Üzerinden 20 yıl da geçse kızı Helin’i katleden faillerin yargılanması için mücadele edeceğini dile getiren anne Nazmiye Şen, ‘Çocuğum Kürt olmasaydı katledilir miydi?’ diye sordu
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasakları döneminde 12 Ekim 2015 tarihinde annesiyle ekmek almaya giden 12 yaşındaki Helin Hasret Şen, kobra tipi zırhlı araçtan açılan ateşle katledildi. Cansız bedeninin bulunduğu alan yoğun bir şekilde tarandığı için cenazesi ancak bir saat vurulduğu sokaktan alınabildi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olay hakkında başlatılan soruşturmaya kısa bir süre sonra kısıtlılık kararı getirildi. Sanık polis Abdullah Ercan hakkında İstanbul Valiliği İl Polis Disiplin Kurulu tarafından yürütülen idari soruşturma 28 Eylül 2017 tarihinde karara bağlandı ve 2 yıl kıdem durdurma cezası verildi.
İçişleri Bakanlığı aleyhine açılan tazminat davasında ise, Diyarbakır 3’üncü İdare Mahkemesi, bakanlığın yüzde 85 kusurlu olduğuna hükmederek, aileye 314 bin TL tazminat ödenmesine karar verdi.
7 yıldır gelmeyen adalet
Şen’in ölümüyle ilgili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma, olaydan 3 yılı aşkın süre sonra tamamlanıp, sanık polis hakkında 12 Aralık 2018 tarihinde “olası kastla öldürme” suçundan iddianame hazırlandı. Fakat “sevk maddelerindeki hata” olduğu gerekçesiyle iade edilen iddianame, 14 Ekim 2019 tarihinde bu kez “taksirle öldürme” suçundan hazırlandı. İddianamenin gönderildiği Diyarbakır 8’inci Asliye Ceza Mahkemesi, sanığın eyleminin “olası kastla öldürme” suçu oluşturduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verdi. Kararın ardından sanık polis Ercan, “taksirle öldürme” suçundan Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başlandı. En son 6 Eylül 2022 tarihinde görülen duruşmada, sanık polis Ercan’ın tutuklanmasını ölçülü bulmayan mahkeme, tutuklanması yönündeki talepleri bir kez daha reddetti.
Aradan geçen 7 yılda adalet mücadelesinden vazgeçmeyen anne Nazmiye Şen, bir yandan mücadelesini sürdürürken, diğer yandan da evinin dört bir tarafına astığı fotoğraflarıyla Helin’i yaşatıyor.
Ateş kesilmiyordu
Sokağa çıkma yasağıyla ilk defa 2015 yılında karşılaştıklarını ifade eden anne Şen, “Sokağa çıkma yasağının ne olduğunu bilmiyorduk. Hiçbir şekilde uyarı yapılmadı. Yasak Cumartesi günü ilan edildi, sadece sesler geliyordu. Kaldığımız Hasırlı Mahallesi’nde hiçbir şekilde çatışma ya da hendekler yoktu. Sadece uzaktan sesler geliyordu. Çocuklar bütün gün korkuyordu, sabaha kadar titriyorlardı. ‘Anne korkuyoruz’ diyorlardı. Evde elektrik, su, yiyecek hiçbir şey yoktu. Kayınımın oğlu manavın açıldığını söyledi. Pazartesi sabahı bizde çocuklara kahvaltı hazırlamak için manava ve fırına gittik. Kızım köşede bekliyordu. Aldıklarımı ona verdim ve ekmek almak için fırına yöneldik. Sadece biz, komşular ve çocuklar vardı. Zaten kamera kayıtlarında da çıktı. O esnada arkadaki kobradan 3 el ateş edildi. Ne oldu ne bitti anlamazken ‘çocuk vuruldu’ bağırmaları oldu. Kızımın arkasındaydım. Helin orada yerdeydi, sırtı bana dönüktü. Öldüğünü bilmiyordum. Komşular bağırdı çağırdı, çocuk vurulmuştu ama ateş kesilmiyordu” dedi.
Namluların gölgesinde defnettik
Komşularının beyaz yazmasını attığını ve kızı Helin’i yerden aldığını dile getiren anne Şen şöyle devam etti: “Bana öldüğünü söylemediler. Sorduğumda ‘Helin bayıldı’ denildi. Helin’i görmek için çırpındım. Bir süre evin avlusunda kaldı. O arada babası da hastanede kızımın öldüğünü öğrenmiş ve ambulans için hemen savcılığa gitmiş. Kendisi Sur’a girmeye çalıştı ancak hiçbir şekilde izin vermediler. Helin orada ne kadar kaldı hatırlamıyorum. Ambulansların Sur’a girmesini bile yasaklamışlardı. Aradan bir süre geçtikten sonra ambulans gelip Helin’i aldı. Halen öldüğünü bilmiyordum. Sonrasında bizi de aldılar. Hastaneye gittiğimde eşim, küçük kızıma sarılarak ‘ablan öldü’ dedi. Ondan sonra zaten dünyam yıkıldı. Kızımızı namluların bölgesinde defnettik. Çünkü tüm polisler oradaydı.”
Aynı şeyi yaşıyorum
Her ekmek aldığında o günü tekrar tekrar yaşadığını söyleyen Şen, “Dile getirmesem de her gün bunu yaşıyorum. Çocuklarına kahvaltı verebilmek için evladından olan bir anne. Küçük, 12 yaşında bir çocuktu. Bu kabullenilir bir şey mi? Vicdanı olan biri bunu kabul edebilir mi? Ama şuan vicdan, adalet ve insanlığın olmadığı bir dönemdeyiz ve bu dönemi biz insanlar kendimize yaşattık” ifadelerini kullandı.
‘Üniformalıysa ceza yok’
Kızının yaşamını yitirmesinden yaklaşık 3 yılı aşkın süre sonra soruşturmanın tamamlandığını hatırlatan Şen, sonraki süreçte faillerin yargılanması için mücadele ettiğini belirterek “Araştırıldığı zaman fail kimse ortaya çıkar. Yıllarca mücadele verdik ama sürekli dosyalar kapatıldı. Fail, bir üniforma altına gizlenmişse yargılanmıyor” dedi. Kızını katleden polisin hala görevinin başında olduğunu söyleyen Şen, “Dosya artık 8’inci yılına girecek. Ama hiçbir şekilde ilerleme yok. Fail, ‘Kasten öldürmek’ suçundan yargılanmıyor. Bazen sessiz çığlıklar içindeyim. Kızım için 7 yıldır mücadele veriyorum” diye belirtti.
Kürt olmasa katledilir miydi?
Fail yargılanana kadar mücadelesinden vazgeçmeyeceğini belirten Şen, “Bu 10 yıl da 20 yıl da sürebilir. Son nefesime kadar hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğim. Hiçbir şey beni yıldırmayacak” dedi.
Helin’den sonra da çok sayıda Kürt çocuğunun katledildiğini belirten Şen, “Hepimizin acısı da hikâyesi de bir. Hepsi de Kürt çocuğu. Çocuğum Kürt olmasaydı katledilir miydi? Sur’da olmasaydı katledilir miydi?” diye sordu.
DİYARBAKIR