AİHM’de görülen Cizre Davası’nı değerlendiren İHD Eşbaşkanı Türkdoğan, hukuksuzluklara ilişkin, dönemin İçişleri Bakanı’nın sivillerin ölümünü engellemek için yetkisini kullanmak istediğini ama ona bile izin verilmediğini söyledi. Türkdoğan, AİHM’in vereceği kararla güven tazelemesi gerektiğini belirtti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), Şırnak’ın Cizre ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasakları döneminde yaşananlara dair duruşması dün görüldü. Ömer Elçi ile Orhan Tunç adına yapılan başvurular üzerine Fransa’nın Strasburg kentinde görülen duruşmada, Türkiye’ye, yaşam hakkının korunması için ne gibi önlemler alındığı soruldu. Bölgedeki sokağa çıkma yasakları döneminde rapor hazırlayan ve bu raporları da AİHM’e gönderen İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, dava dosyası ve o döneme dair değerlendirmelerde bulundu.
AİHM’de 8 dava var
Türkiye’de sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı 2015 ve 2016 yıllarında kentlerin ablukaya alındığını ve bunların başında da Sur ve Cizre’nin geldiğini hatırlatan Türkdoğan, ”Dün görülen dava aslında tek bir davada görülen duruşmadır. 8 dosyada sokağa çıkma yasaklarının hukuki niteliği tartışılacak. Hak savunucuları olarak bizler sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı dönemde hem Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) hem de AİHM’e yaptığımız başvurularda bunun hukuki temellerinin olmadığını ve valilerin bu yetkilere sahip olmadığını belirtmiştik” dedi.
Tedbir kararı olmasına rağmen…
Cizre bodrumlarında yaşananlara dair hukuki sürece değinen Türkdoğan, şunları söyledi: “Bir yerde bir kent ablukaya alınmış, o kent tanklarla, bombalarla bombalanıyor. Orada sivil yurttaşlar mahsur kalmış, sivillerin yaşamını kurtarmak için bu ülkenin en yüksek mahkemesi inisiyatif almıyor ve tedbir taleplerini reddediyordu.”
Böylesi bir süreçte AİHM’e başvurmaktan başka çare olmadığını belirten Türkdoğan, ”Cizre’de bodrumlar duyulmaya başlandığında avukatların o dönemde AİHM’e yaptığı başvurulardan sadece 5 kişi hakkında ihtiyati tedbir kararı verildi. 5 kişiden sadece 1 kişi kurtarılabilmiştir. Diğer 4 kişi tedbir kararı olmasına rağmen bunların yaşamı kurtarılamamıştır” ifaedelerini kullandı.
Başvuru yapıldığında infazlar gerçekleşmişti
Öztürk Türkdoğan
Cizre bodrumlarında yaşananlar kamuoyunda gündeme gelirken o dönemde AYM’ye öncelikle 10 Şubat 2015 tarihinde başvuru yaptığını anlatan Türkdoğan, yaşananlara dair şunları söyledi: “Hiç unutmuyorum 11 Şubat 2016 tarihinde sabah AYM’ye gittim ve bu dosyayla ilgilenen raportöre dedim ki ‘Bu operasyonları durdurun, bu sivilleri kurtarın eğer size yanlış bilgi veriyorsam benim hakkımda suç duyurusunda bulunun.’ Dolayısıyla bir yüksek mahkeme böylesi ciddi bir durumda beyana itibar edip, operasyonu durdurup varsa sivillerin yaşam hakkı durumunda sağlık yardımı ulaştırmasıdır. Bu yoksa bile hiçbir şey kaybetmezler.”
Türkdoğan, başvurusuna verilen karara ilişkin şu çarpıcı detaya dikkat çekti: ”Sonradan dava dosyasından öğrendik AYM’nin 11 Şubat’ta yazdığı yazılarda 3’üncü bina bodrumundaki infazların 11 Şubat sabah saatlerinde gerçekleşmiş olduğu ve bu yüzden de AYM’nin 12 Şubat’ta tedbir kararına yer olmadığına dair karar verildiğini gördük.”
‘İçişleri Bakanı’na bile yetkisini kullandırtmadılar’
O dönemde insan hakları savunucuları, hak temelli mücadele edenlerin birçok girişimi olduğunu hatırlatan Türkdoğan, “Halkların Demokratik Partisi vekilleri içişleri makamında oturma eylemi yaptı” hatırlatmasında bulunarak şu önemli bilgiyi paylaştı: ”Bu ülkenin İçişleri Bakanı Cizre’de sivillerin ölümünü engellemek için yetkisini kullanmak istedi ama kullandırtmadılar. Çünkü sonradan öğrendiğimiz kadarıyla tüm bu operasyonlarda bizzat Başbakanlığın talimatıyla Genelkurmay Başkanlığı’na yetki verildiği ve bu yetkinin de kullanıldığı oldu.”
Bunların ilerde soruşturma konusu olacağını söyleyen Türkdoğan, ağır yaşam hakkı ihlalleri olduğuna vurgu yaptı. Sonradan öğrendikleri çok sayıda bilgi ve belge olduğunu belirten Türkdoğan, ”13 Aralık 2015 tarihinde Başbakan Ahmet Davutoğlu, Genelkurmay Başkanlığı’nın istediği yetkiyi veriyor ve hemen bir gün sonra 14 Aralık 2015’te Cizre’de ve Sur’da süresiz sokağa çıkma yasakları ilan edildi” diye konuştu.
327 sivilin yaşamını yitirdiği kabul ediliyor ama…
Türkiye’nin AİHM’e kendini savunmak için gönderdiği belgelerde 327 sivilin yaşamını yitirdiğini kabul ettiğini ancak sorumluluğu PKK’ye yüklediğine dikkat çeken Türkdoğan, “Burada bir gerçek var ki o da hükümet 327 sivilin öldüğünü kabul ediyor. Biz de soruyoruz 327 sivilin öldürülmesiyle ilgili etkili soruşturma yaptınız mı” sözlerini kaydetti.
Tüm belgeler AİHM’e sunuldu
Türkdoğan, dosya hakkındaki detaylara dair ise şu bilgileri paylaştı: “Sulh Ceza Hakimliklerinin verdiği takipsizlik kararlarını da AYM’ye taşıdık ve başvurulardan hala bir sonuç alınamadı. AYM sokağa çıkma yasaklarında yaşamını yitirenlerle ilgili bir karar vermiş değil. Biz bu hukukçular bütün ihtimalleri göz önüne alarak Cizre davasında AİHM’e verilecek her türlü bilgi ve belgeyi sunduk. Şu anda AİHM’in önünde olan 34 davanın tamamı için sunulabilecek tüm belgeler verildi. Bununla ilgili defalarca yazışmalar gerçekleştirdik ve Türkiye’nin kendini usulü olarak savunacak bir noktasının kalmadığı kanaatindeyim. Mahkemenin tutumundan tutalım da AYM’nin Kürtler, silahlı çatışmalar, çatışmalardan kaynaklı yaşam hakkı ihlali söz konusu olduğunda, devlet güvenliği olduğunda verdiği kararları da AİHM’e gönderdik.”
‘Avrupa Konseyi yanımızda’
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri ile görüştüğünü ve 34 davanın tamamında müdahil olmasını sağladıklarını ifade eden Türkdoğan, “Yani bu dava dosyalarının tamamında Avrupa Konseyi bizim yanımızdadır. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri 13 Kasım’da mahkemeye sunduğu beyanında Türkiye’de bir değişiklik olmadığı, etkili iç hukuk yollarının olmadığı, iyileşmeye dair hiçbir emarenin olmadığı, önceden görev alan komiserinin sunduğu belgenin arkasında olduğunu ve aynısını tekrar ettiğini ifade etmiştir. Bu çok önemlidir. İlk defa Türkiye’deki yaşam hakkı ihlalinde bu kadar çok dosyada Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri yanımızda olmuştur. AİHM’den ihlal kararı çıkarsa AYM belki tutumunu değiştirebilir” ifadelerinde bulundu.
‘AİHM güven tazelemeli’
“Umuyorum ki AİHM’in son verdiği kararlar yönünde kendisine yapılan eleştirileri de göz önüne alarak adaletten şaşmaz” diyen Türkdoğan, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Türkiye 2015 tarihinden bu yana çok yoğun bir lobicilik faaliyeti yürütüyor ve bu da AİHM üzerinde ciddi bir etki oluşturmuş durumda. Umuyorum ki bu Cizre davasıyla bu etki kırılır, kırılması gerekiyor. Aksi takdirde AİHM’e olan güven kaybolacaktır belki de bu son şanstır. Dolayısıyla AİHM’in vereceği ihlal kararı ile birlikte kendine olan güveni de tazeleyeceğini düşünüyorum. Çünkü bu süreçler bittiğinde hazırladığımız ve sunduğumuz tüm belgeleri kamuoyuna açacağız. Türkiye hangi belgeleri göndermiş, AİHM’de nasıl bir tartışma yürütülmüş, bizler neler demişiz, hangi belgeleri göndermişiz. Böylesi bir durumda ihlal kararı çıkmaz ise o zaman yüksek mahkemelerin artık kendi pozisyonlarını adaletten yana değil de siyasi iktidardan yana tuttukları sonucunu doğuracaktır.”
AİHM’in Roboski kararını da hatırlatan Türkdoğan, “AİHM’in Roboski’de verdiği usulü kararda bu dosyada verilemez, çünkü usulü bir eksiklik yok. Çünkü Türkiye’nin yaptığı ‘Önce esas mahkemede görülsün sonra AİHM’de görülsün’ savunmasının da bir karşılığı yok. Türkiye’de AYM’ye başvurduğumuzdan bu yana iki buçuk yıl geçti ve pekala esaslar hakkında karar verebilirdi bu kadar zaman içerisinde ama bunu yapmayarak, kendisi görevini de yerine getirmemiştir” dedi.
Kaynak: MA/Berivan Altan