Hoş geldiniz, kaç tane vereyim?” diyor. Durumu anlatıp gazeteci olduğumuzu ve onunla konuşmak istediğimizi söylüyoruz. Tedirgin gözlerle bir süre bizi süzse de sonradan rahatlıyor.
O aslında bir öğrenci
Söylediğine göre ilk iş günüymüş. Annesi, ağabeyi ve babası da çalışıyormuş. Sattığı midyeleri de annesinin çalıştığı yerden 50 kuruşa satın alıyormuş.13 yaşındaymış Ali ve aslında 5. sınıfa gidiyormuş. Salgınla okullar kapanınca ve ne arayan ne soran olunca da bir süre evde kalmış şimdi de eve katkı için geçmiş midye tablasının başına. Merak edip soruyoruz AKP’nin öve öve bitiremediği ve süreklileştirmeyi dahi düşündüğü online derslere hiç girmiş mi diye. Evde bilgisayarı dahi yokmuş ki! Kira olan evde 6 kişilermiş. Sabah erkenden gelmiş, midye biterse eve gidecek. “İyi kazanırsam yarısını anneme yarısını kendime alacağım” diyor Ali. Okulu soruyoruz ne olacak böyle peki diye “Kötü oldu” diyor sadece. Haklı kim bilir böyle kaç Ali var… Bol kazançlar dileyip ayrılıyoruz tezgâhından.
18 saat mesai ve 20 TL!
Az ilerde tezgâhında az biraz lahanası kalmış uzunlu boylu bir çocuk çekiyor ilgimizi. 16 yaşındaymış Welat ve 3 yıldır bu tezgâhtaymış. Akrabasıymış patronu ve günlük 80 TL kazanıyormuş. Ablası, abisi ve annesi de çalışıyor Bitlisli Welat’ın. O da Ali gibi öğrenci. 8. sınıf olan Welat okul döneminde de çalıyormuş. Dersleri soruyoruz. “İnternet var evde ama bilgisayar bozuk” diyor ve o da hiç derslere girmemiş. Tabi onu da arayan soran olmamış, neden derslere girmiyorsun diye.
‘Saat 6’da buradayım abla’
Liseye geçiş sınavına girmek istemiyor Welat. Çalışma saatlerini soruyoruz, “18 saat ayaktayız. Sabahın köründe saat 6-7 gibi geliyorum abla. Yasak olduğu için bu aralar erken gidiyorum” diyor. Aldığı bütün parayı annesine veriyormuş ve aylık harçlığı ise ya 20 ya 30 TL imiş… 18 saat mesai 20 TL! İnsan düşünmeden edemiyor Welat simidin bile 2 lira olduğu ülkede ne alıyor ne yapıyor acaba harçlığı ile…
Welat’ın “mesaisini” binlerce çocuk ve hatta milyonlarca çocuk her gün yapmaya devam ediyor. Çocuk işçiliğin en çok olduğu alanlardan biri tekstil. Ve özellikle merdiven altı, sosyal güvencenin olmadığı ve çalışmanın ağır olduğu atölyeler. Tekstil atölyeleri deyince de akla gelen ilk semtlerden biri Bağcılar. Gazeteci arkadaşın yardımı ile bir atölyeye gittik.
Henüz 12 yaşında…
8 buçukta başladığı mesaisinden biraz alı koyup sohbet etmek istediğimi söylüyorum. Adı Caner ve 15 yaşında. Her işte çalışmış Caner. Lokantada, tamircide ve en sonda burada çalışmaya başlamış. Afrinli, savaştan kaçıp gelmiş ailesi ile. Kırık Türkçesi ile abim ve kardeşim de burada deyince neredeyse bütün ailenin çalışıyor olduğunu öğreniyoruz. Ağabeyi18 yaşına yeni girmiş ve diğer işçi kardeşi ise henüz 12 yaşında…
En küçükleri ağır işte
Aldığı ücreti soruyorum, “Günlüğü 100 TL’ye geliyor. Aylık 2 bin 200 TL alıyorum” diyor. Sağlık güvencesi yok tabi. Ama o “şanslı” olan Suriyelilerden. Çünkü kimliği var ve en azından hastaneye gidebiliyor. 6 yıldır Türkiye’deler ve 6 kişilermiş kira oldukları evde. Babaları tamirci. Çalışmayı soruyorum, ağrılığı, başka bir ülkede yaşamı… Ama tahmin ettiğim cevaplar geliyor; “Türkiye’de çalışmak, yaşam güzel. Ortacı olunca ağır ama makinacı ağır değil. Sabah 8 buçuktan akşam 7’ye kadar çalışıyorum. Kahvaltıyı ve öğlen yemeğine eve gidiyorum. Suriye’de her şey daha güzeldi ama. Orda babam tek çalışıyordu, evimiz de arabamız da vardı. Benim durum iyi ama bazılarının (mültecileri kast ediyor) iyi değil.”
Ve Caner’in ortacıların işi daha ağır dediği işi ise en küçükleri yani 12 yaşındaki kardeşleri yapıyor çünkü yaşı küçük ve henüz makinayı kullanmayı bilmiyor… Konuşmak istiyorum ama çekiniyor.
‘Bizi kendilerinden saymıyorlar’
Sonra Hasan ile konuşuyorum yani Caner’in abisi. Yeni 18 yaşına girmiş Hasan ama 12 yaşından beri çalışıyormuş. Ona da Türkiye’de yaşamayı, çalışma koşullarını soruyorum; “Suriye daha iyi. Burada her şey pahalı. Burada milletin yarısı kötü yarısı güzel. Ama burası çok pis insanlar, pahalılık… Biz yabancıyız ya mesela kendileri gibi saymıyor. Bu yüzden çevremiz yok burada. Suriyeli komşularla çok gidip geliyoruz, Türkiyeli de var ama çok takılmıyoruz. Alış veriş yapınca farklı davranıyorlar çünkü paramız var ya. Bizim durumumuz burada güzel. Birçok Suriyeliye göre. İşin ağırlığı normal” diyor.
Ehliyet almak tek hayali
Okumak istemez miydin çalışmak yerine diyorum; çalışmak zorunda olan birçok çocuğun verdiği, kendini inandırdığı cevabı veriyor; “Okulu sevmiyorum. Ben paramı kendime alıyorum ama kardeşim anneme veriyor. Diğer kardeşim de veriyor” diyor Hasan. Bir hayali var mı diye soruyorum, önce düşünüyor sonra “Ne hayal edeyim ki” diyor. Ben hiç mi yok deyince; “Ehliyet için çalışıyorum. Belki ehliyetim olsaydı çalışmazdım” diyor sonunda.
15 dakika kahvaltı molası!
Salgını soruyorum çünkü bu atölye de birçoğu gibi, tozlu, kirli ve gerekli önlemler alınmadan işliyor ve hepsinin sağlıkları risk altında. “Çalışma ortamında maske yok, dezenfektan yok. Zaten buradan direk eve gidiyoruz” diyor, önlem olarak doğrudan eve gitmeyi görüyor.
Kahvaltı saat 10:00’da ve biz de katılıyoruz. Poğaça, simit. Arkadaşıma “Neden peynir ya da zeytin gibi bir şey yok ki, hem mesela masrafsa onlar daha uygun değil mi?” diyorum. “Poğaça zaman almıyor” diyor ve düşününce 15 dakikalık yemek molasında elbette “zaman” kim bilir ne kadar değerlidir diye düşününce susuyorum. Hasan bir de sigara içiyor bu zaman diliminde. Sofrada ısrarla benden kaçıyorlar.
Ve konuşmaya başlıyor…
Sigara içmek için çıkınca peşinden gidiyorum. Amacımın onu zor durumda bırakmak olmadığını ve söyleceklerinin onun gibi binlerce kişinin yaşadığı şeyler olduğunu söylüyorum. Ki “iyi” dediği işlerde benim de çalıştığımı ve söylediklerine inanmadığımı anlatıyorum. Ve anlatıyor…
‘Çocuğu vurdular…’
“Evet, çalışmak zor” diyerek başlıyor. Adana Seyhan’da 28 Nisan’da iş çıkışı polis tarafından vurulan Ali El Hemdan onu çok etkilemiş; “Dayımın oğlu onu tanıyordu. Videoyu gördüm. Çocuk işten geliyordu, kimliği yoktu, korktu kaçtı, durdu ama polisler vurdu. Burası çok kötü. Afrin düzelse gideriz” diyor Hasan.
‘Öğretmen olurdum’
Afrin’de okuyormuş aslında Hasan ve “Okulu bitirseydim öğretmen olurdum” diyor. Afrin’de amcası öldürülmüş. Halep’te evleri varmış ve anlatıyor: “Her şey var Suriye’de. Oradakileri çalıp buraya getirdiler. Zeytin, zeytinyağını hepsini biliyorum. Çok Suriyeli var burada. Orda eskiden her şey vardı, iş de vardı, burası gibiydi ama şimdi savaş var. Özlüyorum. Bazı Suriyeliler var ekmek parası bile yok. Buradan çok tanıdığımız var ve hepsi öyle. Hep açlar…” diyor. “Durumumuz iyi” diyor Hasan çünkü kardeşleri ve babası ile birlikte çalıştıkları için ” eve para geliyor” diyor.
‘Mola bittiiiii’
Ucuz iş gücü olarak görüldüklerinin farkında Hasan ve “Peki böyle nereye kadar?” diyorum omuzlarını silkeliyor. Soracak çok şey var ama “Mola bitti” diyor içerden bir ses ve Hasan sigarasını atıp içeriye, “mesaisine” dönüyor ben de büroya…
Dünyada 152 milyon işçi!
Birleşmiş Milletler (BM) Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü bağlamında 11 Haziran 2019’da yapılan açıklamaya göre, dünya genelinde 152 milyon çocuk, ailelerine destek olabilmek için çalışıyor ve Afrika ile Asya kıtalarında bu oran daha da yüksek.
Çocuk işçi mezarlığı…
İSİG Meclis’i raporlarına göre, son yıllara göre hayatını kaybeden çocuk işçi sayısı;
2014’te 54 çocuk,
2015’te 63 çocuk,
2016’da 56 çocuk,
2017’de 60 çocuk,
2018’de 67 çocuk,
2019’da 67 çocuk
2020’nin ilk 5 ayında ise 17 çocuk…
En az 720 bin çocuk!
TÜİK 6 yılda bir gerçekleştirdiği çocuk işçiliği konusunda yeni istatistiklerini TÜİK Çocuk İş Gücü Araştırması 2019’un sonuçlarını 31 Mart’ta yayınladı. Araştırmaya göre, 5-17 yaş arasında toplam 720 bin çocuk işçi bulunurken, çalışan çocukların yüzde 79,7’sini 15-17 yaş grubundakiler, yüzde 15,9’unu 12-14 yaşındaki çocuklar ve yüzde 4,4’ünü ise 5-11 yaş grubundaki çocuklar oluşturuyor.
Yine araştırmaya göre çalışan çocukların yüzde 70,6’sı oğlan çocuğu yüzde 29,4’ü ise kız çocuğundan oluşuyor. Çalışan çocukların yüzde 65,7’si bir eğitime devam ettiği belirtilen raporda, çocukların çalıştığı sektörler ise şöyle sıralandı: Yüzde 30,8’i tarım, yüzde 23,7’si sanayi, yüzde 45,5’i ise hizmet sektörü. Yine çalışan çocukların işteki durumlarına bakıldığında ise yüzde 63,3’ünün ücretli ya da yevmiyeli, yüzde 36,2’sinin ücretsiz aile işçisi, yüzde 0,5’inin ise kendi hesabına olarak çalıştığı belirtildi.
Açıklanan raporda dikkat çekici olan ise 2012 yılında yayımlanan verilerde çocuk işçi sayısının 893 bin olarak açıklanmış olması oldu. Yeni verilere göre çocuk işçiliği azalmış görünüyor ancak uzmanlara sokaktaki yansıması çok farklı.
600 bini kayıt dışı
CHP Milletvekili Tekin Bingöl’ün 24 Ocak 2020’de Meclis’e taşıdığı bilgiler daha vahim bir gerçeğe işaret ediyor. Bingöl, “Türkiye’de 2 milyonun üzerinde çocuk işçi bulunmaktadır. 2017’de yüzde 20,3 olan çocuk işçi oranı 2018’de yüzde 21,1’e çıkmış; çocuk işçi sayısı bir yılda 7 bin kişi artmıştır. Türkiye’de yaklaşık olarak 600 bin civarında kayıt dışı çalışan çocuk işçi mevcuttur” demişti.