1992 Cizre Newrozu’nda yer alan HDP Milletvekili Nuran İmir, o günü ve bugüne yansımalarını anlattı: Cizre’de Newroz sadece 21 Mart günü ile sınırlı değildi. Bir ay boyunca bir dayanışma söz konusuydu. Martla birlikte bir taraftan halaylar tutuluyor bir taraftadan Newroz günü neler giyilecek hazırlığı yaşanıyordu
Hüseyin K. Akçadağ
Doksanlı yıllarda Botan’da Newroz kutlamaları büyük kitle gösterilerine dönüştü. Başta Cizre olmak üzere, Şırnak, Nusaybin ve Silopi’de büyük kitleler Newroz’u kutlamak üzere her yıl alanlara çıktı. Bu süreç aynı zamanda Kürt kadınının ataerkil çemberi kırmaya başladığı ve kutlamalarda ağırlığını hissettirdiği bir dönem oldu. 1992 Newrozu bu bakımdan bir dönüm noktasıydı. Kadınlar bütün renkleri ile alanlara çıktılar ve kutlamalara damgalarını vurdular. 92 yılı aynı zamanda devletin Newrozlara topyekûn saldırdığı yıl oldu. Kutlamalarda, sadece Cizre’de yüze yakın insan yaşamını yitirdi. Şırnak’ta, Nusaybin’de, Silopi’de yaşamını yitirenler oldu, yüzlerce kişi yaralandı ve gözaltına alındı. Bu saldırının nedeni Newrozların kitlesel kutlanması ve Kürtlerin taleplerini Newrozlar vesilesi ile yüksek sesle dile getirmesidir. 92 Newrozu’nu Cizre’de yaşayan HDP Şırnak Milletvekili Nuran İmir, o Newroz’a katılan kitlenin en az yüzde 65’ini kadınların oluşturduğunu söylüyor. Newroz hazırlıklarının kolektif bir ruhla yapıldığını belirten Nuran İmir, Cizre’de Newroz ruhunun kadınlar tarafından yaratıldığını söylüyor. İmir’le o dönemin ruhunu konuştuk.
Okurlarımıza 1992 Cizre Newrozu’nu nasıl anlatırsınız?
Benim için bir Kürt olarak, bir Kürt kadını olarak tarihi bir gündü. Ben Cudi Mahallesi’nde doğup büyüdüm. Newroz için ilk ateş burada yanardı. Cizreliler için Newroz sadece bir günden ibaret değildi. Şubatı devirdiğimiz gibi hem kutlamalar hem hazırlıklar başlardı.
90 ve 91 Newrozları da bu şekilde kitlesel olarak yaşandı. Ben o zaman 14 yaşlardaydım. Hem okulda hem mahallede Newroz’a hazırlandığımızı hatırlıyorum. Süregelen baskıların, inkârın, bize reva görülen yaşam biçimine karşı direnişin kendisini nasıl örgütlediğini yaşadım.
O dönemde her gün insanlar faili meçhullere kurban gidiyordu, yüzlerce köy boşaltılmıştı. Cizre’nin nüfusu belki iki katına çıkmıştı. Bu baskılara karşı ciddi bir uyanış, ciddi bir örgütlenme yaşanıyordu aynı zamanda. Herkes yaşananların farkındaydı ve bunu protesto etmenin yol ve yöntemleri arayışındaydı. Biz ayın birinde başlardık bütün sokaklarda kutlamalar yapmaya.
Nasıl gerçekleşiyordu bu kutlamalar?
Akşam yemeğinden hemen sonra yakın dost ve akraba birbirini ziyaret ederdi ve halaylarla, türkülerle kutlamalar yapılırdı. Ayın 10’una doğru artık bu kutlamalar sokaklara taşınırdı. “Kade Newroz’e” diye adlandırdığımız alanlar vardı. O alanlarda kutlamalar başlardı. Hemen hemen her gece. Ben o zaman 14 yaşlarında olduğum için ailemle birlikte ancak Cudi Mahallesi’ndeki kutlamalara katılırdım. Okulda da Newroz’u kutlamak için ciddi bir çalışmamız oluyordu. 1992 yılında 18 Mart’a denk gelen cuma günü Newroz’u okulumuzda kutladık ilk önce. Newroz ateşini orada da yaktık. Benim Cizre Newrozu ile ilgili unutamadığım bir isim Binevş Agal’dır. Herkes onu Berivan olarak bilirdi. Cizre’de hemen her sokakta izi vardır, her insana, her kadına dokunmuştur. 16 Mart’ta Halepçe Katliamı’nı andıktan sonra, Cizre’nin bütün tepelerinde her gece ateşler yakılırdı. Cizre’nin mücadelesinde Cudi Mahallesi’nin tarihi bir rolü vardır. Her gece herkes en güzel elbiselerini giyerdi. O gün herkesin ulusal değerlerine bir sarılma durumu vardı. Giyim kuşamından tutun halayına kadar, türküsünden çalınan müziğe kadar herkes hassas davranırdı. Tarifsiz bir coşku, tarifsiz bir heyecan vardı. Bugün bile baktığımızda Cizre’nin her köşesinde her sokağında 92 Newrozu’nun izleri vardır.
Nasıl?
İşte bu alanda halay çektik, şurada ateş yaktık, asker saldırınca şu eve saklandık gibi. Her sokakta bir anı ile karşılaşırsınız. İşte bu izler, bu anılar bugünü oluşturdu. Şunu net olarak söyleyebilirim: 92 Newrozu olmasaydı biz olmayacaktık. Bu kadar ince, bu kadar belirgin bir hattı. Biz kadınlar açısından da Kürt ulusu açısından da bir dönüm noktasıydı.
Biraz da okuldaki Newroz hazırlıklarından söz eder misiniz?
Bizim okulda komitelerimiz vardı. O komiteler hazırlık çalışmalarını yürütürdü. Ben de bu komite çalışmalarına katıldım. O zaman bizim heyecanımız çok büyüktü, yerimizde duramazdık. Nasıl katılım sağlayacağımızı, yürüyüş ve slogan düzenine kadar her şeyi konuşurduk. Newroz’a kadar tarihi yerlere geziler düzenlerdik. Tarihsel ve kültürel mirasa sahip çıkmak anlamında aktiviteler düzenlerdik. O zaman Cizre’de bir tek lise vardı. Lise ve ortaokul birlikteydi. Okul üniformalarımızla bir günü okulda Newroz’u kutlamaya ayırıyorduk. Sonra halkla birlikte büyük kutlamalara katılıyorduk. 20 Mart akşamı zaten bütün kent halaya duruyordu. Her tarafta ateşler yanıyordu ve yürüyüşler yapılıyordu. Bunu abartısız söylüyorum, o gece tek bir kişiyi evin içinde bulamazdınız. Kendi ailem, kendi sokağım, kendi mahallemden biliyorum bunu. Belli merkezi alanlarda insanlar büyük kitleler halinde halay çekiyordu. Bu halaylar, bu kutlamalar sabaha kadar sürdü.
Newroz’da giyilen ulusal kıyafetleri kendiniz mi diktiniz yoksa satın mı aldınız?
Bu kıyafetleri herkes kendisi diker. Dikemeyenlere ise komşuları diker. 92 Newrozu’nda tam bir kolektif davranmak söz konusuydu. Bu kendiliğinden kendini örgütleyen bir durumdu. Herkes kendi imkânı ile katılıyordu. Ortak yemekler yapılıyordu. Müzisyenler kendi enstrümanları ile katılıyordu. Halkın olduğu her yere davulu olan davuluyla, sazı olan sazı ile sesi olan sesi ile gelirdi. Herkesin maddi, manevi birbirine katkı verdiği bir zaman dilimiydi. Ve bu durum sadece 21 Mart Newroz günü ile sınırlı bir durum değildi. Bir ay boyunca bir dayanışma, birbirine katkı verme söz konusuydu. Martla birlikte bir tarafta halaylar tutuluyordu ama bir tarafta da Newroz günü neler giyilecek, kim neler takacak, kim dikebilecek hazırlığı yaşanıyordu. Kumaşlar seçiliyordu. Terzilere gidiliyordu ve hiç kimse bu işler için para ödemiyordu. Herkes birbirine katkı veriyordu. En güzel olmanın yarışı yoktu. Hepimiz en güzel olmalıyız tutumu vardı. Newroz’u en güzel gün kılma çabası vardı. Bugünümüzü şekillendiren, bizi şekillendiren o günün ruhudur.
Newroz günü nasıl başladı?
Yine sabah erkenden kalkıldı. Öğlen saatlerine kadar yine mahalle aralarında halaylar çekildi. Şiirler okundu, türküler söylendi. Sonra yürüyüş başladı. Biz Cudi Mahallesi’nde Kadıoğlu Oteli’ne doğru yürümeye başladık. Yürüyenlerin büyük çoğunluğu kadınlardı. Bütün tepelerde de tanklar konumlanmıştı. Yüksek binaların üstüne özel timler, keskin nişancılar yerleştirilmişti. Kadıoğlu Oteli’ne kadar yürüdük. Orada durdurulduk. Yürümemize izin verilmedi. Halk oturma eylemine başladı. Herkes yere oturdu. Çok geçmeden hiçbir uyarıda bulunulmadan üzerimize ateş açtılar. Bir taraftan ateş açılıyordu, bir taraftan üzerimize sis bombaları, göz yaşartıcı bombalar atılıyordu. Korkunç bir durumdu zaten. Çok kalabalıktı, mermilerden kaçmak, bir yere sığınmak mümkün değildi. Onlarca insanın yaralandığını gördüm. O zaman kim yaşamını yitirmiş, kim yaralı belli değildi. O Newroz’da Cizre’de yüzden fazla kişi yaşamını yitirdi. Belki daha fazla. Yüzlerce yaralı vardı. Devlet güçlerinden tek bir kişi yaralanmadı. Yüzlerce yaralı vardı sivil. Ama hiçbir yaralıyı hastane götürecek durum yoktu. Herkes daha büyük bir işkence ile karşılaşmaktan korkuyordu.
İnsanlar bayram kutlamaya gittikleri için ellerinde kendilerini savunacak hiçbir şey yoktu. Biz halay çekmeye, türkü söylemeye gidiyorduk. Ateşle karşılaştık. Yine dayanışma ile bu durumundan çıkılmaya çalışıldı. Hangi mahallede olursa olsun o gün hiçbir evin dış kapısı kapalı değildi. Evlere sığınmak isteyen insanların rahat girmesi için. İnsanlar saldırılardan korunmak için evlere sığınıyordu. Evde kalan yaşlı insanlar ellerinde su veya limon kapı aralarında insanlara yardım etmeye çalışıyorlardı. Bütün Kürtlerin ulusal bilincinin birbiri ile bütünleştiği, birbirini koruyup kolladığı bir zaman dilimiydi o zamanlar. Muazzam bir zaman dilimiydi. İnsanlar hiçbir şeylerini esirgemediler.
Saldırıdan sonra nasıl toparlandı Cizreliler, ertesi gün ne yaptılar?
Kent zaten abluka altına alınmıştı. O güne kadar halaylara, türkülere sahne olan sokaklar, meydanlar kana bulanmıştı. Ertesi gün sıkıyönetimden daha ağır bir kuşatma yaşanıyordu. Sokaklar kuşatma altındaydı, evler aranıyordu. Yaşamını yitirenlerin yanı sıra yüzlerce yaralı vardı. Kimse hastanelere gitmiyordu. İnsanlar kendi imkânı ile birbirini tedavi etmeye çalışıyordu. Newroz günü saldırıdan sonra birçok insan evine ancak günler sonra ulaşabildi. Ulaşabildikleri ilk evde saklandılar. Çocuklar kayıptı. Ben de ancak üç gün sonra eve gidebilmiştim. Babam sağa sola sıçrayan gaz fişeklerinin parçaları ile yaralanmıştı. Kardeşlerimden hafif yaralananlar vardı. Günlerce kuşatma sürdü. Belki şöyle söylemek daha doğru: Bir daha Cizre’de kuşatma kalkmadı. Cizre yaralıydı. Ama yine dayanışma duygusu ile yaralarını sarmaya, yeni mücadelelere hazırlanmaya başladı.
Yüzde 60-70 kadındı
Kadınların katılımı nasıldı?
Cizre Newrozu’nun en anlamlı yönünden birisi de annelerin, kadınların katılımıdır. 92 Newrozu’na kadınların katılımı yüzde 60-70 civarındaydı. Genç kadınların hemen hemen hepsi alanlardaydı. Kimsenin evde kalması mümkün değildi. Çok yaşlı insanlar dışında. Demin söylediğim gibi onlar da insanlara limon, su yetiştirerek katkı sağlıyorlardı. Milli kıyafetlerle kadınlar rengârenk bir katılım gerçekleştirdi. Nasıl kadınsız bir mücadele mümkün değilse kadınsız bir Newroz da mümkün değildir. Aslında Newroz ruhunu Cizre’de kadınlar yarattı, kadınlar öne çıkardı. Bütün tepeler tanklarla tutulmuştu. Sokaklardaki askerler kar maskeleri takmışlardı ve ağır silahlar kuşanmışlardı. Halkın elinde ise zılgıtı, kuşandığı milli kıyafetleri ve Newroz coşkusu vardı. Başka hiçbir şey yoktu.