Çocuklar için de zor zamanlardan geçiyoruz… Savaş, yoksulluk, şiddet, ayrımcılık, göç, sömürü gibi dünyanın her yerinde pek çocuk pek çok hak ihlaline maruz kalıyor. Yaşamını yitiriyor, gelişimini tamamlayamıyor, sağlıklı, barış ve güven içerisinde yaşayamıyor, kendisini gerçekleştiremiyor.
Hak ihlaline maruz kaldığı gibi cezasızlık kültürünün yaygın olduğu ülkelerde ayrıca bu kültürden muaf da tutulmuyor… Çocuk hak ihlallerinde cezasızlıkla ilgili bir liste yapmak istesek, Türkiye’de pek çok çocuktan, pek çok olaydan oluşacak bu liste ne yazık ki kolaylıkla yapılabilir.
Çocuklara yönelik cezasızlığın yetişkinlerden ayrı, çocuklara özel bazı sebepleri olduğu şüphesiz. İdarenin ve toplumun hak temelli olmayan çocuk algısı, çocukların hak arama mekanizmalarına erişimlerindeki yetişkinlerden farklı olarak yaşadıkları zorluklar gibi… Ama en sık görülen örüntü çocuklara karşı doğrudan ya da ihmal sebebiyle hak ihlali gerçekleştiren faillerin her zaman savunma pozisyonuna çekilmesi… Bir istisna değil bir kural olarak çok sık yaşanan bu durum, çocuklara karşı suçlar için yeni failleri cesaretlendiriyor, ihlale uğrayanları adalete erişim konusunda umutsuz bırakarak hak ihlallerinin yeniden üretilmesine yol açan bir kısır döngü yaratıyor.
Geçtiğimiz günlerde öldürülmesinin üzerinden 9 yıl geçen Ceylan’ı hepimiz hatırladık sanırım. Ceylan 2009 yılında, 28 Eylül gününde, döndüğünde yemek üzere annesinden makarna pişirmesini isteyerek hayvanları otlatmaya çıktığında 14 yaşındaydı. Hayvanları otlatırken gerçekleşen patlamada yaşamını kaybetti. Cenazesi, savcı can güvenliği sebebiyle olay yerine gelmeyince altı saat olay yerinde kaldı. Savcı üç gün sonra olay yerine gitti. Şüpheliler hakkında “Görevini kötüye kullanmak” suçlamasıyla soruşturma açıldı ancak 2013 yılında takipsizlik kararı verildi. Dosyadaki kanıt ve raporların faillerin tespiti için yetersiz olduğu ileri sürülerek 30 Nisan 2014 tarihinde de dosya için daimi arama kararı verildi. Yani dosya zaman aşımı ve cezasızlık ile yüz yüze bırakıldı.
Peki sadece Ceylan mı?… Türkiye’nin her yerinde, yıllardır yüzlerce çocuğun maruz kaldığı hak ihlalleri cezasız kalıyor, bu sebeple başka çocuklar benzer hak ihlallerine uğramaya devam ediyor. Anaokulunda üzerine lavabo düşerek yaşamını kaybeden altı yaşındaki Efe Boz’u hatırlayın.
Efe’nin ölümünün ardından en az 50 çocuk benzer şekilde yaşamını kaybetti. Çalışmak zorunda bırakılan 13 yaşındaki Ahmet Yıldız’ın işyerinde çalışırken pres makinesine sıkışarak ölümünü, panzerin altında kalarak yaşamını yitiren 16 yaşındaki Yahya’yı, Gezi protestoları sırasında biber gazı fişeği ile vurulan Berkin’i hatırlayın! Ölümünün ardından Berkin gibi binlerce kişi sokağa çıkmasa bile aslında Berkin gibi öldürülen 15 yaşındaki İbrahim Aras’ı hatırlayın!
Çocukların ve barışın savunucusu Av. Tahir Elçi’nin avukatlığını yaptığı 13 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı, Roboski’de yaşamını kaybeden 19 çocuğu hatırlayın! Eniştesi tarafından uğradığı cinsel şiddete kimseyi inandıramayan ve eniştesini öldürerek tutuklanan 16 yaşındaki C’yi hatırlayın!
Üç kız kardeşin şikayetine karşın cinsel şiddet suçundan beraat eden imam babayı, Manisa’nın Demirci köyünde okulun bahçesindeki demir parmaklıklara sıkışarak yaşamını kaybeden 9 yaşındaki Fadime’yi.. Ve ne yazık ki adını anamadığımız yüzlerce çocuğu…
Çocuklar ve öyküleri farklı, olayların gerçekleştiği tarihler ve yerler de öyle. Ama ölümlerin sonunda geliştirilen tutum hep aynı: Çocukların değil faillerin korunması, her bir ihlalin cezasız bırakılması. İşte bu yaklaşım hem çocukların maruz kaldığı hak ihlallerinin faillerini ortaya çıkarmıyor ya da yeterince cezalandırmıyor, çocuğun ve yakınlarının adalet duygusunu zedeliyor ama aynı zamanda benzer şekilde bir başka çocuk daha ölmesin diye gereken tedbirlerin de alınmamasına yol açıyor.
Böylece cezasızlık kısır döngüsü çocukların yaşamını doğrudan etkilemeye devam ediyor. Zaten tüm dünyada cezasızlık bu şekilde işliyor.
Peki durum böyleyken, cezasızlık kültürü bu kadar yaygınken ve ne yazık ki çocuklar öldürülmeye, şiddete maruz kalmaya, hak ihlallerine uğramaya devam ederken bizler ne yapacağız?
İşte birkaç öneri: Çocukların yaşadıkları ihlalleri görünür kılmak, çocuklara karşı cezasızlık pratiğinin nasıl işlediğini, hangi özel örüntülere sahip olduğunu anlamak ve bunun üzerinden çocuklar yararına stratejiler geliştirmek.
Ama en önemlisi unutmamak… Çocukları, uğradıkları ihlallerini ve bunların faillerini unutmamak, unutturmamak…